Ana Sayfa Haberler [BİR KİTAP] Çamlık Apartmanı | Gökalp, Zekeriya ve diğerleri

[BİR KİTAP] Çamlık Apartmanı | Gökalp, Zekeriya ve diğerleri

0
[BİR KİTAP] Çamlık Apartmanı | Gökalp, Zekeriya ve diğerleri

“Elinizdeki kitap ne sadece bir tarih anlatımıdır ne bir anı kitabı ne de bir deneme. Hem hiçbiri hem de hepsidir.” diyor yazar Seyit Kocakuşak; Çamlık Apartmanı, Gökalp, Zekeriya ve Diğerleri” adlı kitabı için.

 Seyit Kocakuşak kitabında 1976-1980 arası kaybettiği arkadaşları Gökalp Çiftçioğlu, Zekeriya Aydemir, Soner İlhan üzerinden Devrimci yolcuların mahalle çalışmalarını ve Mamak cezaevini ve idamları anlatıyor.

Kocakuşak bir direniş öyküsü anlatıyor. Direnişin en sert, en sıcak, en can alıcı parçasında yer alan genç insanların 1976-1980 yılları arasında Ankara’nın Kuzey-Batı yakasında faşistlerin çok yoğun örgütlendikleri Etimesgut, Sincan, Yenimahalle, Şentepe, Piyangotepe, Keçiören ve İncirli mahallelerinde saldırılara karşı dişe diş devrimci mücadele verenlerin öyküsü anlattığı.

Parçalanmış bir zihinle, dönüp dönüp o günleri zihinde yaşamak

“Açık bir meydan okuma” olan bu mücadelede soluk soluğa koşarak çok genç yaşta yaşamlarını yitirenlerin”,  “büyük işkenceler sonrasında uzun yıllarını cezaevlerinde geçirenlerin”,  Zekeriya Aydemir, Gökalp Çiftçioğlu ve diğerlerinin ve “bir devrimci hareket”in bir bölümünün, Çamlık Apartmanının ve uzun yıllar cezaevinde kaldıktan sonra “normal” hayata dönen, soluk soluğa yaşadığı birkaç yılın tüm yaşamını belirleyen yazar Seyit Kocakuşak’ın öyküsü. 

Bir solukta okunan ama sonrasındaki etkisi uzun süren kitabı bitirdiğinizde yazar Kocakuşak’a hak veriyor ve “ Evet, bu kitap hem tarih, hem anı, hem deneme, hem hiçbiri hem de hepsinin toplamı”  diyorsunuz içinizden.

Sağlık sorunlarının da eşlik ettiği kitap yazma meşakkatinde iken o günler ile bugünler arasında gelgit duygular ve düşünceler yaşadığını, yaşanılanları, devrimci mücadeleyi toprağa gömmek istemediği için yazdığını, dudağının kenarında açan buruk, bordo ve –illa ki- hüzünlü gülün solmaması için yazdığını, kitabını yolu Çamlık Apartmanından geçenlere, Gökalp ve Zekeriya’ya, baskılara ve zulme boyun eğmeyen ve yaşamlarını feda eden devrimciler anısı için yazdığını söylüyor, Kocakuşak kitabının başında. Ve teşekkür ediyor yazmak için onu yüreklendiren arkadaşlarına, ailesine. 

İçindekiler

Kitap ara başlıklarından bazıları: “Zamanın içinden geçerken”, “Esmer sakin bir oğul”, “Şentepe’de evler yapılıyor”, “Gökalp’le tanışmam”, “İçimde bitmeyen kavga”, “Bahar mutlaka gelir”, “Cezaevi zor meslek”, “Mamak’ta günler”,  Necdet Adalı. 7 Ekim 1980”,  “Sonra Erdal Eren”, Cezaevinin değişmeyen günlüğü”,  “Zekeriya Aydemir, 4 Mart 1982’ydi”, “Esmer bir oğul düştüğünde”, “Sahipsiz eşyalar”, “Ceyhan Cezaevi: Sürprizler galiba siyasetin doğasında var”, “Kuş uçsa gölgesi kalır”, “Fecire”, “Gökalp’e aile ziyareti”, “Hepimiz Adalıyız”, “Astarlı pantolon, helva desenli kazak”, “Gökalp’ten anılarda kalanlar: Seyrantepe/ İstanbul” ve “Gökalp bizi çağırıyor” .  

