etelgraf haber-
Dardanel’in Çanakkale fabrikasında çalışan bir kadın işçi tuvalet ve soyunma odalarının dahi girişine kamera konduğunu söyledi.
Salgın sürecinde fabrikalardaki ağır çalışma koşulları katlanarak arttı. İş güvenliği önlemleri rafa kaldırıldı, işsizlik tehditleriyle mesai saatleri yasal sürenin oldukça üzerine çıkarıldı. İşçilerin birçok kişisel hakkı da ihlal edildi. En çarpıcı örnekler ise Dardanel’den gelmeye devam ediyor. Konserve balık ve hazır gıda üreticisi Dardanel’in Çanakkale fabrikasından bir kadın işçi yaşadıkları BirGün’e anlattı. İşçi “Yasal mesai saatlerinin üzerinde çalışıyoruz. Kişisel haklarımız ihlal ediliyor. Kadınların çoğunlukta olduğu bir işyeri ama tuvalet ve soyunma odalarının girişinde bile kamera var” dedi.
YAN YANA GELMEMİZ YASAK
İşçi yaşadıklarını şöyle anlattı: “Kalabalık bir fabrika ama ben kaç kişi çalıştığını bilmiyorum. Bizden gizliyorlar. Sorunlar o kadar büyük ki birbirimizle konuşmamıza bile izin vermiyorlar. Benim görev yerim değişiyor. Paketlemede ya da kumanyada çalıştığım oluyor. 4 kişi bir araya gelse pandemi gerekçesiyle mesafe koyduruyorlar aramıza ancak bantlarda yarım metre arayla çalışıyoruz. Burada ise konuşmamız yasak. Sadece makinelerin sesi duyulacak.”
BirGün’e konuşan işçi: “Uzun saatler çalıştırılıyoruz. Kişisel haklarımız da ihlal ediliyor.”
Fabrikada 2 vardiya çalıştırıldıklarını ve mesai saatlerinin yasal sürenin üzerine çıktığını dile getiren işçi şunları söyledi: “Bazen 12 saatlik iki vardiya oluyor. Şimdi 9 buçuk saatlik 2 vardiya çalışıyor. Şu an 9 buçuk saatlik vardiyada bize yarım saat mola hakkı tanıyorlar. Bir ihtiyacımız olsa, tuvalete gitmek istesek izin alamıyoruz. ‘Molada girseydiniz’ diyorlar. Her iki çalışma düzeninde de haftada 1 gün izin yapabiliyoruz. 12 saat çalışırken bile molalarda çay ve su bile verilmiyor. Kantinden sürekli zamlanan fiyatlarla kendimiz almak zorunda kalıyoruz.”
KAYITDIŞI ÇALIŞTIRMA VAR
Göçmen ve taşeron işçilerin ağırlıkta olduğuna değinen işçi şunları anlattı: “Çalışanlar olarak yüzde yetmişten fazlamız taşeron olarak çalışıyoruz. Taşeron çalışanlar diğer fabrikalarda olduğu gibi taşeron şirketleri tarafından değil, tarla sahibi usulü kişi üzerinden bulunuyor. Kanunen hiçbir hakları olmayan bu işçiler toplumun en ötekilerinden seçiliyor. Sigorta olmadığı için herhangi bir iş kazası durumunda hastaneye değil eve gönderiliyoruz. Kürt, Suriyeli, Roman aynı zamanda kadın taşeronlar olarak mevcut hiyerarşinin en alt tabakasında yer alıyoruz.”
‘BOZUK ÜRÜNLERİ PAKETLİYORUZ’
İşçi gıda fabrikası olan Dardanel’de hem kendilerine verilen yemeğin hem de ürettikleri ürünlerin sağlıksız olduğunu söyledi. İşçi “Yemek sonrasında tüm işçiler mide rahatsızlıklarından yakınıyor, kullanılan ucuz yağlar mide yanması ve şiddetli bulantı yapıyor. Sadece çalışan sağlığını tehdit etmekle de kalmıyor elbette. Fabrika içerisinde kamera ile çekim yapmak yasak çünkü kurtlu ve bozuk ürünleri çekip basına vereceğimizden korkuyorlar. Paketleme esnasında bozuk ve çok bozuk ürünleri ayırıp bozuk ürünleri tekrar kutulayıp tüketiciye sunuyoruz” diye konuştu.
