etelgraf haber-
Sol müziğe dair paylaşımlarıyla geçmişten günümüze bir köprü kuran Sol Müzik Arşiv, çalışmalarının toplumsal hafızanın güçlenmesine katkı sağladığını belirtti.Müzik, nota ve söz dizisinden öte toplumların kültürü ve tarihinde önemli bir yere sahiptir. Sanatçı müziğiyle kimi zaman bir duyguyu dönemin ruhuna göre işler kimi zaman yaşanan tarihsel bir olayı, olguyu ya da direnişi dile getirir. O eserler sadece güncel zamanda toplumun duygu ve ruhuna hitap etmekle kalmaz, dillere dolanır, bir hafızayı geleceğe taşır. Geçmişe dair eserlerin geleceğe taşınması bakımından günümüzün koşulları ciddi olanaklar yaratıyor. Bu anlamda Twitter hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlarla on binlerce kişiye ulaşan Sol Müzik Arşiv, geçmişten bugünlere bir köprü kuruyor. Sol müzik yapan grup ve sanatçılara dair arşivlerde kalmış bilgi ve kaydı paylaşan Sol Müzik Arşiv’in kullanıcısı/admini ile müzik ve hafızayı konuştuk. Yaptığı işten dolayı açık kimliğini kullanmayan Sol Müzik Arşiv’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle;
Öncelikle yaptığınız çalışmanın içeriğinden biraz söz eder misiniz? Tek başınıza mı yoksa bir ekip olarak mı bu çalışmayı yürütüyorsunuz?
Bu çalışmayı tek başıma yürütüyorum. Kartonetleri taramak için bir tarayıcı ve araştırma yapıp yayınlamak için de bir bilgisayar kullanmak yetiyor. Hesabın adı Sol Müzik Arşiv olduğu için bazen bir kurum gibi algılandığım da oluyor ama en başından beri tek başıma çalışıyorum.
Bu çalışmayı yürütme fikri nasıl ortaya çıktı?
Yıllardır raflarda dizili duran kasetlerin aslında büyük bir birikim olduğunu fark edince bir Twitter hesabında paylaşmanın iyi bir fikir olacağını düşündüm. Bu çalışma tamamen, pandemi gerekçesiyle sokağa çıkma yasaklarının olduğu günlerde can sıkıntısından ötürü yapacak yeni bir şey bulmak isterken çıktı. Yıllardır raflarda dizili duran kasetlerin aslında büyük bir birikim olduğunu fark edince bir Twitter hesabında paylaşmanın iyi bir fikir olacağını düşündüm. Sosyal medya bu konuda büyük bir imkân sağlıyor aslında. 20 yıl önce olsa bunu yapabilmek için bir medya kuruluşunda çalışmam gerekirdi ama şimdi evde oturduğum yerden on binlerce kişiye ulaşabiliyorum. Üstelik bunu da meslek olarak değil hobi olarak yapıyorum.
Paylaşımları incelediğimizde çok incelikle hazırlanmış bir arşivin ya da iyi bir araştırmanın sonuçları olduğunu görüyoruz. Geçmişten gelen bir arşiv mi yoksa sonradan yürüttüğünüz bir çalışma sonucu çıkan eserler mi?
Paylaşımların tamamı güncel olarak hazırlanan işler. Bir grup ya da müzisyenle ilgili bir çalışma yapmaya karar verdiğim gün araştırmaya da başlamış oluyorum. Geçmişten gelen tek malzeme arşivimde yer alan kaset, CD ve plaklar.
