Tarihin keskin bir şekilde bükülmesine neden olan ve siyasal kırılmaların beşiği bu sözü bilenler bilmeyenlere anlatmaktan, hatırlatmaktan vazgeçmediği sürece karanlıklar aydınlığa kavuşmaktan kurtulamaz.
Suruç katliamı üzerinden tam 7 yıl geçti. Bu yıl 20 temmuzda 7. Yıl anması gerçekleşecek katliamın işaret fişeği olduğunu düşündüğümüz bu söz; AKP’nin tek başına iktidarını kuramama ihtimaline karşı dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kürsüden sarf edilmişti. Bu tehdidin vücut bulduğu ilk saldırı; 5 haziran 2015 tarihinde Amed’te HDP’nin son seçim mitingi esnasında gerçekleştirildi. Ardından 20 temmuz 2015’te Suruç’un Amara Kültür Merkezi bahçesinde 33 düş yolcusunun ölümsüzleştiği ikinci saldırı gerçekleştirildi.
Bir bayram tatilinde, temmuz ayının kavurucu sıcaklığında Ege, Akdeniz sahillerine gitmek yerine, savaşta gözyaşlarına boğulan çocukların gözyaşlarını silmeye gitme tercihinde bulunan iki yüzden fazla iradenin, bir daha tekerrür etmemesi amaçlı gerçekleştirilen bu alçak saldırıyı, biraz daha eşelemekte fayda var.
Bir yanda insanlığın kolektif birikimlerini ve doğal zenginliklerini iktidarları adına talan eden irade (ki buna bu yazıda “ulus devlet iradesi” diyeceğiz), öte yanda dayanışmayı yükselterek, komün, demokratik-sosyalist, kadın özgürlükçü, ekolojik bir yaşam adına ortaya konan irade (ki buna da “dayanışma iradesi” diyeceğiz.), tarihin siyasal mücadeleler nehrinde akmaya devam ediyor.
Suruç; işte bu iki iradenin keskin bir şekilde karşı karşıya geldiği anlardan biridir. Gezi İsyanı’yla iradesinin kırılmasını henüz hazmedememiş olan ulus devlet, destekçisi olduğu IŞİD barbarlığına karşı, dayanışma iradesinin çıtayı yükselten hamlesiyle, çaresizlik içerisinde bu alçak saldırıyı gerçekleştirmiştir.
Türkiye’nin dört bir yanında” Kobane’yi Yeniden İnşa Ediyoruz” kampanyasını örgütleyen dayanışma iradesi, bir yanıyla ulus devlet iradesinin çıkmazını yükseltmiştir. Çıkmaza giren ulus devlet iradesi varoluşunu katliamlar serisinin örgütlenmesi ve hayata geçmesi üzerine kurmak zorunda kalmıştır.
AKP iktidarının çözülme sürecinin başlangıcını Gezi İsyanı’yla başlatıyorsak, olgunlaşma aşamasını da; Amed, Suruç ve Ankara katliamları ve bu katliamlara verilen cevap olarak tespit etmeliyiz. Faşizmin dizlerinin bağı çözülürken halklara yaşattığı büyük acıları, akrebin son çırpınışları esnasında verdiği zararlar olarak görebiliriz.
Bu saldırı Amara’nın bahçesinde toplanan yüzlerce insana yönelik olduğu kadar, o topluluğun sürükleyicisi olduğu yüksek dayanışma iradesine yapılmış bir saldırıdır. Çünkü sınır tanımaksızın ortaya koyulan bu dayanışma, ulus devlet iradesinin nefesini kesen iradedir. Peki dayanışmanın cesaretini yok etme amaçlı bu saldırı amacına ulaşmış mıdır?
İşte bu sorunun cevabı, 20 Temmuz Çarşamba günü gerçekleştirilecek Suruç katliamının yedinci yıl anma programlarına katılımda kendini gösterecek. Bu yılki anma AKP-MHP iktidarında gerçekleştirilecek son anma olacak. Özgüveninizi takının ve sadece kendinizi değil, aklında ve yüreğinde demokratik, kadın özgürlükçü ve ekolojik bir yaşam olan yakınınızı da alıp, Halitağa’daki anmaya katılın. Çarşamba saat 18:00 da Halitağa’da görüşmek üzere…