Bir doğumun sonucu yaşama adım atan insanın yetenekleri ve karakteri doğasını tanımlarken, düşünen, duyguları olan ve hareket eden-davranan insanın doğuştan gelen bu yapısı kavramı tamamlamaktadır. İnsanın ilk birkaç yıllık hayatı aile, çevre, algı, değerlendirme, kabul edilenler, ret edilenler, sevilenler, nefret edilenler, yürüyüş ve denge, arayış, varış, ilk kararlar, emniyet sınırları, ilişki sınırları, büyüme stratejisi… taa ki eğitim öğrenim süreci başlayana kadar, bir var olma savaşıdır.
Zekâ ve aklın yönü bu var olma savaşında insan doğasının özüdür ve kullanım kudretini ne kadar etkili kılabileceği bu sürecin temelidir. Çalışkanlık bir içten gelen dürtü müdür yoksa süreç içinde öğretilen/öğrenilen bir olgu mudur? Muhakeme de aynen öyledir ve epeyce kabiliyet ögesi olarak gelişimde yer alır. Karar süreçlerini yönetmeyi öğrenmek biraz da gözü peklik ve iradenin gelişimine bağlıdır. Bazen bakarsınız insan daha miniciktir ama bir şeylere direttiği anlara dikkat edin, onlar özünde bir karar anıdır ve kazanmayı öğrenme süreci yaşanmaktadır. İnsanı büyüten de yaşadıkları olacaktır.
İnsan doğası yaşama adım attığı andan bu tanımadığı dünyaya karşı bir bilinçlenme sürecine girmektedir. Çevresini, en yakınlarını, algılama-fark etme-tanıma-olup bitenleri değerlendirme kabiliyetini kazanma ve geliştirme sürecinde bilinçlenme hareketi aynaya bakış döneminin de başlangıcıdır. Kendini eleştirmeye ne kadar açık ne kadar kapalı olduğu gelişimin bir sonucudur. Kendi kendine yetemeyeceği gerçeği topluma katılma sonucunu doğurur.
İnsan doğası kendinde olandan fazlasını istemeye meyilli midir? Evet dediğimizde fazlasını elde etme fırsatı yakaladığı an, iyi ve kötü aynı doğrultuya mı gider? Belki öyledir, veya kötünün yönünü kanıksamışızdır da iyi için erdemlerden mi bahis açacağız. İnsanın zorlama ve kanunlar ile “iyi” kaldığını, bunu aşanların “kötü” olduğu gibi kuramlar çok uzak tarihte kalmıştır.
İnsan Doğasının genel olarak kategorize edilebileceği konular şöyle sıralanabilir.
- Bilgi: İnsan sürekli olarak dünyayı ve yaşamı sınıflandırarak analiz eder. Bilimsel gelişme peşindedir.
- Davranış: İnsan tarih boyu kurallar, kısıtlamalar ve tabular ile hayatı bir cendere içinde tutmaya çalışmıştır.
- Yetenek: İnsan birçok yeteneğini ortaya koyar ve oynamayı sever. Gösteriyi sever.
- Beslenme: İnsan zevkine düşkündür. Sıradan yiyecekleri zaman içinde istemez ve değişik tatlara yönelir.
- İletişim: İnsan bazen çok açık olabilmesine karşı ciddi dedikoducudur.
- Sex: İnsan özeline çok dikkat eder ve bu konuda suskundur.
Yeryüzünün milyonlarca yıldır var olduğu bilinir. Bu süreçte doğa değişime uğramıştır. Çok uzun bir süre önce yaşayan hayvan türleri artık yoktur. Çeşitli bitkiler yok olmuş yerine başka bitkiler doğmuştur. Yerkürenin ısısı zaman içinde değişmiştir. Su hareketleri çalkantılı dönemler yaşamış, topraklar çökmüş göller denizler meydana gelmiştir. Doğa zaman geçtikçe kendini değişimlere alıştırmaya çalışmıştır. Doğanın bir bilinci var mıdır ve bu değişimlerde ne kadar etkilidir? Doğanın bilinci nedir?
Bilinç insanın doğasına yönelik derin bir sarmaldır. Gün be gün varlığının farkında ve bunu deneyimleyebilmektedir. Deneyimler sürekli bir akış halindedirler. Deneyimler kesintisiz ve değişen bir sarmalı dile getirmektedir. İnsan doğası yaşamı yorumlayabilecek güce arındıkça daha çok erişir. Yeteneklerini daha çok kullanır; bilimsel gelişme epeyce ilgi çeker, kuralları irdeler, konuşur, eğlenmeyi önemser, sevişmeyi keşfeder, anne-baba olur hayat başka anlamlar kazanır. Tüm yaşamı boyu hayatta olduğuna sevinir.
