Ana Sayfa Duyurular [SÖYLEŞİ] Süleyman Kanburoğlu-KURGU

[SÖYLEŞİ] Süleyman Kanburoğlu-KURGU

0
[SÖYLEŞİ] Süleyman Kanburoğlu-KURGU

”Napolyon uçlarda geçirmiştir askeri hayatını, Kanuni daha düz yaşamış, hayatının kurgusal olduğuna bakmadan etrafındakilerin telkinleri ve de belki kendi menfaatleri uğruna yönlendirilmiştir. Kanuni gaza gelmiştir, kendisi ile buluşamamıştır. Kurgusal yaşamından uzak kalmıştır. Mesela Osmanlıda çocuğunu ancak uyurken sevebilme âdeti vardı ve açıktan sevgiyi gösteremezdi, Kanuni bu uygulamaya ses çıkaramamıştır.”

Sayın Kanburoğlu, sizin ile tanışmamız Kadıköy Kolej yıllarına kadar gider. Son günlerde yaptığımız EGE Bölgesi seyahatimizde konuştuğumuz çeşitli konular içinden önemli ve ilginç bulduğumuz bir konuyu “ETelgraf”  sütunlarında konuşalım isterim. KURGU

Sayın Turnaoğlu, Size katılıyorum, bu konuyu konuşmak benim için de öğretici olacaktır.

KURGU

Kurgu deyince çeşitli tanımlara yer verilmiş:

  • daha çok edebiyat tiyatro sinema müzik gibi sanat dallarının eserlerinde yer alan kurgu kavramını tarif eder;
  • tamamen veya kısmen gerçeklere dayanmayan yazar veya sanatçıların hayal gücünün eseri olan kişi yer ve olayları içeren eser
  • realist kurgusal eserlerde olaylar hayal mahsulü de olsa normal hayatlarda gerçekleşmeleri mümkün olan eserler olabilir,
  • sinametek tanımı: görüntülerin ve seslerin bir senaryo çerçevesinde belli bir amaca uygun olarak peş peşe sıralanmasıdır

Yani; bir hikâyenin bütün sanatsal ögelerinin bir araya gelerek hayata mal edilmesi denilebilir. Hayatın içinden diyor isek, içine girelim.

AT: Süleyman Bey, ne dersiniz, hayatın içinden bakınca kurgu kavramına nasıl yaklaşırsınız?

SK: Olaya edebiyat, sanat gibi pencerelerden bakarsak, hayatımızın büyük bir kısmının kurgu olduğunu düşünmek gerek. Geriye ne kalıyor, gerçekçi ve rasyonel olarak, yiyoruz, içiyoruz, sağlığımız ve var olmayı-barınmayı sürdürmektir.

AT: Yani Maslow’un fizyolojik ihtiyaçları konusu mu?

SK: Kendi hayatımıza ve diğer hayatlara bakarsak çok büyük kısmının kurgu olduğunu fark etmek gerek.

AT: O zaman bir bilinç düzeyinden bahis etmek gerekir, zira bir çocuk henüz bilinç düzeyi gelişmeden kurgu etkisi altında mıdır?

SK: Evet, doğumdan itibaren insanlar, her yaşta farkında olmasa da kurgu içindedir.

AT: Yani insan doğumundan itibaren bilincine yerleşmiş ancak zaman içinde bilincin arınma sürecinde bir kurgu var ve bilinçlenme yolunda bir araç mıdır?

SK: Tam tersi insanın doğal yaşamı ve gelişiminde kurgu bilince bağlı olmayan bir kurgu içindedir. İnsan yaşamının en önemli tarafı olan duygusal yaşamı nereden kaynaklanıyor; bu sonradan elde ettiği bir şey değil, doğasında bulunur. Mesela Napolyon Avrupa’yı kasıp kavururken ne derdi vardı, niye böyle uğraşlara girdi. Bir zafer ise bunu paylaşabileceği bir dostu yoktu. Peki, kim içindi.

