Haberler Manşet

Madımak Katliamı’nın 28’inci yılı etkinliğinde Cuma günü tedirginliği

Telgraf Haber:

Sivas’ta 2 Temmuz 1993’te, devletin müdahale etmediği,Siyasal İslamcı grupların örgütlediği provokasyon sonucu Madımak Oteli’nde yakılarak katledilen 33 aydın ve sanatçı ile 2 otel görevlisi, katliamın 28’inci yılında Sivas’da anılıyor.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sivas Şube Başkanı Hidayet Yıldırım, pandemi kurallarına uygun şekilde gerçekleştirilecek Madımak Katliamı anma etkinliğinin, yarın saat 10.00’da Seyrantepe’de bulunan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği önünden Madımak Oteli’ne yapılacak yürüyüş ile başlayacağını duyurdu.Bu yıl merkezi olarak Sivas’da 28 yıl önce otelde katledilen aydın ve sanatçılar adına oluşturulan anı köşesine karanfiller bırakılarak, anma gerçekleştirilecek.

Bu yıl anmaya katılımın daha yoğun olacağını, 28 yıldır dile getirdikleri taleplerini bu yıl da tekrarlayacaklarını belirten Yıldırım, şöyle konuştu:

“O gün kanlı Sivas’ta halkın bağrı Madımak’ta 35 kez bıçaklandı. O gün özgürlük 35 kez hançerlendi. O gün özgürlük adına, semah dönerek yola çıkanlar 35 kez katledildi. O gün zulmün ateşi ve kara dumanı tüm ülkeyi kapladı. O gün insanlık bir kez daha Sivas’ta yakıldı. 28 yıldır dile getirdiğimiz taleplerimiz değişmedi. Madımak hâlâ utanç müzesi yapılmadı. Oluşturulan anı köşesinde Madımak’ı yakmaya gelenlerin isimleri en başta hâlâ yazılı duruyor. Madımak katili affedilmiş. Sivas’ta normal yaşantısını sürdürüyor. Arananlar bulunamıyor ama Cafer Erçakmak öldükten sonra emniyete yakın bir mesafede oturduğu ortaya çıkıyor. Adalet yerini bulmamış, katliamın perde arkası aydınlatılamamıştır. Madımak yangını yüreklerde, insanım diyenlerin bilincinde hâlâ sürüyor.”

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Sivas Madımak Katliamı’nın 28. yılı dolayısıyla yaptığı açıklamada “Gelin 2 Temmuz’da acılarımızı ortaklaştıralım, dayanışmayı ve mücadeleyi büyütelim” çağrısı yaptı.

Mülkiyeliler Birliği’nde yapılan açıklamada Özgür Kaplan, 28 yıl önce Pir Sultan Abdal’ı anma etkinlikleri kapsamında Sivas’a giden 33 aydının gerici ve katil bir güruh tarafından yakılarak vahşice katledildiğini hatırlattı.

”2 Temmuz 1993 Sivas Madımak Katliamı özünde sadece Alevilere karşı değil; ezilen, ötekileştirilen, yok sayılan tüm toplumsal kesimlere karşı yapılan bir katliam olduğunu söyleyen Kaplan, “O yüzden ezilen, ötekileştirilen ve yok sayılan tüm canlarımızı karanlığa karşı aydınlığı, zulme karşı adaleti, zorbalığa karşı özgürlüğü savunmak için alanlara çağırıyoruz” dedi

Tüm hazırlıklar tamam :

ABF’nin bileşenleri, bugün Sivas Şube Başkanı Hidayet Yıldırım, ABF Genel Sekreteri Ali Aktaş ve ABF genel başkan yardımcısı Müslüm Metin ile birlikte Sivas Emniyet Müdürü ve Sivas Valisi ile görüşmeler yapıldı. Cuma günü yapılacak Madımak katliamında yaşamını kaybeden için anma mitingine dair her hangi bir engellemenin olmayacağı belirtildi

Heyet genellikle provokasyonların Cuma günleri olması nedeni, 2 Temmuz Cuma günü gerçekleşecek etkinlik için endişelerini Vali ve Emniyet Müdüründe iletildiği bilgisi verildi.

