“Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, haldan bilmez,
Kahpe yalana.”
1991 yılında İstek Vakfı Bilge Kağan Lisesi edebiyat öğretmeni, öğrencilere bir şairin hayatını araştırma ve tanıtma ödevi verir. Seçimi öğrenciler yapacaktır. Edebiyata, sanata, düşünmeye meraklı bir öğrenci olan Derya Görgü, hayranı olduğu Ahmed Arif’i tanıtmayı seçer. Onun şiirlerini, bu şiirlerden bestelenen şarkıları ezberlemiş, yakın çevresinin onu tanımadığını gözlemlemiştir. Onu anlatmak ister, çevresindeki iyi çocuklara, bugünün ve geleceğin kahramanlarına. İçinde kötülük biriktirenlere de ama namussuz ve yalancılara da…
Ancak bir problem vardır ortada. Ne ders kitabında ne de okul kütüphanesindeki kaynak kitaplarda ondan bahseden tek bir satır vardır. Aklına müdavimi olduğu Cumhuriyet gazetesinin kitap eki gelir. Gazeteye amacını içeren bir mektup yazar. Mektubu, okur mektupları bölümünde yayımlanır.
Ardından hiç beklemediği bir gelişme yaşanır Derya’nın. Ülkenin dört bir yanından edebiyat öğretmenleri, akademisyenler, sanat ve edebiyat meraklıları Derya’ya mektuplar yollamaya başlar. Ahmed Arif’in yaşamına, edebi kişiliğine, sanatına dair bilgiler içermektedir bu mektuplar.
Derya, beklemediği bu ilgi karşısında sevinir elbette. Artık ödevini yapmak ve onu anlatabilmek önünde bir engel kalmamıştır.
Derken bir mektup daha alır Derya. Heyecandan eli ayağı titrer. Bu kez mektubu gönderen Ahmed Arif’in kendisidir. Özenle açar zarfı, içinden şairin el yazısıyla kaleme alınmış su satırlar dökülür.
7 Şubat 1991 Ankara
Sevgili çocuğum,
Cumhuriyet gazetesinin “Kitap” ekinde duyurunu okudum. Bana hak etmediğim bir onur veriyorsun. Sevinmem gerekirken derin bir üzüntüye kapıldım. Önce içtenlikle kendine ödev konusu olarak başka bir ozanı almanı rica ediyorum. En doğrusu ve iyisi budur. Ama bu ödevi öğretmeninle birlikte ya da onun onayıyla seçtinizse Allah ikinizin de yardımcısı olsun! Geçmiş yıllarda buna benzer, bir yazılı sınavda benden mısralar yazan bir öğrenci, okuldan kovuldu. Buna benzer başka kışkırtma olayları da var.
Dediğim gibi en iyisi, bu girişimden, bu niyetinden vazgeçmendir. Ama durum benim üzülmemi gerektirmeyecek gibiyse bari beni ya da şiirimi övüp de göklere çıkarma sakın… Âdet yerini bulsun diye, üstünkörü bir şeyler karalayıver gitsin. Üniversite öğrenimine kadar da bir daha benim adımı anma!
Gözlerinden öperim. Aile büyüklerine, yakınlarına saygılar…
Ahmed Arif
Bu satırları okuduktan sonra ne yapacağına karar vermekte zorlanır Derya. Hayranı olduğu sanatçı onu duymuş, önemsemiş, kendi yüzünden zarar görmesinden endişe etmiştir. Sırf bu nedenle, okuru zarar görmesin diye, kendisinden üstünkörü bahsedilmesini istemiştir. Peki, bu mümkün müdür? Bu büyük ozandan üstünkörü bahsetmek olacak şey midir? Öğretmeniyle bir değerlendirme yapar Derya ve ödevi hazırlamaktan vazgeçerler. Oysaki ne güzel olacaktır şunu söyleyebilmek o yıllarda liseli gençlere:
“…
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü…
Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü…”
Mektubun yazılmasının üzerinden dört ay geçmeden 2 Haziran 1991 tarihinde Ahmed Arif aramızdan ayrılır. Derya’ya onurla saklayacağı çok değerli bir armağan bırakarak.