Takipçilerinizle/kamuoyuyla, albüm, müzik bilgilerinin yanı sıra albüm kapakları, klipler, sanatçıların katıldığı etkinlikler, dergilere verdikleri röportajlara kadar geniş bir arşiv paylaşıyorsunuz. Bu kadar geniş bir arşiv oluşturmanın zorlukları nelerdir? Günümüz şartları, bilgiye hızlı ulaşım sağladığı gibi yanlış, hatalı bilgi ve belgelerin de yayıldığı bir durum yaratıyor. Bu bağlamda bunları teyit etmek konusunda sıkıntı yaşıyor musunuz? Arşiv oluşturmak benim için bir alışkanlık. Örneğin benim geniş bir mizah dergisi arşivim var, hatta başka irili ufaklı koleksiyonlarım da bulunuyor. O yüzden bunu yapmak bana zor gelmiyor, aksine sevdiğim bir iş. Eğer sol müzik özelinde bakacak olursak arşiv oluşturacak materyal bulmak biraz zor. Yine de bu paylaşımlarda hata yapmamak için, internette ulaşabildiğim her şeyi (röportaj, haber, video, belgesel vb.) inceliyorum. Kimi durumlarda müzisyenlere ulaşarak birinci ağızdan bilgi alıyorum. Mümkünse bir bilgiyi birkaç yerde doğruladıktan sonra kullanmaya çalışıyorum, eğer o bilgiden emin değilsem kullanmıyorum. Bu hem yanlış bilginin yayılmasını engelliyor, hem de ortalıkta yanlış bir bilgi varsa doğrusunu ortaya çıkarmaya yarıyor. O nedenle paylaşımlarımda fazla yorum yok hatta biraz ansiklopedik metinleri andırıyor olabilir ama yorumları zaten hesabı takip edenler yaptığı için o eksiklik de tamamlanmış oluyor.
Yaptığınız araştırmalarda bulduğunuzda şaşırdığınız ya da çok sevindiğiniz bir eser/albüm oldu mu?
Nadiren de olsa eski konser kayıtlarına rastladığım oluyor. O yıllara ait video, görüntüler çok az olduğu için bulduğum zaman defineye rastlamışım gibi geliyor. Bazen internette kaydı olmayan albümleri bulduğum oluyor, onları bulunca sanki toprağın altında kalmış bir eseri tekrar gün yüzüne çıkarmış gibi hissediyorum. Hatta “İtaki Şarkıları” grubunun 30 yıllık amatör dolum bir kasetini bulmuştum. O ana kadar ben böyle bir grubun olduğunu bile bilmiyordum. Sonrasında grubun üyelerine ulaşıp bilgi aldım, diğer görselleri de buldum ve şarkıları da paylaşarak yayınladım. Sonra birisi “üniversitedeyken dinlediğim ve yıllardır kafamda yankılanan bir ezgiyi şimdi tekrar dinliyorum” yazmıştı, çok mutlu olmuştum. Bir de nadiren de olsa eski konser kayıtlarına rastladığım oluyor. O yıllara ait video, görüntüler çok az olduğu için bulduğum zaman defineye rastlamışım gibi geliyor. Yine çok bilinen bir şarkının, bestecisi tarafından söylendiği ilk kaydına ulaşmak da önemli bir şey benim için. Zaten yaptığım işi bu kadar ilgi çekici kılan da bunlar olsa gerek.
Paylaşımlarınıza direkt Twitter üzerinden de tepkiler geliyor ama genel anlamıyla çalışmanıza ilişkin tepkiler nasıl ve ne düzeyde?
Bu çalışmayı anonim olarak yürüttüğüm için Twitter haricinde yakın arkadaşlarımın görüşlerini alabiliyorum. Bunlar da büyük bir ihtiyacı giderdiğim yönündeki olumlu görüşler. Hatta zaman zaman onlara da soru sorduğum, fikir ve yardım aldığım oluyor. En genel anlamda bakacak olursak da bu arşiv çalışmasını daha ileri boyutlara taşımanın gerekli olduğu görüşü hâkim. Olumsuz yönde eleştiriler ise çok nadiren karşılaştığım bir şey. Bu sol müzik değil, Kürtçeden sol müzik olmaz gibi şeyler ama dediğim gibi sayıca çok çok az.