Programda 10′ da başlayacak, yürüyüşle alana gelinecek, Alanda Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Hüseyin Güzelgül Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Gani Kaplan ve Avrupa Alevi Birliklerinden bir kişi konuşmacı olacak.

23.03.2012 Murat Demir’in hazırladığı yazıda katliamların Benzerlik ve gerekçeler dört kategoride somutlanıyor.

Camiyi yani dini-mezhebi kullanıyorlar, İtfaiyeye engel oluyorlar, Mülki amiri by-pas edip, kent yönetimini asker ve polis devralıyor, Dinci faşistleri hazırlıyor, iyice ajite ediyorlar, sokağa salıyorlar ve katliamı gerçekleştiriyorlardı.

Katliam senaryosunu hazırlayanların gerekçesi, ne pahasına olursa olsun iktidar olmak… Buna karşın katliamı gerçekleştirenlerin gerekçesi farklı… Onlar; dini, mezhebi, camiyi korumaktan, ötekine kin beslemeye kadar, mahalledeki Alevinin evine-arsasına göz koymaktan, çarşıdaki dükkanını ele geçirmeye, belki yağmalamaya, o kesimi göçe zorlayıp kaçırmaya kadar değişiyor.  

Her dört katliamın da gerekçeleri, yöntemleri, tarafları, ölenleri, öldürenleri, öldürtenleri tıpatıp aynı: sanki tek elden programlanmış…

Tek elden mi programlanmış; kim programlamış? Okuyup, görelim…

Sivas 1978

Camiyi kullanıyorlar: 25 Ağustos 1978 tarihli Sivas Hakikat Gazetesi “Yarınlar Kimin” sütununda “Masumlarmış” başlıklı yazı: “…. Müslüman hemşerilerimiz camide namaz kılarken Allaha küfretmek gafletini gösterenler, Müslümanlar camilerden çıkarken üzerlerine kurşun yağdıranlar…..” diye başlar ve devam eder…3 Eylül 1978 Sivas günü olayın kışkırtıcıları olan kişiler; “Kanımız aksa da zafer İslam’ındır, Milliyetçi Türkiye, Müslüman Türkiye, Komünistlere ölüm, Komünistler Moskova’ya” sloganları atıyorlardı.

İtfaiyeye engel oluyorlar: “Atılan sloganların etkisiyle galeyana gelen kitleler vilayetteki Vali Konağı, Belediye, polis karakolları, polis lojmanları ve önceden belirledikleri ev ve işyerlerini tahrip ederek yağmalamışlardır. Çıkan yangınları söndürmeye gelen itfaiyecilerin de su hortumlarını keserek yangınlara müdahale etmesini engellemişlerdir.

Valiyi dinlemiyorlar: Takviye kuvvet olarak gelen Askeri araçlar tahrip edilmiştir. Sivas Valisinin sürekli olarak silah kullanılarak bu saldırganların engellenmesini emretmesine rağmen bu emir görevlilerce tam olarak yerine getirilmemiştir.

Kenti vali değil, asker ve polis yönetiyor: Sivas’a gelen militanların Alevi vatandaşlara ait işyerleri, ev, arsa, arabalar, sokak ve kapı numaralarını kırmızı boya ile işaretledikleri, Tugay Komutanlığına gelen bir emirde Sivas’ta olayların çıkabileceği belirtilerek tedbirlerin alınmasının istendiği, yetkililerin ise sorulduğunda, kendilerine herhangi bir bilginin intikal etmediğini söyledikleri belirtilmiştir.[1]

Maraş 1978

Önce, evleri kırmızı boya ile işaretliyorlar: “1978 yılının Aralık ayının ikinci haftasında Kahramanmaraş sokaklarında ilginç bir hareketlilik vardı. Nüfus memuru olduklarını belirten görevliler Alevilerin yoğun olduğu mahalle ve semtlerde dolaşıyor, sözde yeni sayım için numaralandırma yapıyorlardı. Gidilen evlerin kapısı kırmızı boya ile boyanıyordu. Bunun nedeni bir hafta sonra anlaşılacaktı.