‘SENDİKALI OLDUM AMA ARAYAN YOK’
Ücretlerinde yaşanan kesintilere de değinen işçi “Personel kartını bir dakika erken bastığımızda iki saatlik ücret kesintisi yapılıyor. Telefondan saate bakmak da ücret kesintisi nedenlerinden yalnızca biri. Asgari ücretin üzerinde maaş alan sigortalı çalışanların(sayısı her ne kadar az olsa da) sigortası asgari ücret üzerinden yatıyor” ifadelerini kullandı.
Sendikalara da seslenen işçi son olarak şunları söyledi: “Ben sendikada örgütlendim ancak iletişime geçen olmadı. Başka sendikalı var mı bunu da bilemiyorum. Bu koşulların düzeltilmesi lazım ve bu da sendikayla olur.”
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda-İş Genel Başkanı Seyit Aslan‘ın Dardanel ile ilgili daha önce yaptığı değerlendirme şöyle:
Dardanel 1984 yılında kurulan ilk konserve ton balığı üreticisi. Kendi alanında tekel. Dardanel’in tekel olmasında en büyük pay işçilerin. Ancak onlar hep en altta kalmaya devam ettiler. 36 yıllık işletmeden binlerce işçi gelip geçti. Dardanel büyürken işçiler hep açlık sınırının altında kalmaya devam etti. Bundan yirmi yıl önce işçilerin sendikalaşma için başlattıkları girişim, yine Dardanel patronu tarafından işten atmalarla bastırıldı. İşçilerin ücretleri hiçbir zaman asgari ücretin üstüne çıkmadı ve işçiler yoksulluk içinde çalışmaya devam etti. Baskı ve sömürü zincirine son olarak salgın koşullarında çalışma eklendi. Fabrikada işçilerin hiçbir söz hakkı olmadan devam eden üretim salgında yaşanan patlamayla bir anda Dardanel işçileri gündem oldu. İşçi sınıfı iktidar tarafından sürü bağışıklığı anlayışıyla çalıştırılmaya zorlandı ve çalıştırıldı. MÜSİAD’ın Tekirdağ’da inşa ettiği izole organize sanayi bölgesi gündeme geldi. MESS’in işyerlerinde adeta ‘elektronik kelepçe’ olan Mesafe uygulaması başladı.
Bu karar iktidarıyla muhalefetiyle işçilere karşı birleşildiğinin de ispatı.
Alınan karar yasaya açıkça aykırı olmasına rağmen işveren bu karara dayanarak üretimin sürmesi için, işçilerin çalışmadığı zaman diliminde yurtlarda kalmaları, çalışma saatlerinde fabrikada üretim yapmaları konusunda işçilere yazılı çağrı yapıyor. Şu an toplam 890 Dardanel işçisi tam bir rehine olarak yurtlarda tutuluyor ve zorla çalıştırılıyor. Oysa yapılması gereken, tüm işçilerin aileleriyle birlikte yaygın testten geçirilerek, ücret kaybına uğramadan evlerinde 14 gün süreyle karantina altına alınmalarıdır. Covid-19 testi pozitif çıkan işçiler de dahil çalışma kararı tümüyle sermayenin ihtiyaçları ve üretimin sürmesi için alınmış bir karardır. Cumhurbaşkanı salgın sürecini fırsata çevireceğiz derken, ‘ölen ölür kalan sağlar çalışmaya devam eder’ demek istemiştir. İl hıfzıssıhha kararının altına imza atan valilik, belediye ve diğer kamu kurumları bu anlayışa göre hareket etmişlerdir. Kriz, savaş, salgın hangi koşullar olursa olsun her şey sermayenin ihtiyaçlarına göre biçimlenmektedir. Esas olarak da temel sorun işçilerin örgütsüzlüğüdür. İşçiler mücadeleci sendikal anlayışla birleşen bir örgütlülüğe sahip olsalardı, iktidar ve sermaye bu kararı hayata geçirmeye cesaret edemezdi.