cevher Arapça cevher
1. isim Bir şeyin özü, maya, gevher:
“Şu kuvvetin, cevherin sırrını öğrenmek için soruyorum.” – Sait Faik Abasıyanık
2. isim Değerli süs taşı, mücevher.
3. isim, mecaz İyi yetenek:
“Avrupa aristokratı, cevheri tükenmeye yüz tutmuş bir insandır.” – Peyami Safa
4. isim, felsefe Töz. (TDK Türkçe Sözlük)
cevahir isim, çokluk, (ceva:hir), Arapça cevāhir
Elmas, yakut vb. değerli taşlar, mücevher: “Bunların bazısının cevahirle süslenmiş mineli kapakları bulunur.” – Abdülhak Şinasi Hisar (TDK Türkçe Sözlük)
cevher Arapça, isim, cemi (çoğulu) cevâhir

- maya, öz.
- elmas, değerli taş (cevâhir en çok bu mânâda kullanılır).
- (evvelce) Horasan’da ve Şam’da yapılan kılıçların demirlerinde görülen siyah ve beyaz dalgalı benekler, çizgiler.
- ed. yalnız noktalı harfler hesâbedilmek suretiyle ve “ebced” hesabıyla yazılan, çok defa manzum olan târih.
- fels. kendi kendine bir varlığı olup, gerçekleşmesi için bir nesneye ihtiyâcı olmayan.
- hüner, marifet. (Osmanlıca – Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ferit Develioğlu)
Cevher, özellikle eski edebiyatımızda sıklıkla kullanılan sözcüklerden biri. Klasik şiirimizde sevgili veya onun dudağına “cevher-i ferd” denirdi ki bu aynı zamanda atom sözcüğünün de karşılığıydı. “cevher-i küll” evrenin özü, aslı, cevheri, “cevher-i mücerred” kâinatın ruhunu meydana getiren nesneyi karşılamaktaydı. “cevher-i ulvi” ruh, ateş, en yüksek cevher, felekler gibi anlamları içerirdi.
“Söze gelse cevher-i ferde virür hoş inkısâm
Nokta-i mevhûmı taksîm eyler ol yârum benüm” (Fütûhî)
( Sevgili) dile gelince, cevher-i ferdi hoş bir şekilde kısımlara ayırır. Benim sevgilim, o görünmeyen noktayı da böler.)
Sevgilinin yok ediciliğini atomu parçalayacak güce sahip olarak açıklar şair.
“Ağzı mâhiyyetin diler bile cân
Cevher-i ferde hîç var mı vücûd” (Ahmedî)
İnsan, cevher-i ferde hiç kanıt var mı diyerek sevgilinin ağzının esasını bilmeyi ister.
“Nesîmî cevher-i ferd oldu anun
Mekânı lâ-mekân bi’İlâh değil mi” (Nesîmî)
Nesîmî, cevher-i ferd gibi oldu. Allah için onun mekânı, mekânsızlık değil mi?
Modern şiirimizde cevher sözcüğünün bu çok anlamlı içeriğine Otuz Beş Yaş şiirinde rastlarız:
“Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında. (Otuz Beş Yaş, Cahit Sıtkı Tarancı)
İlahî Komedya, Dante’nin “Yaşam yolumuzun ortasında, karanlık bir ormanda buldum kendimi; çünkü doğru yol yitmişti.” sözleriyle başlar. Kendisini Dante gibi yaşam yolunun ortasında gören Cahit Sıtkı, beşer dizelik yedi bentten toplamda otuz beş dizeden oluşan Otuz Beş Yaş şiirinin ilk bendinde kullanır “cevher” sözcüğünü. “Delikanlı çağımızdaki cevher”. Sözcüğün birinci anlamı bir şeyi oluşturan maya, özdür. Bizim de kim olacağımız, gençliğimizde yaptıklarımız ve yapmadıklarımız değil midir? Mayamız gençlik çağımızda şekillenir. Aldığımız eğitim, edindiğimiz birikim ileride olacağımız kişinin özünü oluşturur.
İkinci anlamıyla, değerli taş mücevher olarak düşündüğümüzde cevheri, bir insanın en değerli çağının gençlik çağı olduğu sonucuna ulaşırız. En güçlü, en sağlıklı olduğumuz dönemdir gençlik ve ne yaparsak yapalım gözümüzün yaşına bakmadan geçip gitmektedir.
Üçüncü anlamı, hüner yetenek de cümleye uygun düşmektedir. Gençliğimizde sahip olduğumuz yeteneklerimiz artık elimizden kayıp gitmektedir.
Hümeyra’nın benzersiz duru sesiyle 35 Yaş’ı dinleyelim ve bir soluk alalım
https://www.youtube.com/watch?v=MQxomMan3OA
“cevâhir” sözcüğüne de Nazım Hikmet’in 1949 yılında kaleme aldığı Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler şiirinde rastlarız:
“Dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.
Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak.
İçerde bir tarafınla yapayalnız kalabilirsin
kuyunun dibindeki taş gibi
fakat öbür tarafın
öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına
sen ürpermelisin içerde
dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.
İçerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir de
bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.
Tıraştan tıraşa yüzüne bak
unut yaşını
koru kendini bitten
bir de bahar akşamlarından.
bir de ekmeği
son lokmasına dek yemeyi
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.
Bir de kim bilir
sevdiğin kadın sevmez olur
ufak bir iş deme
yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
içerdeki adama.
İçerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları, deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.
Yani içerde on yıl on beş yıl
daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.” (Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler Nazım Hikmet)
Genco Erkal, Nazım’ın bu şiirini şöyle seslendiriyor:
https://www.youtube.com/watch?v=XTYDHkmmVwM
İster bizi biz yapan özün yüreğimizde sakladıklarımız olduğunu düşünün isterseniz yüreğimizi bir mücevher olarak değerlendirin. Yeter ki kararmasın.
Hakan TUNCAL
Şiirli Kelimeler