20 Aralıkta bu kez, Alevilerin gittiği Akın Kıraathanesine bomba atılır. Kıraathanenin bombalanmasının üzerinden 24 saat geçmeden sağcı bir vatandaşın evi bombalanır. Akşam saatlerinde de sol görüşlü Mustafa Yüzbaşıoğlu, ve Naci Çolak isimli iki öğretmen katledilir ve olaylar başlatılır.

Camiyi kullanıyorlar: Hamit Kapan; “Cenazelerin defnedilmesi için hazırlıklara başladık. Özellikle Cuma namazının çıkışına denk getirildi cenazenin teslimi… Hastane Başhekimi Çetin Diker’in önemli bir yönlendirmesi oldu. Cami çıkışına denk getirilmesini sağlayan odur… 22 Aralık 1978 gecesi belediye hoparlöründen; “Üç Müslüman din kardeşimiz komünistler tarafından öldürüldü. Bunların kanı yerde kalmayacak” şeklindeki anons kentte infiale yol açtı. “Aleviler sularımızı zehirledi”, “Aleviler Ulu Camiyi yakıyorlar” söylentileri yayıldı.”[2]

O dönemde Maraş’ta öğretmenlik yapan Akif Dalgaç; “Arkadaşımın dükkanı olayların olduğu caddedeydi. Camlar kırılmasın diye kepenkleri kapattık. Üst katın penceresinden yürüyüşü izledik. Tanımadığımız insanlar vardı. ‘Ordu millet el ele’ sloganlarıyla ilerleyen topluluğu bir subay elleriyle ‘gel gel’ işareti yaparak Ulu Camiye çekiyordu. O asker resmen topluluğu yönlendiriyordu.”[3]

Valiyi ve içişleri bakanını dinlemiyorlar: “Olayların ikinci günü dönemin Kahramanmaraş Valisi Tahsin Soylu tarafından takviye asker kuvveti talep edilmiş olmasına rağmen, talep dikkate alınmamıştır. Ayrıca olayların ikinci günü Kahramanmaraş’a gelen ve eylemcilere müdahale edilmesini isteyen zamanın İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’ya 2. Ordu Komutanı İbrahim Şenocak; “Paşam, sizi severim ve sayarım ama emirleri Ankara’dan alırım” demiştir.[4]

“Nitekim birçok kişinin ölümünden sonra olaylara ikinci ordu birliklerinden değil, Kayseri ve Gaziantep’ten getirilen askeri birliklerce 25 Aralıkta müdahale edilmesi İçişleri Bakanı ve Valinin beyanlarını doğrulamaktadır.”

Bülent Ecevit: “Bizi sıkıyönetim ilanına mecbur etmek için o olayın çıkarıldığı kanısındayım. Acı bir gerçek şu ki, vilayet binasına bile, içinde İçişleri Bakanımız varken, civarda bulunan Silahlı Kuvvetler birlikleri bir türlü bizim yetkimiz yok gerekçesiyle olaya karışmak istemediler.” demiştir. [5]

Belediye Başkanı katliamcıları arkalıyor: “Vali Tahsin Soylu, sokağa çıkma yasağı koydu. Ancak (Belediye Başkanına bir türlü söz geçiremedi. MD) bunu belediye hoparlöründen bir türlü duyuramadı. Oysa duyurabilseydi belki katliamlar önlenebilecekti.” [6]

Kenti vali değil, asker ve polis yönetiyor: “19-26 Aralık 1978 tarihlerindeki Kahramanmaraş olaylarının yoğun olarak devam ettiği 3 gün boyunca olaylara ne jandarma ne de polisin müdahale etmediği, olayın görgü tanıklarınca ifade edilmiştir.