Ancak toplumlar geliştikçe, teknoloji, üretim, sermaye yapılanması ilerledikçe sınıflandırmalara maruz kalan insan iyi-kötü ayırımına düşmüş ve eşitlik yok olmuştur. Eşitliğin yok olması insanın da davranışsal farklılıklara yönelmesini doğurmuştur. İnsan olmak yolunda, eşitsizliğin kalkması talebi yakın tarihimizde toplumsal sancıları yüz üstüne çıkarmıştır. Siyaset alanı bir yandan toplumsal demokrasiyi yaşatmak için çaba gösterirken, karşı güçlerin her türlü yıkımı ve acımasızlığı doğal taleplerin yerine gelmesine set çekmişlerdir.
İnsan olmak doğayı sevmektir, onu korumaktır. Doğadaki tüm canlıları kendi gibi görebilmektir; onlara zarar vermemektir. Bilinçli olarak yapacağı her kötülük doğaya zarar vereceği gibi başta kendisi bu zarardan nasibini elbette alacaktır. İnsan doğasında belki en zayıf halka yüzleşme cesaretidir. Eylemlerinin sonuçlarıyla, ilişkilerinin süreci ve sonuçlarıyla, maruz kaldığı olayların sonuçlarıyla ve daha niceleri, yüzleşmeyi ne açıklık ve objektif kabuller ile gerçekleştirebilir, yaşaması gerek.
Ancak İnsan doğasına yer etmiş başka olgular da vardır.
- Hırs: işlediği zaman insanı motive edebileceği gibi insanı insanlıktan çıkaracak yönlere gitmelerine yol açar.
- Hükmetme: zamanla başkalarına hak tanımadan çıkarlarını önde tutma hırsının süreklilik olma hali.
- Umursamazlık: çıkarlarına zarar gelmemesi için yeryüzündeki her şeyi feda edebilme ruh hali.
- Tanımazlık: kendini yaşadığı yapı ve çevrenin hâkimi görüp başkalarının haklarını yok sayma davranışı.
Bu olgular doğuştan mıdır, sonradan mı edinilmişlerdir, bunlar bilim insanlarının konularıdır. Ancak hangi etmenlerin insanların doğasına bu kötü olguları yerleştirdiği konusunda denebilecek şey, doğanın bozulma hali gibi, insan doğasının bozulma hali olsa gerek. Yetenekleri olmayan (veya farkında olamadığı için kullanamayan), becerileri düşük, bireysel gelişmesini sağlayamayan, eğitim sürecinde bilgilenememiş kişilerin yukarıdaki olguları yapılarına işlemiş ve davranışlarını bu etkiler altında hayata sürmüş olmaları da kaçınılmazdır. Bu gibi insanların kötüler arasına girmeleri epeyce olasıdır.
İnsan doğa ile barışık olmak zorundadır, bu barışıklık insanlar arası barış, hoşgörü ve yardımlaşmayı temel kılar. Yakın tarihte maalesef çeşitli yıkımlar ve tahribatlar yaşanmış ve çok kayıplar verilmiştir. Doğa olayları; deprem, sel, yangın gibi önlenmesi güç ve yıkıcı olanlar kendiliğinden olabileceği gibi hırsını alamamış insanların yönetim ve iradeleri sonucu süreçler boyu yanlış uygulamaları, sömürgecilik hırsları, yer altı ve üstü kaynakları fütursuzca kullanmaya devam etmeleri doğayı bozmaktadır. Bozulan doğa insanların doğalarının da değişmesine yol açmakta ve kötüler hala var olmaktadır.
Rahmetli Michael ne demiş:
Peki ya güneşin doğuşu
Ya yağmurun yağışı
Kazanacağımız her şey
Peki ya kaybedilen ekim alanları
Tekrar bizim olacak bir zaman var mı
Gömdüğümüz kanlara
Hala öylece bakacak mıyız
Ağlayan kıyıları
Öylece bırakacak mıyız
Bu dünyaya ne yaptık
Tek yavrumuz barışa ne oldu
Koruyacağımıza dair teminat var mı
Peki ya çiçeklendireceğimiz bahçeler
Rüyalarımızdan öteye geçebilecek mi
Ölümlere giden çocuklara
Öylece bakacak mıyız
Bu zehir suları içmelerine
Seyirci olacak mıyız
El atıp tutma zamanı
Doğaya yaşama sahip çıkma zamanı
Kötüyü kovma iyiye yer açma zamanı
…………
Bugün halkı tarafından geçici olarak seçilmiş Yöneticilerin seçenlere kötü muamele yaptıkları malumdur. Bu Yöneticiler yaptıkları kötülüklerin ne anlama geldiğinin farkındadırlar ve kurtuluşları saltanatlarının devamından geçer. Bırakın halklarını önce kendilerinden özür dilemelidirler. Ancak dilemek bir yana fütursuzca kötülüklerine devam edenlere ne yapmak gerek? Belki de, bu küredeki güzel insanlar, kötülükleri yapanlara doğanın yeni bir iradesinin ve reaksiyonunun oluşmasını; mesela şimşeklerin çakarak yıldırımların onların üzerine inerek cehennemi beklemeden bu dünyada yakılmalarını bekliyor.
Teşekkürler Attila Turnaoğlu💐