Kitaptan
Esmer sakin bir oğul: Gökalp ÇiftçioğluLiseli yüzü, yeni terlemiş tel tel sıralı bıyıklı, “Ben de bu kavgada varım” diyen sakin tavrıyla şu an karşımda. Lise yıllarında aile ortamının da etkisiyle siyasi safını belirlemiş, militan mücadelede sorumluluklar almış, duyarlı bir genç Gökalp.Aradan geçen yıllar onun kişiliğini, özverisini, kararlılığını ve mücadeleye olan katkısını unutturamadı ben ve arkadaşlarım için. Onunla günü birlik beraber olan, ev yaşamını paylaşan birisi olarak onu ben anlatmalıyım.Lise yıllarında Mersin’de, tarlada çalışan mevsimlik işçilerle ücretleri, hastalıkları, beslenme koşulları ve sıkıntılarıyla ilgilenir, çözmeye çalışır bir devrimci sorumluluğuyla.(Gökalp’i kitabın ilerleyen bölümlerinde daha yakından tanıyoruz.)3 Eylül 1978’de Şentepe’de öldürülen İPSD [İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği] üyesi üç gencin [Mahmut Çal, İbrahim Uzun, Sadi Okçuoğlu] öldürülmesi halkı korku ve dehşet içinde bıraktı. “Halk evlerinde, bizler sokakta nöbetteydik. Ve gece gündüz koşturmamız, nöbetlerimiz saldırıları önlemeye yetmedi.”4 Mart 1982Siyah-beyaz bir gazetede bir haber ve kanlar içinde belli belirsiz bir fotoğraf. Adı Cemal. Ama fotoğraf Gökalp.Bir dönem beraber olmuş, olmadık riskleri göze alarak mücadele etmiştik; ben, Gökalp ve Zekeriya. Hapishane ve mezarlık. Üçüncü bir olasılık?Üçümüzün ortak kullandığı çizgili ceket ve yelek bende emanet. Taşınması ve saklanması zor olan.

16 Mayıs 1979 Piyangotepe Katliamı. Saldırıların kaynağı olan yerler, yuvalanıp çoğaldığı kuytuluklar. Şehrin çözülemeyen şifreleri, açılmayan küflü kilitleri, gidilmeyen yollar. Korunmasız, savunmasız kalmaması gereken insanlar… Kocakuşak, Gökalp, Zekeriya ve Soner İlhan ve diğerlerinin yolu Kalaba’da Çamlık Apartmanında birleşmiş.

Kitaptan
Şentepe’de Evler YapılıyorYıl 1977 ve sonrası: Ankara’da Devrimci Yolcular elleriyle ve halkla birlikte gecekondu mahallelerinde kurmaya, arsa dağıtmaya ve evlerin yapılmasına öncülük ettiği yıllar. Şentepe’de kayalıkların etrafındaki boş yerlere alelacele, geceden sabaha evler yapılıyor. Zakir Koçak, Şentepe’de evlerin ve mahallenin kuruluşunda büyük emeği geçen insan. Mahalleden ölene dek ayrılmayan, evini namusu gibi savunan, kentsel dönüşüme karşı mücadele eden isim.Bir hazine avukatının yolsuzlukla mülkiyetine geçirdiği, Kayalar semtindeki etrafı tel örgülerle çevrili 40-50 dönüm araziyi devrimciler ve mahalle halkı işgal ediyor. Teller sökülüp boş yerlere temel kazıp evler yapıyorlar. Arazinin parsellenmesi, yollar açılması, alt yapı ihtiyaçlarının giderilmesi için devrimciler bir yandan kazma kürekle amelelik yapıyor bir yandan da faşistlere ve güvenlik güçlerine karşı direniyor.Kavga dövüş, tutuklamalar, yakalamalar sürse de geceleyin başlanan inşaat sabah bitiyor, perdeler bile asılıyor. Yeni ve umut dolu bir dünya kuruluyor Şentepe kayalıklarında. “Mahalleye ODTÜ’deki boykot sırasında Jandarma tarafından öldürülen ÖTK [Öğrenci Temsilcileri Konseyi] üyesi Ertuğrul Karakaya’nın adı verildi. Karakaya Mahallesinin kuruluş çalışmalarında ve sonraki mücadele günlerinde oradaydım.”

Aradan kırk yıl geçse de o günlerde mücadeleye katkı koyan genç devrimcilerle buluşuyor, o günleri yad ediyor yazar. 2019 Şubat’ında gidiyorlar mahalleye. Zamanında gözü kapalı gittikleri yolları, rengahenk çarpık evleri, bahçeleri bulamıyorlar elbette; “Değişmeyen iki şey vardı. Birisi her zaman ki heybetli duruşuyla uzaklardan bakan Elmadağ, diğeri geçmiş özelliklerinden pek de bir şey kaybetmemiş olan Zakir Koçak’ın gecekondusuydu”.

“Tutukluluk ve cezaevi siyasal yaşamın kaçınılmazı ama kabul etmek, içine sindirmek zor. ” diyor Kocakuşak ve devam ediyor: “Son derece basit bir hata, gaflet yüzünden olanlar olmuştu. Hatanın büyüğü küçüğü olmazdı ki! Olan olmuştu” Bir kere değil, bir kere.”

