Ana Sayfa Makale Hizmetkar ve algı yönetimi- Attila Turnaoğlu

Hizmetkar ve algı yönetimi- Attila Turnaoğlu

0
Hizmetkar ve algı yönetimi- Attila Turnaoğlu

”Siyaset ne var ki, içinde bulunduğu derin, kirli, gizli gündemli, çarpık ve pis ilişkileri barındıran, kolayca etrafında yandaş ve işbirlikçi yerel ve dışarıdan mahlûkatları barındıran bir sahnedir.”

Hizmet, madden üretilmemiş ve maddi bir niteliği olmayan, ancak alım satımı mümkün ve belirli bir fiyata sahip fayda sağlayan soyut bir iktisadi faaliyet olarak tanımlanmaktadır. Hizmet elle tutulamayan ve saklanması mümkün olmayan, insan ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik olarak üretilen veya organize edilen insanların emek verdiği faaliyetlerdir. Ekonomide her ürün bir dizi hizmetin sonucunda adım adım oluşur. O hizmetler ortadan kaldırıldığında ürün de olmayacaktır. Tersine ürünler yoksa hizmetin etkinliğinden söz etmek anlamsızdır.

Kaynakların, yetkinliklerin ve mevcut tecrübenin belli bir oranda kullanılması ve yönetilmesi yoluyla tüketicilere çeşitli yararlar sağlayan hizmet sağlayıcılar, imalat sektörüne özgü gereklilik ve kısıtlamalara da tabi değildir. Hizmet çeşitli konularda uzmanlık, tecrübe, güvenilirlik gerektirmektedir.

Hizmetin en belirgin özelliği soyutluğudur. Hizmetin soyut olması demek, hizmetin elle tutulamaz, görülemez, duyulamaz, bir ölçü birimiyle ifade edilemez, sergilenemez, paketlenemez ve taşınamaz olduğu anlamına gelir. Tüm bunların sonucunda hizmet “dayanıksızdır.”

Bir restoranda yer ayırtanlar vazgeçip gelmezler ise geliri sonsuza kadar kaybedilmiş demektir. Başka bir deyişle, bir hizmet, pazara sunulduktan sonra tüketilmemesi durumunda ortaya çıkacak ekonomik kayıplar sonradan giderilemez.

Basit anlamda “hizmet” ne demek?

1. Birinin işini görme ya da birine yarayan bir işi yapma.
2. Görev, iş
3. Bakım, özen, ihtimam.

HİZMETLİ

Basitçe hizmet eden. Başkalarının ihtiyaçlarını emeği ile gören, yardım eden, birilerinin taleplerini yerine getiren.

HİZMETKAR

Hizmetli ile aynı gibi de olsa üstlendiği misyonun fedakârca karşılıksız, neredeyse hayatını feda edercesine giyilmiş bir roldür. Ancak bu hayatın tüm dramatik yönlerini taşıyacaktır. Hizmet ettiği kişi ve insanlara gerçek yüzünü apaçık göstermek zorundadır. Hiçbir yalanı, art niyeti olamaz. İyi günde dili ne diyorsa kötü günde de aynı olmalıdır.

HALKIN HİZMETKÂRI

Halkın hizmetkârı olmak, hiçbir çıkarı olmadan gönülden bir görevi, işi üstlenerek halka, insanlarına hizmet etmektir. Mesela öğretmenler, halkın hizmetkârlarıdır. Sağlık çalışanları aynen öyle. Kamu görevlileri, polisler, şehir içi otobüs şoförleri ve tüm emekçiler, her biri halkın birer bireyleridir ve aynı zamanda halkın hizmetkârlarıdır.

Siyasetçiden Halkın Hizmetkârı olur mu?

