Ana Sayfa Makale BALKIMAK- Hakan Tuncal

BALKIMAK- Hakan Tuncal

0
BALKIMAK- Hakan Tuncal
Hakan Tuncal

  balkımak: 1. nesnesiz, halk ağzında Parlamak, parıldamak.

                  2. nesnesiz, halk ağzında Şimşek çakmak.

                  3. nesnesiz, halk ağzında Su halkalanmak, dalgalanmak.

                  4. nesnesiz, halk ağzında Organ, kesik kesik ağrımak, sancımak. (TDK Türkçe Sözlük)

Eski Türkçe balk (parıltı, ışık, ışın) kökünden türeyen balkımak sözcüğüyle aynı kökten türemiş balkırmak (parlamak, ışık saçmak), balkız (parlayan, ışıyan, şimşek, göz kamaştırıcı ışık saçan) balk oynamak (şimşek çakmak, uzayda ışınlı kırılmalar görünmek) sözcükleri de özellikle ağızlarda kullanılagelmiştir. Anadolu coğrafyasında parıldayan ay için “ay balkım balkım balkıyor” dendiğini duyanlarınız vardır.

Halk şairlerimizin şiirlerinde balkımak ilahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklıkla ilişkilendirilir:

“Ay balkıyor nur içinde” (Pir Sultan Abdal)

“Kandilde balkıyan dostun nurudur” (Seyit Feyzullah)

“Kandilde balkıyan nurdan gelirim” (Nesimi)

“Ay mıdır gün müdür doğmuş âleme / Yüzünde balkıyor nur Hacı Bektaş” (Kul Himmet)

Yaşar Kemal’in romanlarında da bu sözcüğe rastlarız: “Binboğa dağı tepeden tırnağa kaynaşıyor, balkıyor, ta göğün yedinci katına kadar yıldız yıldız kaynaşıp savruluyor. Binboğa dağı yalım yalım kalktı yürüdü üstüne.” (Binboğalar Efsanesi, Yaşar Kemal)

“Kuyruklu yıldız üşümüş bir güneş gibi parladı söndü, parladı söndü, balkıdı.” (İnce Memed 2, Yaşar Kemal)

“Eyeri ata vurdu, dizgini gerdanlığı taktı, at bir ışıltı içinde balkıdı.” (Üç Anadolu Efsanesi, Yaşar Kemal)

Modern şiirimizde de bu kelimeye pek sık olmasa da rastlarız. Örneğin Gülten Akın balkımak sözcüğünü şu şekilde kullanır şiirinde:

“Günlerce aylarca şiirden kaçtım
Gümüş tilkim mavi sincabımdı kovaladı beni
Işığı önüme düştü yansıdı balkıdı
Dokundu okşadı, ayağımı çeldi yolumu gözledi”
(Sevda Kalıcıdır, Gülten Akın)

Gülten Akın’ın günlerce, aylarca şiirden kaçmasının nedeni, içinde bulunduğu günlerin karanlığıdır. 12 Eylül darbesinin getirdiği karanlıktan sanatçıyı çıkaran da şiirin balkıyan ışığı olacaktır.

Hilmi Yavuz’da ise balkıyan zamandır:

“Zaman balkıyor bursa’ya

bilinen budur

 ve şiirdir adı…

Zaman yoldadır o şiirde

söz’ün yeşili dilin mavisi

düzyazının en hârelisi

geliyor, her yerde zakkumlar vardı

kar ezgileri duyuldu, ya da

evvel zaman

kadınları baladı…

hangisiydi bıldır yağanı kar’ın:

tanpınar mıydı? -ve yağmayanı

villon’du, kimse anlamadı

şimdi ne kadar üzgünüz, belli

gemliğe doğru bir dize tadı

bak, ayağım mühürlü benim

ve aşkın balmumunu

kimdi, ansızın çekip kopardı?

bense ikisini birlikte tanımış

ve hiç şaşmamıştım;

şiiri ve abelard’ı.

gül yoktu hiçbir yerde, ki

gül denilen neyse o

hiçbir zaman olmadı…

Zaman balkıyor bursa’ ya

bilinen budur

 ve şiirdir adı.” (bursa’da zaman, Hilmi Yavuz)

Metin Altıok’ta ise balkıyan, bir sis peçesidir:

Kaç zamandır inatla bir sevdayı sürerim,
Bilinmedik yüzünde balkıyan sis peçesi.
Yolları ezberden ben hep ona giderim,
İçimde düğüm düğüm bir bozlak cerbezesi.

Sahi o bozlağı ben ilk nerde duymuştum?

Ben ki çağ dışı bir uyumsuzluk delisi,
Kendi ipimi belki kendim çekerim.
Gölgeme dadanmış bir tuhaf güz kedisi,
Her yere peşimden onu da sürüklerim.

Sahi o kediyi ben ilk nerde görmüştüm?
Durmadan garlara garajlara düşerim,
Gayri bilmem ne olur size kalmış gerisi.
Adıma ara sıra törenle mum dikerim
Ölümüne gönülden bir merhaba yenisi.

Sahi o ölümden ben ilk nerde ölmüştüm?”
(Bozlak, Kedi ve Ölüm, Metin Altıok)

Sen bu şiiri okurken / ben belki başka bir şehirde / ölürüm.” diyen Behçet Aysan gibi Metin Altıok da şairlere özgü önseziyle nasıl öleceğini sanki hisseder. O “yangın yeri”nde, Madımak Oteli’nin merdivenlerinde Behçet Aysan ve Uğur Kaynar’la birlikte çaresizce ölümü beklerler. Uğur Kaynar’ın “Olaylar büyür de birimize bir şey olursa ne yaparız?”  sorusuna Metin Altıok her hatırladığımızda yüreğimizi yakan şu cevabı verir: “Kalanlar, ölenler için şiir yazar.” Ataol Behramoğlu da şu şiiri yazar onlar için:

Yaşamak bu yangın yerinde,
Her gün yeniden ölerek.

Zalimin elinde tutsak,
Cahile kurban olarak.

Yalanla kirlenmiş havada,
Güçlükle soluk alarak.

Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek.

Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak.

Toplanır ölü arkadaşlar,
Her biri bir yerden gelerek.

Kiminin boynunda ilmeği,
Kimi kanını silerek.

Kucaklıyor beni Metin Altıok,
Aldırma diyor gülerek.

Yaşamak görevdir yangın yerinde
Yaşamak insan kalarak
(Yangın Yeri, Ataol Behramoğlu)

              Karanlığın sebep olduğu yangın yerinde balkıyan aydınlık ışıktır Metin Altıok.

Hakan TUNCAL/ 1972 yılında İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden 1994 yılında mezun oldu ve o yıl İstanbul’da öğretmenliğe başladı. Bir dönem Eğitim Sen İstanbul 1 Nolu Şube Yönetiminde görev aldı. 2004-2009 yılları arasında MEB tarafından Kazakistan’da görevlendirildi. Kazakistan Türkiye Türkçesi Eğitim Öğretim Merkezinde ve çeşitli üniversitelerde yabancılar için Türkçe dersleri verdi. Halen İstanbul’da bir devlet okulunda Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Katya, Bir Fenerbahçe Romanının yazarıdır.

Yangın Yeri’ni Zülfü Livaneli’nin bestesi ve sesiyle dinlemek için:

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here