Kitaptan 
Zekeriya AydemirZekeriya’nın devrimci siyaset anlayışı, 68 kuşağının ruhunu taşırdı. Kırları ve uzun yürüyüşleri severdi. Kızıldere ve Mahir Çayan sohbetleri vazgeçilmeziydi. Birçok dönem ötesi eylemde inisiyatifini kullanmıştı. Öğreticiydi, önderdi. Çamlık Apartmanında beraber kalıyorduk. Olmazı oldurur, vazgeçmez, inatla tekrar tekrar denerdi; sonuca ulaşana dek.1977 sonları. Etimesgut’ta bir hahvede bizi bekleyen güler yüzlü birisiyle tanıştım. “Aydın” dediler, “Ahmet” dedim. Denizli Sarayköy Kımkısık köyünden. Eşkali yöresini özelliklerini taşıyordu. 1954 doğumlu. ADMMA Makine Bölümü öğrencisiydi. Devrimci Gençlik hareketinin ilk kadrolarından. Bölgede antifaşist unsurları bir araya getirmek için uğraşan Aydın/ Zekeriya’dan öğreneceğim çok şey vardı. Günün her saati beraberdik. O liderdi. Kitap okurduk, disiplin içinde. Köyündeki düğününe katıldık döndük Ankara’ya. Eşi Gülay sayesinde Çamlık Apartmanında rahat kalıyorduk. O görev beklemezdi, görevi o yaratır, emredici değildi, işe koyulurdu. Hiçbir işi yarım bırakmaz ama mazeret de kabul etmezdi. Cebinde tomar halinde araba anahtarıyla gezerdi. Sonra yolu İstanbul’a çıktı. 12 Eylül sonrası amansız bir takip sonrası Merter2de uğradığı baskından pencereden atlayıp kaçıp bir inşaata sığındı. 14 Şubat 1981 gecesi kafasına yakından sıkılan iki kurşunla katledildi. 

O günler

12 Eylül öncesi… Mamak. Tecrit-1 Ön’de sekiz küçük hücre ve hepsinin kapılarının açıldığı malta… İdam cezası alan ve dosyaları Yargıtay’da olan ve her an onay bekleyen devrimciler Necdet Adalı ve Erdal Eren hücre komşuları. Pilli radyodan dinlenen türküler, koğuş penceresine sıkışmış kısıtlı sohbetler… Zamansız esaret. Eni sonu belirsizlik… Merkezi yapılan hiyerarşik işleyiş.

Ve 26 Temmuz 1980. Balgat katliamı faillerinin kuş uçurtulmayan Mamak’tan kaç(ırıl)maları… Mamak’ta o gün iklim değişiyor. “Tutuklu olmanın da bir hukuku olsa gerek”se de, gerçek olan toplama kampı.

Şairin “Hani kurşun sıksan geçmez geceden” dizesine başvuruyor tecritten tecrite geçen, dışardan gelen sıra göz etmeyen felaket haberleriyle dolu günlere kitabında fazla yer vermiyor, özet geçiyor olsa da içini doldurması mümkün, birazcık o günleri içerde/ dışarda yaşayanlar için.

Kitaptan
Erdal Eren, Necdet AdalıErdal Eren ve Necdet Adalı’yı yanımızdan alıp 34 ve 35 nolu hücrelere koydular. Bizlerle bağlantıları hepten kesildi. Aramızda küçük havalandırma boşluğu vardı; tecritlerin dağılım alanı olan ve ölümle yaşamın ayrıldığı bir kavşak dediğim. Kısa süreli havalandırmaya çıkarken kaçamak bakışırdık.Erdal, hücresinde, demir kapının yanında ayakta dururdu; bize selam vermek için. Her defasında bir çift ışıltılı bakış arıyordum. Birkaç gün sonra hücrelerin içi karartıldı. Sonuca yaklaşıyorduk.Gece yarısından sonra uzaklardan sesler arıyoruz. Kuşkular ve kaygılar gerçeğe dönüştüğü o an… Ne kadar sürdü, belki birkaç dakika… Hışırtılar da sesler de kesildi. Her şey yine olağan seyriyle geceye gömüldü. Akşam duyduğum sahici seslerin yalan olmasını istiyorum.7 Ekim 1980… Darbeden 26 gün sonra Ankara Merkez Cezaevi bahçesinde Necdet’i idam etmişler.13 Aralık 1980. Erdal’ın kararının onaylandığını öğrendik. Hücrelerimizde teyakkuz halindeyiz. İstemediğimiz an… Sesler çok yakında.Anahtar ve ayak sesleri birbirine karıştı, sonra da kesildi. Erdal’ın dimdik adımlarla yürüyerek çıktığını, ailesine yazdığı mektubu sırtına saklayıp götürdüğünü ve sabaha karşı idam edildiğini öğrendik.İyi ki yaşıyorum, denilebilir mi? Sorularının cevabı var mı?