AT: Peki Kanuni de mi öyle idi.

SK: Napolyon uçlarda geçirmiştir askeri hayatını, Kanuni daha düz yaşamış, hayatının kurgusal olduğuna bakmadan etrafındakilerin telkinleri ve de belki kendi menfaatleri uğruna yönlendirilmiştir. Kanuni gaza gelmiştir, kendisi ile buluşamamıştır. Kurgusal yaşamından uzak kalmıştır. Mesela Osmanlıda çocuğunu ancak uyurken sevebilme âdeti vardı ve açıktan sevgiyi gösteremezdi, Kanuni bu uygulamaya ses çıkaramamıştır.

AT: Napolyon peki neden öyle davranmış,

SK: Napolyon bu kadar savaşa girmiş ve insanların şan şöhret ve para dediğimiz ögelerin dışında bir beklenti ile çaba vermelerine karşılık Napolyon paylaşamadıkları ve söyleyemedikleri şeyler nedeni ile bu seferlere devam etmiştir. Kadınlar tarafından beğenilmek Onun beklentisi olmuştur.

AT: Napolyon için aşk neydi peki.

SK: İnsanın hayatında en önemli gerçekleri; birisi doğum ve ölüm, ama diğeri aşık olmaktır. Aşk için patalojik derler ama insanın kendisi bizatihi patalojiktir. İnsan gerçek duygularını paylaşamaz, bu neden ile insanı motive eden olay ortaya çıkmaz, kalıpların ve şekillerin arkasına sığınılır. Napolyon mesela Paris’e zafer ile dönme güdüsünde aşkına vereceği bu armağanın hayatında her şeyin üstünde olduğuna inanmıştır. Napolyon’un düşünce temelinde önce var olmak var.

AT: Peki Kurgu insanın her an bilinç ile planladığı bir olay mı yoksa, hayatını yaşarken seçimleri, el attığı konular, üzerine gittiği yollar, yaşamak istediği tarz yön ile örtüşen, duygularını eylemlere dönüştürdüğü bir yaşam yolu mudur:?

SK: Hayır, burada bilinç söz konusu olmamalı, bilincine varsa kurgu olmaz

AT: O zaman bilinç ile akılı özdeşleştirmemiz gerekiyor;  kurgu aklın ötesinde bir şey. Akıl Kurgunun neresinde.

SK: Akıl sadece var olmak için kullanılır, maddi ve sınırlı ihtiyaç içindir. Bugün hayatın maddi tarafı çok daha kolaydır. Bu nedenle hayatın maddi tarafları çok küçülmüştür. Gerisi kurgudur.

AT: Peki Kurgular nerede çarpışacak. İnsan ilişkileri, kadın-erkek, kardeş, iş hayatı, sistemlerin var olma kuralları, toplumların kuralları, tüm bunlar belirli yönlendirmenin sonucunda hayatları etkilemek ve cendereye almak için sistemler tarafından geliştirilmiş kurgular mı?

SK: İlginç. Hayır. Öncelikle ilk mesele var olma uğraşıdır, saf tarafıdır. Geriye kalan şey, tinsel hayatıdır ki bu kurgulanmıştır. İnsanın etrafındaki tüm dost ve yakınlarının etkileri ile o insanı kalıplar sokmak isterler var olmayı geri iterler. Bırakılmaz ki insan tinsel yaşamını kendi istediği gibi yaşasın. Ancak var olmak için mecburen düzen gereği kurulmuş mekanizmalar nedeni ile bir gruba aidiyet duygusuna erilir ve bu da bir şekilde var olma çabasıdır.

AT: Peki yine başa dönelim. Sinema tiyatro şiir sanatın dalları, hayatı resmeden yaratıcılığın ürünleridir. İnsanın yaratıcılığı ile ilgili her türlü duygusal ve zihinsel güzel çabaları, insanın var oluşunun hayata yansıması değil midir?