Bağımsızlık savaşı vermiş ve ülkesine liderlik ederek özgürlüğe kavuşturmuş liderlerden söz edebiliriz. Akabinde siyasi lider olarak tek isteyeceği: halkının kalkınması, insanca yaşamlara kavuşulması, eğitime, kültür ve sanata doğru ve geniş kapılar açılması, adaletin her bir birey için adilce hukuk içinde tesis edilmesi gibi ütopyanın uğramayacağı bir hayatı gerçekleştirmek olacaktır. Bu anlamda o lider Halkın Hizmetkârı olarak anılacaktır. Böyle Hizmetkârlar, ülkeleri aleyhine olacak hiçbir uygulama, anlaşma, işbirliği, peşkeş çekme gibi kirli ve gizli gündemlere sahip olmazlar.

Siyaset ne var ki, içinde bulunduğu derin, kirli, gizli gündemli, çarpık ve pis ilişkileri barındıran, kolayca etrafında yandaş ve işbirlikçi yerel ve dışarıdan mahlûkatları barındıran bir sahnedir.

Sahne deyince tiyatro veya televizyon ekranları veya kumpanyalar veya mitingler, açık oturumlar, gizli görüşmeler, perde arkası oyunlar anlaşılmasın. Bu tür sahnelere çıkanlar ve müdavimleri zaman gelir rollerine öyle kendilerini kaptırırlar ki, bırakın Halkın Hizmetkarı olmayı, Halkı kendilerine Hizmetkar olarak görme körlüğüne varırlar. En büyük silahları ise Algı Yönetimidir.

Yok mudur günümüzde, son bir asırda, Hizmetin Karını (kendileri tayin ederek) hak görerek cebine ailesine, çirkef yandaşlarına akıtan ve hala kendisine Hizmetkar diyenler bu yer yüzünde. Sayalım bakalım….

Fazıla Say demişler, günler gecelerce beste yapmış konu o kadar çokmuş ki…

Ama en büyük eseri neymiş: “Saraydan kutu kaçırma!”

ALGI:

Algı duyularımız ile ilgili; bir takım bilgileri alırlar, değerlendirip işlerler ve bir anlam çıkarırlar. Bu insandan insana farklılık gösteren kabiliyettir. Çevreyi anlamamıza yol açan bir süreç olduğu gibi, bize yönlendirilmiş olan çeşitli söylem, davranış, olayları sunuş şekilleri ile kasıtlı olarak bizi uyarmaya çalışanların düşündüğü gibi düşünmeye zorlayan,  sonuçlarını onlar gibi kabul etmemiz beklenen ve nihayetinde uyaranların menfaatlerine göre bize yol aldıran bir etkileşimdir. Bu aslında birkaç eşikten geçen süreçtir; sadece önümüze, gözümüze, kulağımıza gelen bilgileri karşılamak değil beyinlere giden bilgilerin düzenlenip yorumlanması gerekmektedir.

Algı yönetimi kavramı ise, farklı anlam taşımaktadır.  

Algı yönetiminin hedefi insanların, devlet ve toplulukların algılarını belli bir yöne yönlenmesini sağlamaktır. Amaç eldeki bilgi ve duygular vasıtasıyla kitlelerin duyularını ya değiştirmek ya da var olan durumu olduğundan farklı göstermektir. Sıradan bir işletmeden, büyük bir devlete kadar algı yönetimi tüm alanlarda kullanılır. Toplumlar yeni ortamlara, yeni kanunlara, farklı yöntemlerle alıştırılır. Firmalar ürünleri hakkında insanları etkilemeye çalışır.

Algılayanın etkilenmesi için bilginin bir şematik hali ortaya konur. İhtiyaçlarını, beklentilerini bu şema içinde görmeye başlar ve duygularının örtüştüğünü görür. Medya ve sosyal medya algı yönetimi tekniklerini iyi kullanarak, hedef kitlelere gönderdiği mesajlar ile kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere gerçekleştireceği yönlendirmeler ile tercihlerini yönetme sonucuna ulaşır. Algı yönetimi Marka bilinirliliği, üstünlük ve itibar yönetimi gibi çok önemli bir politika aracı olmaktadır.