Ökkeş Kenger (sonra itibarı yükselen ve milletvekilliğiyle ödüllendirilen ülkücü militan); “Tuğgeneral Tayyar Aygur diye bir paşa vardı. Sıkıyönetim paşasıydı o. Yunus İlhan’la ikimizi beraber çağırdı. MHP Genel İdare Kurul üyesi Tahsin Ünal, babamla filan görüşmüş. Demiş ki, ‘Bu Tayyar Paşa çok milliyetçi bir adam. Gitsinler ifadelerini versinler.’ Bize öyle bir haber geldiydi. Tabi bu 30 gün geçtikten sonra Tayyar Paşa bizi çağırdı huzuruna, önce dedi ki, ‘Siz ne biçim Milliyetçisiniz, ne biçim Ülkücüsünüz, size böyle mi emir verildi. Yüzünüze gözünüze bulaştırdınız.’ diye bizi fırçaladı.”[7]

Çorum 1980

Çorum Olayları öncesi Emniyet Müdürü Hasan Uyar görevinden alınarak, yerine, Tunceli’de görev yapmış olan Nail Bozkurt getirildi. Milli Eğitim Müdürlüğüne MHP’li Fethi Katar atandı. Çorum Valiliğine ise Rafet Üçelli getirildi. 40’a yakın polis memurunun ataması başka illere yapıldı.

Camiyi, dini ve mezhebi kullanıyorlar: “1980 yılı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları hazırlıkları sırasında kızların kıyafetleri öne sürülerek, “Müslüman, namusuna sahip çık.” başlıklı ve şu ibarelerle devam eden tahrik edici bildiri dağıtıldı: “19 Mayıs gösterileri adı altında yine namus bacılarımızın, iffet ve hayasına kahpece ve haince saldıracak bir gün geliyor. Yüreklerimizi parçalıyor. İçimize kan akıtılıyor.

Yine Müslüman evladı kan ağlamaya, kafir düzen tarafından soyularak, en müstehcen ve kepaze kılıkta teşhir edilecektir. Bin yıllık mübarek tarihimize bundan daha büyük bir leke sürülebilir mi? Kurtuluş Savaşında namusunu Yunan eli kirletmektense ölmeyi tercih eden mübarek ninelerimizin kemikleri sızlamaz mı? Ey Müslüman, düşün, süngüyle ana karnından çocuk çıkaran zihniyetle, bu zihniyetin farkı ne? ‘Namazını kıl, orucunu tut, yeter; karışan mı var’ diyen gafil Müslüman sen de düşün… Düşün ki, haddini bilmeyenlere hadlerini bildirelim! Şu hadis-i şerifi asla unutma, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Ne mutlu canı ile kanı ile malı ile cihat edenlere…[8]İslami Gençlik”

4 Temmuz 1980 Cuma günü camilerde halkın Cuma namazı kıldığı sırada, aynı semtte bulunan tüm camilere aynı anda gelen kimliği tespit edilemeyen bir kısım tahrikçilerin önceden planladıkları gibi “Alaattin camisini bombaladılar, cami yanıyor” şeklinde söylenti yayıldı. Bunun üzerine bir kısım cemaatin namazı terk edip evlerine koşup silahlanmak suretiyle büyük gruplar halinde teşvikçilerin görevlendirdiği kişilerin yol göstermesi ile gene önceden tespit edilen alevi ve solcu olarak bilinen vatandaşların oturdukları mahallelere baskın şeklinde saldırılar düzenlediklerini belirtmiştir.”[9]

Çorum olaylarından mahkum olan ülkücü Adnan Baran: “Çorum olaylarını kurgulayan karanlık eller en kanlı planlarını sona saklamıştı. Kanlı finalin adresi Alaeddin Camisiydi. Temmuz ayının bir cuma günü şehirdeki 20 camide aynı dedikodu yayıldı: Komünistler ve Aleviler Alaeddin Camii’ne bomba attı. Cemaatten ölenler var. Adnan Baran bu haber üzerine Alaeddin Camii’ne ilk koşanlardan biriydi. Ama ortalıkta ne bomba ne de ölü vardı.”[10]

İtfaiyeye engel oluyorlar: “Daha önce Kahramanmaraş ve Malatya’da ortaya konan kaos senaryosu bu kez Çorumda sahnelendi. İlk saldırılarda 4 kişi öldü. 100’den fazla ev ve işyerine zarar verildi. …Suların zehirlendiği iddiası dalga dalga tüm Çorum’a yayıldı. Alevilere ait evler ve işyerleri yakıldı. Nefretin derecesi öyle yükselmişti ki yangınlara müdahale edecek itfaiyelerin hortumları bile kesilmişti.” [11]