SK: Elbette öyledir de bu konu karmaşıklaşmıştır, iç içe geçmiştir.

AT: Peki şunu konuşalım; tarih boyu bu kadar sanatsal aktivite neden yapılmış neden bunun peşine gidilmiş. Mesela neden bunlar var olmuş, insan hayatında temel konu var olabilme, yaşayabilme gibi basit bir hayat varken neden bu kadar ağır bir yük insanların üzerine yüklenmiş.

SK: Siz iyice derine ve karmaşık tarafa girdiniz, ancak yerinde. İnsanın evrimini ele aldığınızda, en önemli konu olarak antropoloji önemli bir meseledir. İnsan ile maymunun ayrışması ne zaman olmuş ve neden. Bir nokta gelmiş, bir tetikleme olmuş, bu her ne ise, insanı ayağa kaldırmıştır. Biliyoruz ki, bunun maddi bir temeli yok ve afaki fikirler var. Benim tespitim ise, bir delirme olduğudur. Delilik ile deli arasında bir ilişki elbette var, ama maymunun delirmesi ile insan öne çıkmıştır. İnsan maymunun delirmiş halidir. Sanatçı akıl dışı olanı da yapmalıdır; yaratıcı olmanın ve zekânın gelişmesi ile deliren insanın var olmak için üretmeye soyunmasından geçer.

AT: Mesela elma Newton’un kafasına düşmüş. O ana kadar beyin bölgeleri ilişkisinde sarsılma yokken, beyin dalgaları farklı yönlere çalışmaya başlamış. Bu sarsılma nedeni ile düşünce derinliği değişmiş.

SK: Aykırıcılık sanatın ve yaratıcılığın motivasyonudur. İnsanı insan yapan ve gelişmesinde rol oynayan ana öge normal hayatta gereken akılcı görüşlere dikkat etmek ve mutlaka statükodan kurtulup yeni yaratımları yapabilmektir. Delilere gerek var. Elma kafaya düşünce, hiç gitmediği bir yöne uyanmış.

AT: Peki mucitler ve İcatlara gelelim. Delilik var mıdır? Mesela buharlı tesisleri düşünelim. Tüm toplumun hareketlerine etki etmiş bir icat mıdır? Doğadan etkilenerek geliştirdiği kendi düşünce tarzının zirve yapacağı bir güdü olması gerek. Bu güdü basit bir hayatın içinden gelen güdü olmamalıdır. Yoksa yüzyıllardır bu denli gelişme olmamasına cevap nedir? Şu acayip buluşlar neden son 200-300 yıla yayıldı. O ana kadar mesela ortaçağ dinleri birer engel miydi? İnsanın gelişimi için gereken Kurgu engellenmiş midir? Hiç din olmasa idi, bugünkü gelişmişliğe veya daha da ilerisine çok önceleri ulaşmış olabilir miydik?

SK:  Bu nokta da çok enteresan, aslında ilerlemeler insanın rasyonel tarafının gücü ile olabilmiştir. Gereken bir sıçramadan bahis edeceksek, delice bir noktayı açması gerekiyor, elma sonrası hali gibi. İnsanlar rutin, alışılmış bir düzende yaşarken, çalışırken, gezerken, normal yaşam süreçleri içindeki davranışları ile yol alırlar. Mühendisliğin gelişmesi ölçülebilir ancak gerekli bir sıçrama, ani bir yeni söylem gibi adım atmayı gerektiren konularda bir toplumu çok etkileyecek bir gelişimi ortaya koymak için bir delice ve aykırı kişiliklerin sahnede olduğunu görebilmek gerek. Ancak aykırı bir kişi ile Kurgunun dışına çıkışı sağlayabilirsiniz.