Dijital bir çağda yaşıyoruz, dolayısıyla artık eskisi gibi albümler yok. Birçok sanatçı/grup tek ya da birkaç parçalık albümler çıkartıyor. Sizce var olan tablo müzik üretimine nasıl bir etki yaratıyor? Bu durum bence o üretimin sindirilmesini ve anlaşılmasını zorlaştırıyor. Belki daha kolay ulaşmasını ve tüketilmesini sağlıyor olabilir ama ben kartonet okumayı sadece sevmiyorum, faydalı da buluyorum. Eserin söz ve müziği kime ait, hangi enstrümanı kim çalmış, düzenlemeleri kim yapmış gibi bilgiler de şarkının kendisi kadar önemli bence. Müzik üretiminin albüm olarak yayınlanmasının da bence olumlu birçok yönü vardı. Bir kere bütün albüm bir hikâye anlatmak üzere yapılırdı ve kendi içinde bir bütünlük arz ederdi. Biz de albümdeki tüm şarkıları dinlerdik ve daha içten bir bağ kurardık. Şimdi ise albümden ziyade single ve EP üretimleri var. Konu iyice dijital bir hal aldı. Bu şarkı üretimini de belli bir formata zorluyor. Örneğin şarkının intro dediğiniz giriş bölümü çok uzun olmayacak, hemen anlaşılan kolay sözleri olacak, 3-4 dakikayı geçmeyecek gibi koşullar zorlanıyor. Bu da farklı denemeleri biraz kısıtlıyor. Grup Yorum’un Derviş şarkısının girişi 1 dakikadan uzun ve şarkının en güzel yeri bence o bölümü. Yine mesela Pink Floyd’un yarım saatlik şarkıları var. Şimdi bu tarz işleri yapmak isteyenlere piyasayı anlamamakta diretiyor gözüyle bakıyorlardır muhtemelen.
Çocukluk ve ilk gençlik yılları 1990’lı yıllarda geçen biriyim. Sevdiğimiz sanatçıların albümleri çıktığında alır, defalarca kez dinlerdik. Her albümün A-B kısımlarında favori parçalar belirler, o parçaları da defalarca kez dinlerdik. Yine o tarz albümleri uzun yıllar saklardık. Şimdi bu hızlı çağda böylesi bir durum pek söz konusu değil, akılda kalan, defalarca dinlenen eserler üretiliyor mu, yoksa bu çağ bunu mu gerektiriyor?
Bir önceki soruda bahsettiğim durum aslında bu sorunun da cevabı bir anlamda. Artık her şeye daha hızlı ulaşıp, daha hızlı tüketiyoruz. Arada muhtemelen birçok nitelikli iş fark edilmeden kaybolup gidiyordur. Yine de bu artık nitelikli şarkılar üretilmiyor anlamına gelmiyor. Bir de tabii şu var, her gelen nesil kendi şarkılarını üretir ve dinler. Tarihte hiçbir zaman bir nesil, doğumundan 20-30 yıl önceki şarkıları dinleyerek büyümemiştir.
Yine eski birçok esere baktığımızda çok büyük teknik imkânlar olmasa bile çok güçlü söz ve müzik alt yapısına sahip eserler üretiliyordu. Günümüzde o tatta müzik üretimi söz konusu mu?
Benzer tatta müzik üretilsin istiyorsak devrimci mücadeleyi de büyütmemiz gerekli. Yani iyi müzik dinlemek için de devrim şart. Bize şarkıları sevdiren şey, bizde hissettirdiği duygudur. 200-300 yıl önce teknik imkân diye bir şey bile yoktu ama o dönemden kalan türküleri, stranları hala dinliyorsak, bizim için büyük anlam ifade etmesindendir. Politik müzik de böyle. 80’ler ve 90’lar Türkiye’de devrimci hareketin de güçlü olduğu yıllardı. Dolayısıyla müzik üretimi de çoktu. İnsanlar evinde, işyerinde, arkadaş ortamlarında, eylemlerde bu şarkıları içten bir şekilde dinlediği ve söylediği için hala unutmuyoruz. Ama benzer tatta müzik üretilsin istiyorsak devrimci mücadeleyi de büyütmemiz gerekli. Yani iyi müzik dinlemek için de devrim şart, parlamenter mücadeleyle bir yere kadar oluyor.