Bu anlamda iletişim yeni bir ana dal olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dalı en iyi şekilde kullanmak isteyen ve siyasetin içinden gelen liderler çeşitli iletileri halka göndermeye çalışırlar. Zaman içerisinde bu iletişim baskınları, Algı Yönetiminde ne kadar başarılı olurlarsa alacakları “evet”ler o kadar olacaktır. Siyasal iletişim alanında algı yönetimi vazgeçilmez bir olgu olarak hayata geçmiştir.

“HİZMETKAR ALGI YÖNETİMİ YAPAR MI”

“Henry Kissinger’a atfedilen “Bir şeyin gerçek olması pek o kadar önemli değildir; fakat gerçek olarak algılanması çok önemlidir.” sözü bir bakıma içinde yaşadığımız dünyayı da özetlemektedir. 

Hizmetkar algı yönetiminin en alasını yapar. Özel derslere girer, hocalar tutar, yurt içi yurt dışı önemli Algı Operatörlerine tonlarca para kaptırılır, sadece birkaç yıl için değil, sülalesinin çok uzun yıllar sırça ikametli olması için, “Hizmetkar” postundan çıkar ve yönetiminin temelini Algı Yönetimine oturtur. Başarır da, zira seçme hakkı bulunan vatandaşlar artık vaatlere bakmaz, o bir sonuçtur, algıladıkları (ve yaratılmış) imaja göre davranış gösterirler.

Hizmetkar, hakikatin karşısına koyduğu algı yönetimi stratejisine artık tamamen bağımlı hale gelmektedir. Bu bağımlılık, özellikle ekonomi alanındaki olguların yönetilememezliği gibi bir dizi gerçek karşısında daha da derinleşmektedir. Hizmetkar, kaybetmeyi hazmedemeyecektir. Bağımlılığın bir sonraki adımı da Halka hesap vermektir. Hizmet süresinin bitmesi gibi bir durum Onu strese sokmaktadır. Bu neden ile hayatının tüm günleri, hizmet etmekten ziyade, Algı Yönetimine devam etmek, yeni modeller bulup Hizmetkar görüntüsünü sürdürmek için her şeyi seferber eder.

“ALGI YÖNETİMİNE TABİ OLMAMAK”

“Duyduğuna inanma gördüğünün de yarısına inan.” İnsan düşündükçe kendisine hitap edilen bilgileri, yaklaşımları, dikteleri inceleyip karar verir. Her ne kadar bu coğrafya insanları duygu temelli toplumlar olsa bile; “benim kendi aklım ve iradem var” dese de, bahtsız bir rüzgâra kapıldıktan sonra iş işten geçmiştir. Bizim insanımız hayranlık duyduğu ve sevdiği insanları ölümüne sever. Eğer birisinden nefret ediyorsa da bunun değişmesi çok zordur. İnsanlarımızda adalet duygusu ne kadar vardır ve davranış ve kararlarında ne kadar rol oynar epeyce tartışılır.

Eğitimin öneminin çok büyük ve insan gelişmesindeki yerinin vazgeçilmez genişlikte ve derinlikte olduğu tartışılmaz. Eğitim ve öğrenim dönemlerinde zihninin yetenek kazanması ve çalışması, olumlu olarak büyümesi ve çabuklaşması algı yönetimine tabi olunduğunda gelen furyayı analiz etme, anlama ve kabul veya ret etme sürecinde bilinci açıktır. Bu anlamda, bir etkenin, kişi ve kişilerin sosyal, ekonomik, hayata tutunma kabiliyeti gibi bireysel durumunun, algı yönetimine bilinçli olarak aldırmama veya kaçınılmaz ihtiyaçlarını karşılamak için bu yönetime o şartlar altında boyun eğmek zorunda kalması içine düştüğü ikilemdir. Eğitimli, vicdanlı, adili yet duygusu yüksek ve toplum için doğru ve iyi olanı yapmak düşüncesinde olmak ancak durumu nedeni ile algı yönetimine kapı açıp, yandaşlığa yelken açmak açıkça menfaat kazanımları ile ilgilidir.