AT: Bugün dünya üzerinde kaç farklı kişiden bahis olunur bu kadar aykırı olabilecek. Mesela Elan Musk; yaptığı işlere bakarsanız uzay çalışması, elektrikli otomobil, güneş enerji sistemleri, finansman konusundaki modellemeleri, herkesi zengin etme vaatleri gibi zor ve hayal edilemeyen işleri ortaya koyunca ortalık karışıyor ve enjekte edilen bu alanlar ve tüketim kalemleri epeyce kurgu içermektedir.

SK: Kurgu konusu daha çok sanat ve yaratıcılık penceresinden girildiğinde daha net. Sanat mutlaka aykırılıkların sürecinde ortaya çıkmaktadır. Şu an ülkemiz baş aşağı hızla gitmektedir, ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda çöküşü yaşıyoruz. Dibe vurulduğunda birilerinin ortaya çıkıp topluma ciddi bir öğüt vermek ve birlikteliğe davet etmek ve sözünü dinletmek için kimin önerilmesi gerekir. Normalde böyle bir çıkışta toplumun aklına Atatürk gelir, siyasetçi aranır. Ama ben Orhan Pamuk ismini öne çıkarıyorum. Öyle bir yere geldik dayandık ki, bu sorun normal akıl, bilinen çözüm yolları ile çıkılmaz.

AT: Orhan Pamuk diyorsanız, bu Türkiye için yeni bir hikâye gerektiği ve apayrı bir sosyal düzen, siyasal yapı ve ekonomik modelleme için bunu bir çıkış felsefesi olarak O mu yazar.

SK: Atatürk gelse bugün Türkiye’yi kurtarmada zorlanabilir.  Orhan Pamuk içine girilen dertleri problemleri en iyi şekilde çok farklı düşünce, akıl ve modelleme ile gün yüzüne çıkarabilir. Yaratıcı, düşünebilen kurgulayabilen ve sonuna kadar eli üzerinde olarak toplumu kaynaştırabilecek söylemi dile getirebilecek bir kişi ve dehadır.

AT: Yani Orhan Pamuk gibi biri derken, geçmişten bugüne bakarsak, Platon’dan başlayıp, Aristoteles, Konfüçyüs, Sina, Descartes, Locke gibi isimlere gelebiliriz. Locke, doğal hukuk doktrinini savunurken, insanın haklarının yaşam, mülkiyet ve hürriyet olarak belirlemiş ve bunların uygulanması, korunmasının hem yasalarla hem de kurumlarla olabileceğini ortaya koymuştur. Orhan Pamuk bugüne kadar ortaya koyduğu mükemmel yaratıcılığı, hayatı resmedişi ve karmaşalardan çıkışı nedeni ile mi isim olarak verdiğiniz için yeterli midir?

SK: Bence evet tek şansımızdır.

AT: Dönelim Kurgu kavramının temeline tekrar. Kurguyu en iyi kimler yaratır. Hayatı kurgulayacağız, sanat elimizde, her tarafımızda, toplumun yönlenebilmesi için gereken enstrümanları biliyoruz, bunları edebi ve basitçe anlatabilme kabiliyetine vakıfız ve çalışacak bir de müthiş ekibimiz var.

SK: Bu konuya Kurguyu yaratmak diye düşünmeyelim. Var olan bir Kurgu durumunu konusunu konuşuyoruz. Var olan kurgunun içinde olduğumuz malum. İnsan var olmak çabasındadır, türünü sürdürmek istemektedir. Bunlardan farklı olarak da sürekli tekrar eden üretimler, ilişkiler açmazı içindedir. Düşünebilme çabası farklı düşünebilmeye yönelir ve bazen kötü düşünceler yaratabilir. Mesela sahtekârlık, yalancılık da ortaya çıkardığı düşünce sonuçlarıdır. Önemli sıçramalar yapmaya çalışır ve İnsanın süreci, hayvansal duygulardan kurtulup yaşamı kolaylaştıracak eğilimlere gidebilirken kötülüklere de yönelir, karmaşıklığa yol açabilir. Bugün dünyaya bakın, insanların deliliğe ulaştığını ve birçok alanda yenilik ve gelişim elde ettiği halde, öyle kötü deliliklerde yapıyor ve kargaşa yaratılıyor ki kendini yok edecek yöne gidebiliyor. İnsana bu noktada sorarlar, senin derdin nedir. Eski savaşlara bakın 30 yıl 40 yıl savaşları, 1. Ve 2. Dünya savaşları yaşanmış ve daha niceleri. Var olma savaşındayken kendini ciddi savaşlarda buluyorsun. İnsan yaşamı kurgusal olarak var olmaya yönelmişken, başka bir kurgu kendini yok etmeye yönelik modellenmiş.

