Alevilik ve sosyalizm sentezi, sentezin mümkünlüğü veya uyuşmazlığı tartışmalarından her zaman uzak kalmıştır. Bana soracak olursanız bunun sebebi proto sosyalist değerlerin Marx öncesi dağılımında, Ortadoğu’nun önde gelen hareketlerinin çoğunun Alevi veya en azından teolojik ve ahlaki anlamda Aleviliğe oldukça yakın olmasının tesadüf olmamasıdır. Yani Alevilik Marksizmin politik ve ekonomik teorilerini benimseyip benimsemese dahi sosyalisttir denebilir.

Alevilik İslam’la ne kadar alakalıdır ne kadar Müslümandır bu tartışmalı bir konu. Ancak 2 şey biliyoruz ki Aleviler kendini İslam’ın bir mezhebi olarak, daha doğrusu Şiiliğin bir kolu olarak ifade ediyor ve Aleviliğin antropolojik kökenleri İslam dışına dayanıyor. Bu bize şu 2 şeyi söyleyebilir:
1- Alevilik kendini dış saldırılara karşı var etmiş ve kültürünü korumuştur.
2- Alevilik içine aldığı geleneklerdeki (İslam, Zerdüştlük, Budizm, Hrısitiyanlık vb. gibi) en eşitlikçi ögeleri kapsar. Öyle ki bu inançlardaki bürokratik ve gerici ögeler Aleviliğe geçmemiştir.

Aleviliğin kökeni Osmanlı döneminde resmi ve kabul gören inanç Sünni İslam olduğu için onun haricinde tutulan kişilerin birtakım haklardan mahrum kalmamak için başvurduğu yerdir denebilir. Mürtedler, İslama geçen Zerdüşt ve Tengrici kavimler, İslam içindeki reformist akımlar hepsi buna dahil edilebilir. Yani Alevilik için ezilenlerin kesişimsel mücadelesini temsil ediyor diyebiliriz. Alevilik kendini her zaman otorite ve bürokrasiye karşı var ettiği için tutunduğu değerler özgürlük, adalet ve sevgi çerçevesindedir. Hacı Bektaş Veli gibi önderlerin ve Sufi düşünürlerin bunları ontolojik olarak ele alması da Aleviliğin ilahi yönünü oluşturmasına yardım etmiştir. Ezidi ve Zerdüşt törelerinden alınan zengin kültür mirası, Anadolu göçebe Türki kavimlerin doğa anlayışı, Şii’lerin yıllardır süren adalet mücadelesi bir arada kendini Alevilikte var etmiştir.

Alevi teolojisindeki Vahdet-i vücut anlayışı da insan sevgisi ve eşitlikçi bir toplum anlayışına götürür. Her şey Tanrı’dan ve onun sıfatlarında kendini var ettiğine göre, Tanrı’ya yakınlaşmak ve Tanrı gibi olmak için herkese anlayış ve sevgi ile yaklaşmak gerekir, içsel manevi anlayışın toplumsala yansımasının en büyük örneği tasavvufçu anlayıştır. Zaten Alevilik Hallacı Mansur gibi kişilerin insan merkezli panteist maneviyatından da etkilenmiştir. Enel Hakk, İnsan-ı Kamil, Budizmdeki Nirvana aslında birbirine benzer aydınlanma süreçleridir. Varmak istediğim şey, Aleviliğin teolojik yönünün de kolektivist ve sevgi temelli olduğudur. Proto sosyalist derken politik ve ekonomik yaşam tarzı hariç buna da önem vermek gerekir. Sufizm ve Bektaşilikteki 4 kapı 40 makam için de aynısını söylemek mümkündür.

Şii inancı yerine Alevilikten bahsetmeye niyetli olsam da, ikisini ayırmayı pek mümkün görmüyorum. Büyümekte olan ilerici Müslüman sosyalist akımın benimsediği Ali Şeriati’yi anmamak olmaz. O ve onun gibi bir sürü Şii düşünür; İslam ve Şiilik içinde Kara Şiilik ve Kızıl Şiilik ayrımını yapmıştır. Yani bürokrasi ile yozlaşan din ve dinin eşitlikçi özü. Bu Şiilikten çıkıp tüm İslam’a hatta tüm dinlere uyarlanabilir. 3. Dünya ülkelerinde büyüyen kurtuluş teolojisi bunun Hrısitiyanlıktaki örneğidir. Ayrıca Şiilik konusunda İmam Hz. Ali’nin devlet yönetimi hakkındaki düşünceleri de proto sosyalist sayılabilir.

Daha güncele gelirsek, ezilenlerin mücadeleci inancı Alevilik, Türk solunda da kendini var etmiştir. Hatta Türk solu Alevi kültürüdür demek yanlış olmaz. Türk solunun önde gelen figürleri Anadolu’nun mücadeleci ruhundan çıktığı için Alevilikten etkilenmemeleri imkansızdı. Şuan solla özdeşleşen bağlama çalma, çay içme gibi adetler Alevilikte de bir semboldür.

Ulaş Kurt

Bir Cevap Yazın