Türkiye siyasi tarihinin uzunca bir süredir öteleyerek bagajında biriktirdiği ve taşıdığı çelişkiler, kapitalist modernitenin sürdürülemez iç bunalımlarının da eklemlenmesiyle, bu seçim artık bir hesaplaşmaya dönmüştür. Ancak hesaplaşmayı sadece sandık gününe havale etmek bir yenilgiyi beraberinde getirebilir.
Sürecin bu noktaya gelmesi, belli ki muhalefetin ve iktidarın tercih etmediği bir durum, ancak köprünün altından sular hatta seller aktı ve yol almaya devam ediyor.
Toplum AKP-MHP faşizmi altında insanca yaşam, adalet, özgürlük ve demokrasi talepleriyle olmadığı kadar politikleşirken, muhalefet partileri toplumun taleplerinin toplumsallaşması adına politik üretkenlikten yoksundur.
Durumun kendisi için tehlikesini gören iktidar, hesaplaşmaya giden bu süreci; HDP’yi kapatarak seçmeninin sandıktan ümidini kesmesine, Rojava işgal girişimleriyle şoven milliyetçilik üzerinden muhalefeti bölmeye ve sandıkta olası yenilgi sonrası darbe yapabilmenin uluslar arası kabul görme zeminini yaratma girişimleriyle, kendisi adına örmeye çalışıyor.
Darbe zemininin başka bir olanağını da, sokaklarda biat etmiş, sinmiş ve kendi içerisine kapanmış toplum yaratma adına her türlü demokratik protesto ve gösteriye saldırarak olgunlaştırma arayışında. Yani süreci korku iklimiyle olgunlaştırarak olası yenilgiye darbe yapabileceği toplumsal dinginliği yaratmaya çalışıyor.
Peki korku iklimi yaratılarak sandıklara müdahale planına karşılık, muhalefet nasıl karşılık vermekte?
Millet İttifakı, “ne olursa olsun sokağa çıkmayacağız” ve “Rojava işgalini destekliyoruz” diyerek değirmene su taşırken, Demokrasi İttifakı ise sokaklardan çekilmeyerek ancak somut toplumsal talebi henüz toplumsallaştırmadan uzak bir yetersizlik içerisinde karşılamaktadır.
Belli olan en net görüntü; hesaplaşma momentine giden sürecin kendisinin bir irade savaşı ve bu irade savaşının aktörlerinin ise iktidar ve Demokrasi İttifakı olduğudur. Zira Millet İttifakı iktidarın sandığa müdahale edebilme zemin çalışmaları karşısında tavrını savaşa desteği ve sokağa çıkmama kararıyla vererek, bu irade savaşında “ben yokum” demiştir.
İrade savaşı iktidar ve Demokrasi İttifakı arasında gerçekleşecek ve seçimin, yani hesaplaşmanın nihai sonucunu belirleyecektir.
Şimdi Demokrasi İttifakı için görülmesi gereken en önemli politik hamle; toplumun büyük beklentisi olan “erken seçim” talebinin toplumsallaştırılarak, basınç haline dönüştürülmesidir. Bu talebin demokratik eylem, gösteri, miting ekseninde toplumsallaştırılması aynı zamanda iktidarın yaratmaya çalıştığı korku iklimini dağıtacak ve cesaret iklimini oluşturacaktır.
Aksi taktirde toplumun büyük talebi ıskalanmış olmakla kalınmaz aynı zamanda iktidarın sandığa müdahale-darbe yapabilme olanağı adına örmeye çalıştığı zeminin yaratılması için kendisine süre tanınmış olur.
Toplumun büyük talebi olan erken seçimin olanaklarını iyi okumak, buna dair politik hamleleri üretmek ve hesaplaşma momentine toplumun en geniş demokratik kesimlerini Demokrasi İttifakı’na katarak hazırlanmak, hava kadar, ekmek kadar, su kadar elzemdir.