Vali, ülkücülere yardım ediyor: “Dönemin Çorum Valisi Rafet Üçelli 28/12/2011 tarihli tanık olarak alınan beyanında, olaya müdahale için Çorum’a gelen Amasya Tugay komutanının henüz olaylar yatışmadan güvenlik zafiyetini de bildiği halde birliklerini geri çekerek Çorum’u terk ettiğini, ardından kendisinin İçişleri Bakanını arayarak yardım istediğinde Yozgat’tan gönderilen jandarma sayısının 60 civarında olduğunu, bunun da çok yetersiz kaldığını, kendilerinin paşanın tutumunu anlayamadıklarını belirtmiştir

Çorum olaylarında da yine Kahramanmaraş ve Malatya olaylarındaki gibi “cami bombalandı” , “sular zehirlendi” gibi söylentilerle Alevi ve Sünni halk kitlelerinin karşı karşıya getirilmesi, olaya müdahale için gelen Amasya Tugay komutanın olaylar yatışmadan birliklerini geri çekmesi, olayı bizzat yaşayan Adnan Baran’ın polis ve askerin olaylara müdahale etmediği, kendisiyle birlikte firari sanıkların kentte rahatça gezmelerine izin verildiği, bazı subayların sağ ve sol gruplara silah ve patlayıcı verdikleri, Alaaddin Camiine bomba atıldığına ilişkin yalan haberin asılsız olduğunu camide anlatmaya çalışan Kazım Aras isimli şahsın gerçeğin ortaya çıkmasını istemeyen kişilerce sopa darbeleriyle etkisiz hale getirildiğine dair beyanları birlikte değerlendirildiğinde, olayın ülkede kaos çıkararak yapılacak darbeye zemin hazırlamak isteyenler tarafından çıkarıldığı anlaşılmaktadır.”[12]

Çorum olayı tırmanarak cinayetlere dönüşmektedir. İçişleri Bakanı Vekili Orhan Eren, Jandarma Genel Komutanı Org. Sedat Celasun’la birlikte Çorum’a gelirler. Çorum’da teşkilatı bulunan siyasi parti il yöneticileri, Çorum milletvekillerinin katılımıyla bir toplantı düzenlenir. Saldırı olayı değerlendirilir. Çorum Valisi Rafet Üçelli, tek yanlı ve timsah gözyaşlarıyla olayları anlatır. Bu anlatımın etkisinde kalan Jandarma Genel Komutanı Sedat Celesun: “Biz gerekli yerlerden emir aldık. Milönü’ne tanklarla girip olaylara son vereceğiz” dediğinde; Çorum CHP Milletvekili Ethem Eken, “nasıl olur paşam? Milönü’ne tanklarla girmek neyi çözer? Bu daha çok kan dökülmesine neden olur. Belki bir Milönü hiçbir şey değil ama Türkiye’de 14 milyona yakın Alevi vatandaş yaşamaktadır. Milönü’ne tanklarla girip kan döküldüğünde tüm ülkede büyük olaylar çıkar” yanıtını verir. Sonuçta oluşturulan bir komite Milönü’ne giderek halkla görüşürler. Can güvenliği garantisi sonucu barikatlar kaldırılır.”[13]

Sivas, 2 Temmuz 93

Camiyi, dini ve mezhebi kullanıyorlar: “Eylemciler, 2 Temmuz gününün Cuma olmasını ve Cuma namazını da fırsat olarak değerlendirip, önceden Paşa Camii, Meydan Camii ve Kale Camii’nde toplanılmasını, buralardan hareketle, eylemin başlatılmasını planlamışlardır. Bir kısım sanıklar hazırlık anlatımlarında;’şeriata göre Cuma namazlarının devlet başkanı ya da onu temsilen vali tarafından kıldırılması gerektiğini, böyle olmadığı için kendilerinin Cuma namazını kılmadıklarını’ belirttikleri halde, olay günü Cuma namazını kılmak üzere camiye gitmişler ve öğleden sonrası için de işyerlerinden izin almışlardır. Tüm bunlar dosyadaki sanık anlatımlarından anlaşılmaktadır. [14]

Olayları başlatan bu grup, Paşa Camisinde namaz sonrası bir ABD bayrağı çıkarmış ve o bayrak cami önünde yakılmıştır. Ayrıca grup, “Türkiye’de PKK, Dünyada ABD” yazılı bir pankart açmıştır. Grubun lideri olan kişinin, Pir Sultan Abdal Etkinlikleri ve Aziz Nesin üzerine yaptığı suçlayıcı konuşmasından sonra yürüyüş başlatılmış, yürüyüş grubu, diğer camilerde tahrik edilip, sokağa çıkarılan gruplarla bir araya gelmiştir.

