İstanbul Kanalı’nın yapılmaması için yetkililerin ileri sürdüğü temel 2 neden var.
- İstanbul Boğaz’ında ileride artacak gemi trafiği kaza ihtimalini ve buna bağlı riskleri de artıracaktır.
- İstanbul Kanalı hem bu riskleri azaltacak hem de ekstradan gelir sağlayacaktır.
Son şekli verilen ÇED Raporu’nda Kanal İstanbul’un gelirleri şu şekilde gösterilmektedir (Bölüm 3-268).
- Gayrimenkul gelirleri (Kanal’ın etrafında imara açılan arazilerden elde edilecek gelirler (u.e.)).
- Kanal kullanım/kiralama gelirleri
- Kanal işletme gelirleri
- Entegre tesis işletme gelirleri (Karadeniz Konteyner Limanı, Marmara Konteyner Limanı, Küçükçekmece Yat Limanı).
Montrö Sözleşmesi, Türkiye’ye İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan uğraksız/transit geçişlerden ücret tahsil etme hakkı vermektedir.
Boğazlar’dan bir limana uğramaksızın transit geçen gemilerden Sözleşmenin I sayılı Ek’inde öngörülen ücretler alınacaktır. Altın Frank üzerinden belirlenen ücretler şu şekildedir:

Bu fiyatlar Altın Frank veya ödeme tarihindeki kurlardan Türk Lirası olarak ödenebilmektedir.
1981 yılında Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, T.C. Merkez Bankası Kambiyo Genel Müdürlüğünden Altın Frank’ın Türk Parası karşılığının hesaplama yöntemini sordu.
Uluslararası Para Fonu Ana sözleşmesine göre ABD 1 ons altını $35 karşılığında alıp satmayı kabul ve taahhüt ederek konvertibiliteye geçti. Ulusal ve uluslararası çeşitli gelişmeler nedeniyle bu sistemi sürdüremediği için ABD 1971 yılında konvertibiliteyi kaldırdı ve doları 1 ons= $38 ve 1973 yılında da 1 ons= $42,22 olacak şekilde devalüe etti.
T.C. Merkez Bankası Altın Frank’ın TL karşılığını hesaplarken 1973 yılında sabitlenen 1 ons =42,22 paritesini kullandı ve halâ da hesaplamada bu parite kullanılmaktadır.
Oysa altın ve dolar kuru sabit değildir ve sürekli değişmektedir. Bu nedenle de Altın Frank’ın Türk Parası karşılığı belirlenirken altın/dolar paritesinin güncel değerinin esas alınması gerekmektedir.
Günümüzde boğazlardan transit geçen ticaret gemileri, İsviçre’nin Montrö şehrinde imzalanan Uluslararası Sözleşme’nin 2’inci maddesine göre, her bir net tonilatoları üzerinden devletimize Sağlık, Fener ve Tahlisiye ücretleri ödemekle sorumlular.
Bu fiyatlardan Sağlık Resmi, halen Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü tarafından, Fener ve Tahsiliye Resimleri ise Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tarafından alınıyor. 2020’de; İstanbul Boğazı’nı 38 bin 404 adet gemi geçti.
Gemilerin transit geçişleri sırasında ödemeleri gereken fiyatlar da Montrö’de karara bağlanmış. Sağlık Resmi için her bir net tonilato başına 0.075 altın frank, Fenerler hizmeti için ilk 800 net tona kadar 0.42 altın frank, fazlası için 0.21 altın frank, Tahsiliye hizmeti içinse her bir net tonilato başına 0.10 altın frank saptanmış. “Bunlar, tediye tarihlerindeki kambiyo fiyatına göre altın frank veya Türk parası olarak tevsiye olunur” diye de belirtilmiş.
Fakat günümüzde altın frank kullanılmıyor. Ücretler dolara sabit şekilde ilerliyor. Ancak ABD’nin özellikle Vietnam savaşının ardından, 170 yıl boyunca New York Borsası ile paralel giden ABD Hükümeti’nin resmi altın değeri farklılaşmış.
ABD, 1 ons altının fiyatını ilkönce 38 dolara sonrasında 42.22 dolara yükseltmiş. Bu tarihten itibaren resmi fiyatla gerçek fiyat arasındaki makas da giderek açılmış.
Günümüzde ABD Hükümeti’nin belirlediği 1 ons altının fiyatı hâlâ kağıt üzerinde 42.22 dolarken, 23.05.2021 tarihli piyasada 1 ons altını 1881,25 dolara alabiliyorsunuz.
Altın frankın dolara sabitlenmesi, içindeki saf altın miktarı üzerinden yapılıyor. 1 altın frankın içerisinde, 0.29032258 gram saf altın bulunuyor. Dolar ise 0.736662 gramdan hesap ediliyor.
Ancak Türkiye, 1983 yılında 1 altın frankı 0.8063 dolara sabitlemiş. Altının ons fiyatı olarak ise ABD’nin resmi belgelerindeki 42.22’ı baz almış. Tersten bir hesapla, 1 ons altın için 86.38 dolar değer biçilmiş.
Anlayacağınız piyasa değerinin 21,77 kat aşağısı.
1982 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’nden Prof. Tahir Çağa, Türkiye’nin geçişlerden alması gereken paranın yaklaşık 10 katını alması gerektiğini belirterek, iktidar ve Genelkurmay düzeyinde girişimlerde bulunmuş. Bunun üzerine Bakanlar Kurulu o dönem için özel gizli bir kararname çıkartarak altının dünya borsalarındaki kuruna göre hesap yapılmasını kararlaştırmış.
Fakat başta kendi armatörlerimizden dolayı deniz sektöründen gelen kuvvetli itirazlar sonucu, iktidar geri adım atmak zorunda kalmış ve mevcut katsayıyı uygulamaya devam etmiş.
Kanal İstanbul’un son şekli verilen Çevresel Etkilendirme Raporuna göre 2016 yılında geçiş yapan gemilerin % 61,2’sinin uğraksız geçiş yaptığı belirtilmektedir (Bölüm 6-155).
Bu çerçevede, KIYEM’in gelirlerinin % 61,2’sinin de uğraksız geçen gemilerden tahsil edildiğini kabul edelim. KIYEM’in 2013-2019 yılları arasında ortalama geliri $274,6 milyondur. Bunun % 61,2’si de $168 milyondur.
Mevcut ücret yerine Sözleşmeye göre 21,77 kat daha yüksek olan ücret uygulandığında elde edilecek gelir ise yıllık 3.657 milyar ABD dolarıdır.
Şimdi sormamız gerekiyor. Yeni bir beton kanal yapmak yerine neden bu sözleşmeyi Montrö’nün imzalandığı dönemin hükümlerine göre yapmıyor sunuz?
Üstelik şu an 1982 yılındaki gibi kimsenin itiraz edemeyeceği ve tek elden yönetilen bir sistem var. Bu noktada sormamız gereken tek soru kalıyor.
Yoksa amaç kanal değil mi?