Yaptığınız çalışmayla aynı zamanda bir hafıza çalışması da yapıyorsunuz. Çünkü albümler, aynı zamanda çıktığı sürecin ortamını da anlattı, eserleriyle buna dair tepkiler ortaya koydu. Hafıza ve müzik ilişkisi sizin için nedir? Toplum için müziğin hafızayı canlı tutmasındaki katkısı nedir?
Haklısınız, özellikle sol müzik üretimi için bu daha geçerli bir önerme. Eğer biz bugün hala Şişli Meydanı’ndaki üç kızı, Mehmet Akif Dalcı’yı, 15’leri, Deniz’i, Mahir’i, İbo’yu, Mazlum Doğan’ı unutmuyorsak, Sivas’ta, Maraş’ta yaşanan katliamların acısı hala diriyse bu biraz da şarkıların gücü sayesindedir. Bu türden arşiv çalışmaları da toplumsal hafızanın güçlenmesi için bence şart. Mesela Moğollar’ın “Bi Şey Yapmalı” diye bir şarkısı var, orada “henüz on altısında” diye bahsedilen genç kimdir? Şarkıyı 100 kere de dinlesek 101. dinleyişimizde bir merak edip bakarız ve neleri unutmamamız gerektiğini bir kere daha hatırlarız. Yoksa aynı acıları bize tekrar tekrar yaşatırlar.
Hafızaya ve eserlerin öyküsüne gelecek olursak, yaptığınız araştırmalarda farklı bir öyküsüne ulaştığınız bir eser, şarkı oldu mu?
Ben tek tek şarkı özelinde çok araştırma yapmadığım için, bilinenin dışında, farklı bir öyküsüne ulaştığım şarkı olmadı. Ancak bazı şarkıların kimin için ya da hangi olay üzerine yapıldığı, o şarkının sözlerinden anlaşılmayabiliyor. O yüzden bir şarkıyı paylaşırken bu bilgiyi de eklediğim oluyor. Örneğin “Bize Ölüm Yok” marşının Nazım Hikmet’in ölümü üzerine A. Kadir’in yazdığı bir şiirden bestelenmiş olması ya da “Türkülerin Ezgisi” şiirinin, Muzaffer İlhan Erdost tarafından 12 Eylül’de işkence sonucu öldürülen kardeşi İlhan Erdost için, kızının ağzından yazılan bir şiir olması gibi. Şarkıları bunları bilerek dinlediğimizde daha farklı bir anlam ifade ediyor.
Geçmişte baktığımızda sanatsal üretimlerin gruplar tarafından yapıldığını, kolektif bir şekilde eserler ortaya çıkartıldığını, isim üzerinden ün yerine grup adının ön plana çıktığını görüyoruz. Ancak günümüzde daha çok isimlerin çalışmaları ön plana çıkıyor. Bunun çağla bir bağlantısı var mı? Yine bu hal üretimi nasıl etkiliyor?
Bireysel ya da grup fark etmeksizin, örgütlü devrimci mücadele ile politik müzik üretimi arasında doğrudan ve çok güçlü bir ilişki var Bunun iki temel nedeni var. Birincisi grup olarak müzik yapan kişilerin büyük bölümü, bunu örgütlü bir politik mücadelenin parçası olarak yapıyordu. Dolayısıyla devrimci mücadele zayıfladıkça grupların yerini tek tek müzisyenler almaya başladı. Diğer nedeni de birçok grubun, üyeleri üniversite çağlarındayken kurulmuş olması. Üniversite bittiği zaman eğer o grup müzik yaparak geçimini sağlayabileceğini düşünmüyorsa (ki genelde böyle oluyor) grup dağılıyor ve herkes başka meslekler yaparak hayatına devam ediyor. Ya da belki içlerinden beste yapma yeteneği olan ve nispeten daha tanınmış bir üyesi müziğe devam ediyor ama diğerleri etmiyor. Bu durum haliyle politik müzik üretimini de olumsuz etkiliyor. Çünkü bireysel olarak müzik yapanların çoğunun halk müziği gibi daha farklı türlere yöneldiğini ya da politik müziğin yoğunluğunu azalttığını görüyoruz. Yine elbette Ferhat Tunç, Ali Asker, Sevinç Eratalay gibi en başından beri bireysel olarak politik müzik yapan isimler de vardı. Ama hepsi aynı zamanda örgütlü mücadelenin de bir parçasıydı. O yüzden bireysel ya da grup fark etmeksizin, örgütlü devrimci mücadele ile politik müzik üretimi arasında doğrudan ve çok güçlü bir ilişki var demek mümkün.
