Bu söyleşi, 8 Temmuz 2018’de Çorlu tren katliamında 16 yaşındaki tek çocuğunu kaybeden bir annenin feryadıdır…
Aysun Köse, 16 yaşında yaşanan tren kazasında(!) hayatını kaybeden Sena Köse’nin annesi…

Sena, trende kuzenleri Gülce ve Özge Dikmen ile birlikteydi, bebeklikten beri birlikte olan kuzenler bu yolda da ayrılmadı.
Aysun Hanım bize Sena’yı anlatır mısınız?
Sena her çocuk gibi çok özeldi, ama benim etrafında döndüğüm yörüngemdi. Hep kendinden emin, kararlı ve mücadeleciydi. Pes etmek ona göre değildi. Cıvıl cıvıl bir çocukluk geçirdi. Ama çocukken bile çok olgundu. Hayvana, bitkiye, börtüye, böceğe çok değer verirdi. Aile bağları kuvvetliydi bizimle vakit geçirmeyi çok severdi. Akraba ilişkileri onun için mühimdi. Evde birlikte dans eder birlikte şiir okurduk. Gerçek bir demokrasiye inancı vardı. Son yıllarda ülkede siyasi alanda yaşananlar onun dikkatini çekiyordu. Seçim gecelerinde sabaha kadar uyumayıp kanal kanal sonuçları takip ederdi.
Nasıl bir okul hayatı vardı?
Tekirdağ Sosyal Bilimler Lisesini kazanmıştı, yatılı olarak okuyordu hafta sonları yanımızdaydı.
Okulunda çok mutluydu öğretmenleri ve arkadaşlarıyla arası çok iyiydi. Ben de eşim de emekçiyiz ben şarküteride çalışıyorum, çalıştığımız işler gereği iş kıyafetlerimiz vardı. Onu almaya ya da uğurlamaya giderken bir gün bile bizim o kıyafetlerle yanında olmamızdan rahatsız olmadı. Öptü, otobüse bindi, el salladı. Arkadaşlarıyla tanıştırdı. Hatta okul çıkışlarında yanıma gelir bana lor ve peynir yapımında yardım ederdi. Gözü toktu, alacağı şeyin etiketine bakardı fiyatı fazla olduğunda bir bahane bulup vazgeçerdi. Bir gün üzmedi, bir gün kırmadı bizi… Ama bizi ayırdılar.

Çorlu neden bir kaza değil de katliam?
Kaza, yanlışlıkla meydana gelen ve olumsuz sonuçlar doğuran olaylardır. Ama bilerek göz göre göre yapılana kaza diyemem. Yaşanan olayda bir zincirin halkaları gibi bir hata diğerini doğurmuş. Tren yolu yapıldı, deneme sürüşleri göstermelik bir şekilde -çalışan işçilerin kamera görüntüsü almamak için telefonları toplanarak- düzenlendi. Yol bekçileri görevden alındı bunun yerine sinyalizasyonlar var denildi ama öğrendik ki onlar da devre dışıymış. Mahkemede isyan ettim “İnsan hayatından tasarruf olmaz! Bekçileri neden görevden aldınız?” diye sordum. “Bizim sinyalizasyon sistemimiz var” denildi. Ulaştırma Bakanlığının sitesine girdim, bu güzergâhtaki sinyalizasyonların 2020’nin ilk çeyreğinde tamamlanacağı bilgisi vardı. Bunu dile getirdim ve maalesef kendi yayınladıkları bu bilgiyi ben söyledikten sonra hemen kaldırdılar. Devrilen vagonların kaldırılması için vinç bölgeye 11 saat sonra ulaşabildi. Sadece çocuklarımız değil adalet de vagonların altında kaldı. Hastane hastane dolaştık onları bulmak için. Korkunç bir bilgi kirliliği vardı nereye gitsek elimiz boş döndük ve saatler sonra acı gerçekle yüzleştik. Böyle bir şeye kaza denemez!
Diğer bütün aileler gibi sizin de kaybınız çok büyük. Kaybınızdan sonra da acılar çektiniz. Sizi ve diğer aileleri susturmaya çalışıyorlar değil mi?
Biz sadece evladımızı değil, arkadaşımızı, yol göstericimizi kaybettik. Sena geri gelmeyecek ama biz de bu davadan ne olursa olsun vazgeçmeyeceğiz. Sena ile ilk kez trene bindiğimizde 2,5 yaşındaydı o gün de trenin sirenleri bozulmuştu ve biz yolculuğumuzu o siren sesleriyle yaptık. Hiç susmadı o sirenler yol boyu Sena korktu, ağladı, bağırdı. 16 yaşındayken bindiği trenin de arkasından biz sirenler gibi bağırdık 3 yıldır susmadık ve yaşadığımız sürece de susmayacağız.
Mücadelenizde neyi hedefliyorsunuz?
Sena’nın ve diğer çocukların gelecek hakkı, yaşam hakkı ellerinden alındı bizim onlara borcumuz var. Ama şunu da bilin ki aynı katliam tekrar yaşanmasın diye bugün yaşayanlara da gerçekleri gösterme borcumuz var. Bunun adı ister sorumluluk olsun ister ödev olsun ister bu saatten sonra bizim yaşama sebebimiz olsun her ne olursa olsun biz adaleti o vagonların altından çıkaracağız.