AT: Peki ne istiyor insan

SK: İnsan akıldan kopuk gitmeye başlayınca, rasyonellikten uzaklaştıkça, hayale girer, dünya nimetlerini elde etmişim bırakmayayım der, bireyselliğe yönelmekten kurtulamaz.

AT: Peki; “Kurgu ve Ben” diyelim.  Kurgu sadece hayatın belirli kısır parçalarına dönemlerine bağlı olarak her bir bireyin kendi gelişimine yön veren bir kurgudan bahis edebiliriz. Ancak Kurgu insanlığa zarar vermemiş midir?

SK: İnsanın temel ihtiyaçlarının elde edilmesi ve korunması ana beklentisidir. Mesela bir duygusal ilişkin var, evlilik veya beraberlik. Ya güzel ve sorunsuzdur, ya da sorunlu süreçler içindesindir ve buna rağmen devam ettirmeyi değerli buluyorsundur. Bu senin seçimin ve tercihin olduğu için bırakmazsın. Duygusal hayata bazı dış etkiler girse bile kişi inandığı sevgiden uzaklaşmamalıdır.

AT: Değerli Süleyman Bey dostum. Konu basit bir çerçevede konuşulabilir düşüncesinden epeyce uzaklaşıp insanın yaşamı içine dalmış bir etki olgusu olduğu konusunda galiba uzlaşıyoruz. Bu konunun ötesinde önemli bir başka olgu var. O da, “Algı”. Algı konusunda bilahare düşünceleri ortaya koyacağız.

SK: Evet size katılıyorum. Algı kurgudan nasıl etkilenmiştir, bugün Türkiye bunu yaşamaktadır.

AT Sayın Süleyman Kanburoğlu “ETelgraf”  adına bu söyleşi için çok teşekkür ederim. Umarım yakın zamanda başka konularda da görüşmek isteriz.

Son sözü size bırakayım.

SK: Ben çok teşekkür ederim ilginiz için. Sizin ele almak istediğiniz nice konular var bu alanda, gün gelir dile getiririz. “ETelgraf”a başarılar dilerim.

Yük. Mimar Süleyman Kanburoğlu

1954 de Rize’de doğan Kanburoğlu ilköğretimini Uskudar Paşakapısı İlkokulunda, Liseyi Kadıköy Maarif Kolejinde tamamladıktan sonra Devlet Güzel Sanatlar Akademisine birincilikle girmiş ve Yüksek Mimar olarak mezun olmuştur. Öğrenim döneminde turizm alanında ve özellikle ülkemizde out door – kültür/doğa turizminin (dağ yürüyüşü, dağcılık, expedition vb) kurulmasından itibaren çalışmış ve öncüler arasında yer almıştır. Mesleğini bir süre icra ettikten sonra özellikle eski bina restorasyonu İle uğraşmıştır. Erken yaşlarda aktif iş hayatını bırakmış ve kendisini Ülkemizin tarihi-kültürel mirasını araştırmak, tanıtmak ve resim yapmak için özgür kılmıştır. Halen Edremit’te yaşamakta ve özellikle Ege bölgesi üzerine incelemeler yapmaktadır.

SÖYLEŞİ Attila Turnaoğlu- TELGRAF

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here