Pencerene bir gemi gelir biner gidersin

İçerde, tecrit penceresinden bindiği gemide gittiği uzaklarda zamanın onu sınavdan geçirdiğini, ölümle bilek güreşi yaptığını düşünür Kocakuşak. 12 Eylül’ün üzerinden geçen sekiz senenin sonunda, 1988’deki tahliyelerin ardından Devrimci Yol Davasından elli civarında arkadaşıyla beraberdir Mamak’ta.

1989 Ağustos ayında kalan, belirsiz on yıllarını, ağır cezalarını sivil cezaevlerinde çekeceklerinden eşyaları toparlamaya başlarlar. Süreçte biriken o kadar çok sahipsiz eşya vardır ki… Bir valiz mavi ya da yeşil olmalı, rengi atmış…Üzerinde Erdal Eren yazılı ve içinde krem rengi bir kazak ve iç çamaşırları… Kocakuşak’a “cehennemi başka yerde aramaya gerek yok” dedirten valiz. Mamak’tan Ceyhan Cezaevi’ne gider…

21’i 22’sine bağlayan gece

Ay ışıklı, parlak bir gecenin tam  ortasında demir kapı açılır: şartlı tahliye… Kelebektir Kocakuşak artık ve özgürlüğe uçar. Aile evime dönüş. Yeni bir yaşam ve yeni sorunlar… Olsun; “ Mevsim değişir, zamanı gelir, yine ortalık bahar” diyecektir o. Öyle de olur.

Anlattıkları/  yazdıklarının anlatmadıkları/ yazmadıklarından çok daha az olduğu kesin. Birçok şeyin hala kendinde saklı olsa da, kitapta her satır arası yoğunluklu. Kitaba dair yazmak da zor bu nedenle; sadece anlatılanları özetlemek bile.

“Anılar, küllü karanlık arsız çocukları sokağın
Unutmak istesek de peşimizden geliyor
Gülten Akın

İlki 24 Ağustos 2020’de Mersin’e, Gökalp’in ailesine bir grup arkadaşıyla beraber yaptıkları ziyaret. Ve Gökalp’in ölüm (4 Mart 1982) yıldönümü için ikinci kez Mersin’e gidiş. Mezar başında yapılan dostlarla yapılan anma… 

Kocakuşak mezar başında yaptığı konuşmada (özetle) şunları söylüyor.“Ankara’da 1978-1980 yılları arasında, faşizme karşı mücadelede beraber oldum. O genç yaşta hiçbir karşılık beklemeden halkın faşist saldırılardan korunması, özgür, sömürüsüz, baskıların olmadığı bir dünya için mücadele eden, kavgamızın yiğit bir neferiydi. Devrimci Yol siyasetinin verdiği görevleri yerine getiren bir yol arkadaşım(ız)dı. Anıları ve mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum.”

Yazı bir kitap tanıtım yazısının boyutlarını aştı, farkındayım. Son satırlar, Seyit Kocakuşak’tan…

“Gün olur, keser döner sap döner, hep senden yana dönecek değil ya!
Ömür olur, biz de görürüz, bir dahaki sefere alacağımız olur. Sitem ediyorum.”

Sitemin, sitemimizdir arkadaşım. 

Seyit Kocakuşak  hakkında

“Gün geldi ben de uzatmadım emekli oldum. Vaktimi işle güçle değil, daha çok geçmişim ve mücadele arkadaşlarımla doldurmaya başladım” diyor Nihal’in eşi,  Başak ve Beste’nin babası. Ankara Merkez ve Mamak ile Ceyhan cezaevlerinde 11 yıl tutulduktan sonra 1991’de serbest kaldı. Ticaretle uğraştı.

1954’te, Ankara’nın Kalecik ilçesine bağlı Gölköyü’nde doğdu. Mamak Lisesi’ni bitirdi. Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nde (AİTİA) okudu. Türkü söylemeyi  ve resim yapmayı seviyor.  (ŞD/APK/RT)

Seyit Kocakuşak, Çamlık Apartmanı, Gökalp, Zekeriya ve Diğerleri. Notabene yayınları. İstanbul, 2022. 176 sayfa. 

Şadiye Dönümcü

Sosyal Hizmet Uzmanı. ve Kamu Yönetimi Uzmanı..  bianet’e yaşlılık ve diğer sosyal hizmet alanları ile hayatın sair ve şiir hallerine dair  yazılar  yazıyor.  www.yasliyimhakliyim.com adlı kişisel  web sitesi var.. Emekli.

Bu yazı Bianet’te yayınlandı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here