Paylaşımlarınıza baktığımızda Türkçe müzik yapan sanatçı ve gruplar olduğunu görüyoruz ancak o gruplara yakın tarihlerde albümler çıkartan birçok Kürt sanatçı ve grubu var. Bunlara dair paylaşımlarınızın olmamasının bir nedeni var mı? Ya da Kürtlere dair kaynaklara ulaşma sıkıntısı mı yaşıyorsunuz?
Kürtçe müzik yapan grup ve müzisyenleri de epey dinledim ve çoğunu ismen biliyorum ama pek fazla tweet zinciri yapamıyorum maalesef. Yalnızca Koma Amed, Koma Asmin ve Nûbun için birer çalışma yapmıştım. Bunun bir nedeni Kürtçe bilmemem. Şarkıları dinleye dinleye birçok kelime öğrendim ama bir şarkıyı çocukluğundan itibaren anlayarak dinlemek başka bir şey. Diğer nedeni de şu an Kürtçe kaset bulmanın zor ve pahalı olması. Kürtçe kasetler zaten az sayıda basılıyordu, dağıtımı çoğu zaman elden ele yapılıyordu ve sık sık toplatılıyordu. Dolayısıyla bende çok fazla birikmedi. Ama zaten bence Kürt grup ve müzisyenlerle ilgili benzer bir çalışmayı anadili Kürtçe olan ve politik müzikle ilgilenen bir arkadaşın yapması daha doğru ve doyurucu olur. Eminim bunu yapabilecek olan birçok kişi vardır.
Siz en çok hangi grup/isim, albüm ve parçaları seviyorsunuz?
Buna maalesef tek bir cevap veremem, hele de bu denli yoğun arşiv çalışması yürüten biri olarak hiç mümkün değil ama bazı gruplara ait favori şarkılarımı sıralayabilirim: İsyan Olsun (Grup Yorum), Gidenlerin Ardından (Kızılırmak), Tutuşturun Geceleri (Grup Munzur), Diyarbakır Ölüleri (Grup Merhaba), Gün Tutuşur (Yenigün), Sûslî Xanim (Koma Amed), Roj Roja Me ye (Koma Denge Azadî), Kenar Mahallede Bir Pazar Günü (Çağdaş Türkü), Sevdadır (Kutup Yıldızı), Sisler Bulvarı (Dinmeyen), Ayrılıkta Söylenmiş Bir Yaz Türküsü (Ezginin Günlüğü), Salkım Söğüt (Grup Baran), Rüzgârla Bir (Grup Dalga), Yürüyoruz Güneşe (Adalılar), De Be Aslan Karam (Grup Ekin), Varoluşma (Mayıs Müzik Topluluğu), Çiçekler Dalında Vurulur Gider (Vardiya), Bir Ölü Daha Geçti (Yeni Türkü)
Yine çalışmalarınızı belgesel-kitap gibi bir eserde bir araya getirmek istediğinizi belirttiniz. Buna dair bir ön hazırlık çalışmanız var mı?
Aslında hazırlamış olduğum tweet zincirleri bir nevi ön çalışma sayılır. Çünkü bir gün böyle bir şey yaparsam mutlaka bu yazdıklarımı kullanacağım. Sadece tüm bunları bir bağlama oturtmak, kitap dilinde düzenlemek gerekiyor. Tabi bir de tüm bunlar için zaman ayırabilmek.
MA / Dicle Müftüoğlu