Valiyi dinlemiyorlar“Saat 19.10’da Genelkurmay Başkanı ile yaptığım telefon görüşmesine kadar, Tugay güçlerinin olay mahalline sevki mümkün olamamıştır. Sayın Genelkurmay Başkanı bu telefon görüşmesinde, Tugay’ın tüm gücünün olaylara müdahale etmek üzere kullanılacağını bildirmiştir. Saat 19.45’te, göstericiler (oteli) kundaklanmış Madımak Oteli’ne girmek üzereyken, Tugay’ın son gelen ek gücü, (40 asker) koşar adımla kalabalığa müdahale etmeye çalışmış, ama kalabalığı yaramamıştır. … “Askerin kalabalığı yarmak için bir çabası olmadı ki… (MD)” 

Çevre illerden gelen takviye güçler, 25-30 sayıları mertebesinde kalmış, Tugay’ın tüm gücünün bir anda seferber edilmemesi de, mevcut güvenlik kadrosuna yeterli desteğin zamanında katılamaması sonucunu doğurmuştur.”[15]Nitekim ‘Tugay Komutanı, RP’li Belediye Başkanı ve slogancılara ‘asker size zarar vermeyecek’ dediğini”[16] teminat verdiğini, bir bakıma istediğinizi yapın dediğini, yıllar sonra öğrenecektik.

Olayın içinde ve bizzat görevli olan Emniyet Amiri Sami Ece Madımak Katliamından iki üç gün sonra Alevilerin oturduğu Alibaba Mahallesi’nde yaşadığı bir olayı Aksiyon Dergisine anlatıyor: “Olaylar var, taşlar yağıyor, bir iki el silah patladı. Bir kadının, Alibaba Mahallesi’nde kadınların çok olduğu yerden polise doğru ateş ettiğini gördüm, bizimkiler döndü. Onu takip ettim ve yakaladım. Askerin birisi (er) G-3’ü göğsüme dayadı, ‘Bize ateş eden bu’ dedim. ‘Bırak’ dedi. Aynı diyalog tekrar etti. ‘Namluyu bırakmazsan ateş ediyorum’ dedi. Benim aldığım sanığı bıraktırdı. Sırtında sahra telsizi vardı. Bunun üzerine tugay komutanına gidip anlattım. O askerin boyunu posunu da tarif ettim ama hiç işlem yapılmadı. Mahalle kadını değildi, terörist tipindeydi. Bunlar zapta geçmedi. Olayın takibi yapılmadı.”[17]

İtfaiyeye, Belediye el ele yangına körükle gidiyorTüyler ürpertecek bir gerçeği söyleyeyim:itfaiye araçları da, kullananlar da, aracın önüne yatıp, yangının söndürülmesini engelleyenler de, hatta benzine bulanmış paçavrayı yakarak otele atan H. İbrahim Düzbiçer de Belediyenin, yani Karamollaoğlu’nun personelidir! Ve Başkan, “elinden geleni yaptığını” söylemektedir. Yazıklar olsun!