Mahkeme sürecini ve orada yaşananları da bizimle paylaşır mısınız?
Şimdiye kadar yapılan tüm mahkemelere katıldım. İlk mahkeme acımıza acı kattı. Ailelere “sanık” gibi davranıldı 3 kez arama yapıldı salona bir kısmımız alındı bir kısmımız dışarıda bırakıldı. Avukatlarımız yaşananlara tepki gösterdi mahkemeye giriş yapılan kapı kırıldı. Daha sonra dışarıda kalanlar içeriye dâhil oldu. Sanki suçlu bizdik ve yargılanmak için oraya getirilmiştik bazı avukatlar ve ailelere suç duyurusunda bulunuldu, belki de yıldırma politikalarıydı bunlar ama bilmiyorlar ki bizim kaybedecek başka bir şeyimiz daha yok! Anlaşmalar teklif edildi, üstü kapatılmak istendi, kader denildi, takdir-i ilahi denildi…
Hayır, kabul etmiyorum, etmeyeceğim ben meleğimle buluşana kadar bu davanın takipçisi olacağım. Ben pes etmemeyi Sena’dan öğrendim, ısrarcılığı onda gördüm şimdi ne olursa olsun bu yoldan geri dönmek asla ama asla aklımdan bile geçemez benim.
Gönüllü avukatlarınız var mı? Kimler yanınızda ve size destek oldular?
Her aile avukatını tuttu, ama Çağdaş Hukukçular Derneği, Tekirdağ ve Edirne Baroları ve tüm Türkiye’den gelen bireysel avukatlarımız var. Hepsi gönüllü avukatlar hepsi bizi ve bu davayı sahiplendi onların kararlılığı ve desteğiyle yola devam edeceğiz. Mustafa Hoş, bize çok destek oldu, Çorlu tren katliamının gizlenen gerçeklerini “Ölüm Treni” adlı kitabında yazdı. Kitap, insanı yok sayan bir anlayışın, işlenen cinayetlerin nasıl üstünün kapatıldığını anlatıyor. Ailelerimiz, arkadaşlarımız, dostlarımız hep yanımızda. Biz artık domino taşları gibiyiz birimiz yıkılsak diğeri de hemen arkasından yıkılacak sanki o yüzden sırt sırta verdik, biz yıkılmayacağız. Bayramlarda, özel günlerde tüm aile bir araya gelir kızların elinden kahvemizi içerdik. Kazadan sonra bırakın kahve içmeyi günlerce yemek yiyemedik, aylar sonra o gün iki evladını yine aynı trende kaybeden ablamla mutfağa girdik ve kahve yaptık. Meleklerimiz yanımızda çünkü buna inanıyoruz buna mecburuz kendimizi diri tutmaya ve dik durmaya mecburuz.

Kırgınlıklarınız, kızgınlıklarınız, isyanınız kime?
Ben bu davada çok küçümsendiğimi hissettim bugüne kadar önemsenmedik biz, ciddiye alınmadık. TCDD kendisi de zarar görmüş olarak mağdur sıfatıyla mahkemeye katıldı. Taziye için eve gelen TCDD görevlileri yaşımın genç olduğuna kanaat getirip tekrar evlat sahibi olabileceğimin işaretini verdiler! Akıl tutulması yaşadığım günler oldu. Geçtiğimiz bayramda pandemi bahane edilerek kabristan ziyaretlerimiz engellendi. Çok üzüldüm, çok ağladım. Duvarın öte tarafındaydı bizim çocuklarımız ama yanlarına gidemedik. Oysaki pandemide birileri kongrelerini yaptı, cenazeler binlerce kişiyle kaldırıldı ama maalesef tam kapanmada sadece şehit ailelerine kabristan ziyareti için izin tanındı. Oysaki bizim çocuklarımız da şehitti. Tabi bunlar bizi yıpratıyor, üzüyor ama asla haklı davamızdan bir adım dahi vazgeçmemize sebep olamıyor.
Biz eğer Pamukova’da yaşanan tren kazasını duysaydık çocuklarımızı bu trene bindirmezdik. Biz Çorlu’nun Pamukova olmasına izin vermeyeceğiz. Biz tüm aksaklıkların ortaya çıkması için sesimizi yükseltmek zorundayız. Biz anneyiz, biz babayız biz onların hakkını savunmakla mükellefiz. Sena benim ve eşimin zor dönemlerimizin kurtarıcısıydı. Elimizden tutardı düşmemize hiç izin vermezdi o yüzden şimdi bizim de düşmeye hakkımız yok.

Sena’dan size kalan miras için “umut” diyebilir miyiz?
Olaydan sonra sırt çantası elime ulaştı, çamur içindeydi bir vakit açmak için cesaret bulamadım. Açtığımda bir işaret olsun dedim bana bir mesajı olsun diyerek dualarla açtım. Zülfü Livaneli’nin “Huzursuzluk kitabıyla karşılaştım kitabın içeriği hakkında bir bilgim yoktu isminden dolayı tedirgin oldum ve acaba bu kızın bir derdi, onu huzursuz eden bir şey mi vardı diye düşündüm ve kitabı açtım. Karşılaştığım ilk cümle “Beni alıp tekrar karnına soksan bile koruyamazsın artık anne!” Bu cümle beni yerle bir etti… Hatta bunun üstüne Zülfü Livaneli ne bu kaza olaydı ne de bu kitap dedi. Ama ortada gerçekler var kaçamayacağımız bir dolu gerçek. O yüzden kaçmak korkakların ve suçluların yoludur. Biz suçlu değiliz biz bu kazanın yaşanmasına sebep olan herkesin cezalandırılmasını istiyoruz. Bütün yolları deneyeceğiz, salgın bitiminden sonra Çorlu nöbetlerimize kaldığımız yerden devam edeceğiz. İhmaller zincirinin ortaya çıkması için yapılması gereken her şeyi yapacağız. Dedim ya bizim aslında yaşayanlara borcumuz var!