Bunları hep biliyoruz değil mi?


Algı Yönetimine nasıl karşı gelinecek, insanlarımızın özgür iradeleri ile iyi eğitim görmelerini sağlamak ve hak ettikleri huzurlu, geçim sıkıntısı olmadan, kazandığı ile ailesinin her türlü ihtiyaçlarını makul seviyelerde temin edecek bir ülke ortamına ulaşmak; elbette süre gerektiriyor. Ancak yarın şu anda yok, bugün dünden kararmış, tahta masada bir şişe süt yok, sadece siyasetin güçlenerek birilerinin diğerlerine üstün kılınarak ve zarflara kedi girmeden tercihin girmesi ile bir çıkış/başlangıç başarısından söz etmek ahmaklıktan öteye gitmez.

Evden dışarı çıkıp, eline beyaz tebeşiri alıp bulduğun her tahtaya, her mahallede, her ailenin kapısında alfabeyi öğretir gibi, bütün samimiyetimiz ile zihinleri açıcı, hayatın gereklerini, insanca yaşamanın hangi kazanımlar ile mümkün olacağını ve de o masum insanların, yönetmenin gönderdiği hikâyelerden arınmalarını sağlayarak kararmış bakışların gülümseyen çehrelere evirilmesi için ne gerekiyorsa sunabilmeyi başarmak gerek.

Algıyı bir başka Algı yenmez, insan aklı yol bulur, gelişir, düşünür, kötü ve yanlış bilgileri çöpe atar ve gerçekler köprüsünden geçerek karşı sahilde kendisini bekleyen elbise ve ayakkabıyı giyerek bir Fotoğraf çektirir. Bu fotoğrafta Hizmetkârın parmak izi yoktur.

Attila Turnaoğlu –1953 yılında İstanbul’da doğan Turnaoğlu, Lise öğrenimini Kadıköy Maarif Koleji’ndetamamlamıştır. ODTÜ Endüstri Mühendisliği’nde yüksek öğrenimini tamamlayarak 1979 yılında iş hayatına atılmıştır.İş hayatında sırasıyla STFA Grubu’nun çeşitli şirketlerinde (1979 – 1994) Yöneticilik yapmıştır. Daha sonra İntermak grubunda Genel Koordinatör olarak görev aldıktan sonra 1995 – 2001 yılları arasında Transtürk Holding Aş – Israel Jv ortaklığı şirketlerinde Gübre, Fide üretim ve pazarlaması konularında görev almıştır. Daha sonra bir müddet müşavirlik yapmış olup, 2005 -2014 yıllarında Koca Grup bünyesinde Çeşitli Yurt Dışı Projeler Koordinatörü olarak Endüstriyel Tesisler, çeşitli alt yapı inşaat işleri faaliyetlerini yürütmüştür. Ardından Bionas Tarım LTD Şirketinde Genel Müdür olarak Rusya’da Organik Tarım üretimi ve Avrupa Birliği Ülkeleri, USA ve Kanada’ya satışlar gerçekleştirilmiştir.Orta öğreniminden beri müzikle uğraşmış, şarkı sözleri ve şarkılar üretmiştir. Şiire meraklı olup üniversite döneminden bu yana şiirler yazmaktadır. Bir dönem roman yazma konusuna da eğilmiş ancak yazdıkları basılmamıştır.YouTube kanalında şarkılar, şiir okumaları, video yapımları mevcut olup ileriye dönük Şiir kitabı basmayı amaçlamaktadır. Denenmemiş çalışmalara meraklı olup Foto-Şiir çalışmaları yürütmektedir. Yaşama ait kısa yazılar yazmaya da çalışmaktadır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here