Temel Karamollaoğlu alkışlanıyor: “Refah Partisi Ankara İl Kongresi Selim Sırrı Tarcan Spor Salonunda yapıldı. Kongreye katılanlar, Sivas Madımak Oteli’ni yakarak 33 aydınımızı öldürenlerin elebaşı olmakla suçlanan Sivas Belediye Başkanını ayakta alkışladılar. Kongrede belediye başkanları birer konuşma yaptılar. Söz sırası Temel Karamollaoğlu’na gelince topluluk büyük tezahürata girişti. ‘Yaşa’ sloganları arasında kürsüye gelen Karamollaoğlu, ‘Sivas olaylarının tesadüf olmadığını’ söyledi.”[18]  

Sivas C. Savcılığında verdiği yeminli anlatımında; ‘Durmuş Tufan’ın getirdiği benzin döküldüğü sırada Halil İbrahim Düzbiçer bezi benzinle ıslattı; ateşledi, devrilmiş arabaların üzerine attı. … Peşinden arabaların üzerine bastı otele çıktı, eşyaları aşağı attı.’[19]

Kenti vali değil, asker ve polis yönetiyor: “Topluluğun Hükümet Konağı önünden ayrılmayıp slogan atmayı sürdürdükleri ve yere oturmaya başladıkları görüldüğünde, işin ciddiyeti anlaşılmış ve saat 13.45’te, yani olayın başlamasından 15 dakika sonra, Tugay Komutanı’ndan askeri güç talebinde bulunulmuştur. 13.45’te başlayan ve aralıklarla süren takviye kuvvet isteme talebine gecikerek karşılık verilmiştir. Hazırlandığı bildirilen kırk kişilik ilk kuvvet, Hükümet Konağı önüne ancak saat 16.00 dolaylarında ulaşmıştır.”[20]

… Bilhassa saat 19.00 civarında askeri güçlerin olay yerine gelmeleri ısrarla istenmiş, Tokattan 20, Kayseri’den 31, Jandarma Alay Komutanlığından ise 20 kadar askerin dışında hiçbir takviye güç alınamamıştır. Tugay Komutanlığına bağlı kuvvet, saat 19.50 civarında PTT önüne gelmiş, oradan ileriye geçmemiş, itfaiye aracının otel önüne giriş yapmasına kadar orada kalmıştır. Valiliğin, İl İdaresi Yasasına göre istemi bulunduğu halde, il dahilindeki büyük bir askeri gücü temsil eden Tugaya bağlı birliğin ancak yangından sonra olay yerine gelmesini… anlamak olası mı? [21]

Murtaza Demir

Odatv.com

Dipnotlar

[1] Erzurum, Kars, Artvin İlleri Sıkıyönetim K. 2 Nolu Askeri Mah. 1980/2 Esas, 1981/221 Karar Sayılı ve 7 Temmuz 1981 tarihli kararı. S. 50-51

[2] Radikal Gazetesi, 25 Aralık 2011

[3] Zaman Gazetesi, 24 Aralık 2011

[4] Radikal Gazetesi, 22 Aralık 2011

[5] Erzurum, Kars, Artvin İlleri Sıkıyönetim K. 2 Nolu Askeri Mah. 1980/2 Esas, 1981/221 Karar Sayılı ve 7 Temmuz 1981 tarihli kararı. S.86,87

[6] A.g.e. s.4-83,86

[7] Maraş Davasında yargılandığı aşamada verdiği ifade tutanağı

[8] Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı, 1 Nolu Askeri Mahkemesi, 1981/356 Esas, 1984/157 sayılı gerekçeli karar. 3. S. 75-79

[9] Adı geçen karar. 3, s. 110

[10] Adnan Baran’ın Taraf Gazetesindeki demeci, 2 Ocak 2012

[11] Adı geçen karar. 4, s. 115

[12] 12 Eylül İddianamesi. Soruşturma No : 2011/646, Esas No : 2012/2

[13] Nokta Dergisi, Sayı 22, 08.06,1986

[14] Esasa ilişkin müdahil avukatlar dilekçesi

[15] Katliamdan sonra kaleme alınan, Sivas Valiliği resmi raporu

[16] Aydınlık Gazetesi, sh. 3, 6 Temmuz, 1993

[17] Aksiyon Dergisi, 4 Temmuz 2011, Muhsin Öztürk, İbrahim Doğan, Ayşe Tosun

[18] Aydınlık Gazetesi, 13 Eylül 1993, sh. 1

[19] Av. Şenal Sarıhan, Madımak Yangını, Sivas Katliamı Davası. Cilt II, sh. 177-178

[20] Ahmet Karabilgin imzalı Sivas Valiliği Raporu

[21] Esasa ilişkin müdahil avukatlar dilekçesi

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir