Ana Sayfa Makale SUBLİMİNAL- Attila Turnaoğlu

SUBLİMİNAL- Attila Turnaoğlu

0
SUBLİMİNAL- Attila Turnaoğlu

Bu yaklaşım ülkemizde pek çok TV dizilerinde de kullanıldığı özellikle TRT dizilerinde bu tür pasajların olduğu iddiası duyulmaktadır. Siyasi çıkar, rakiplerini aşağılama, oy verenlerin bilinçaltlarına gönderilen mesajlar ile özellikle seçim zamanlarında etkin bir uygulama olduğu iddia edilmektedir. İktidar için her yol mubah ise, subliminal yapımlar ve mesajları yaygın kullanmak çok da etkin olabilir.

VİKİ Tanımı şöyledir:

“Subliminal mesaj veya bilinçaltı mesaj, başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır ve normal insan algısı limitlerinin altında kalmak, o anda fark edilmemek üzere tasarlanmıştır. Subliminal mesajlar insanın bilinçli dikkati tarafından fark edilemezler, ancak bu mesajların insanın bilinçaltını etkiledikleri ileri sürülmektedir. Subliminal teknikler reklamcılık ve propaganda alanlarında sıklıkla kullanılmaktadır.

Dizilerde veya filmlerde karakterlerin içtiği içecek markaları, kıyafetleri subliminal mesaj örneklerindendir. Bu tekniklerin amaçları, etkisi, kullanım sıklığı ve rekabet gibi konularda ahlaka uygunluğu konuları tartışmalıdır. Marka ve ürünlerin pazarlamasından toplumun ilgi, ihtiyaç ve algısını değiştirmeye kadar birçok konuda kullanılmaktadır. Bir kişiyi, kurumu ya da ürünü kötü göstermek için o şey ile kötü olan bir nesnenin aynı temada işlenmesi subliminal mesajın en yaygın kullanılma şeklidir. Şu ana kadar yapılan çalışmalar neticesinde en bilinçli ve savunmaya dayalı kişiler bile bu mesajları ilk bakışta %100 olarak çözememektedir. Bu da toplumlarımızı yönlendirmeli reklamlara karşı savunmasız bırakmaktadır.”

ETİMOLOJİ:

1873, “eşiğin altında” (bilinç veya duyum), Latince yüce kökünden (Latin limen, tamlayan liminis) + -al (1)). Görünüşe göre, 1824’te yayınlanan psikoloji üzerine bir ders kitabının yazarı olan Johann Friedrich Herbart’tan (1776-1841) “eşiğin (bilincin) altında” eserinden çeviridir. Subliminal reklam konusu ise 1957’de gündeme gelmiştir.

Bu kavramı duyarım manasını az çok bilirdim de yaygın kullanımı, amaçları, etkileri benim ilgi alanıma girmemiştir. Bugün, “hayatımızın içinde ne kadar olabilir” diye bir düşünce aldı ve inceleme ihtiyacı duydum.

“Subliminal” yaklaşım her şeyden önce bir amaç için kurgulanmış, hazırlanmış, sunulmuş ve sonucu beklenmiş bir bütündür. Peşinden bir getirisi olmalıdır ki, reklamların amacını; bahis konusu bir ürünün satışlarını arttırmak, ürünün sahibi şirketin pazar payını genişletmek, marka imajını kuvvetlendirmek, şirketin ekonomik yapısını sağlamlaştırmak gibi sayılabilir. Bazı ülkelerde bu tür reklam yapımları yasaklanmıştır.

Bu yaklaşım ülkemizde pek çok TV dizilerinde de kullanıldığı özellikle TRT dizilerinde bu tür pasajların olduğu iddiası duyulmaktadır. Siyasi çıkar, rakiplerini aşağılama, oy verenlerin bilinçaltlarına gönderilen mesajlar ile özellikle seçim zamanlarında etkin bir uygulama olduğu iddia edilmektedir. İktidar için her yol mubah ise, subliminal yapımlar ve mesajları yaygın kullanmak çok da etkin olabilir.

SANAT ESERLERİNDE SUBLİMİNAL MESAJ

Sanat genel olarak plastik ve görsel sanatlar için kullanılsa da edebiyat ve müzik sanatlarını da içermektedir. Düşüncenin, muhakemenin, tasarım yetisinin kullanılarak, arzulanan gerçekliğin yeniden, başka planlarda yaratılmasına subliminal yaklaşım denebilir. Ancak bu kitlesel bir amacı taşımalıdır. Sanatçı bir kişiye özgü eser yaratmaz, doğasında yoktur.

Sanatın dili, doğrudan değil dolaylı bir dildir; ima eder ve sezdirir. Sanat eseri sadece biçimsel-biçemsel estetikle yetinmeyip o estetiğin arkasındaki anlamı sorgulamak demektir. O anlama, hiçbir ön yargısız inebilmektir. Her eserde illa ki subliminal yaklaşım aranmalı mıdır? Bir anlatım tümüyle belgin olabilir, muğlak tarafı yoktur.

«İnsan, kimse inemedi senin uçurumuna…» C. Baudelaire

EDEBİYAT

Bu konu okuduğum eserlerde yazarın bir kurgu içinde gerçek hayattan veya kendi hayal dünyasından aksettirdiği hikâyeler olarak kabul edip geçtiğim ve inanırım ki, okurların pek büyük bir oranın aynı düşünceye sahip olduğu bir kabuldür. Bir edebi yazar, eğer, bir ideolojiyi bilinçaltlarına göndermek için bir roman yazıyorsa, bu durum yazarın direk söylemediği ama anlatılarıyla, okuyucunun hissetmesini ve düşünmesini istediği söylemleridir. Mesela, hikâyesini bir ruhani inanca bağlayan yazar okurlarının hayat tarzı, yaşam biçimi, aile düzeni, kadın erkek ilişkileri, toplumun o yönlendirme altında bütünleşmeye çağrısı gibi hedefleri bilinçaltlarına göndererek bireyleri etki altına almaya çalışır. Yazar eserini ortaya koyarken kullandığı materyallerini sembollerle de süsler; hatta o eserin çok dışında bazı referanslara yönelinmesini amaçlar. Bu tür yaklaşımlar sonucu bireyler eğitim ve kültürel yapılarının, yaşama bakışlarının, zihinlerinin açık ve önyargısız olmaları, bilinçlerinin kişilik yapıları uyarınca arınmış ve karşılaştıkları her türlü telkinlerin ayırdına varabilme yetenekleri sayesinde kendi doğruları yönünde davranırlar. Kişilik bozuklukları olmadığı ve uçlarda gezmedikleri sürece objektif bakışları ile olan ve olması gereken, anlatılan ve gerçeklik, kullanılan dil, üslup ve tasvirlerin ne anlama geldiklerini algılarlar ve neyin doğru olduğuna kendileri özgür iradeleri ile karar verirler.

Bir okuyucu düşünün, anlatılanları izlerken illa ki başka anlamlar aramaya başlar ve basit özden uzaklaşırsa her türlü yakıştırmayı yapacaktır. Halbuki yazar, en basit anlamda belli bir kurgusu olan hikaye yazmıştır.

RESİM

Ressamlara bakalım; bugüne kadar pek çok akım gelmiş geçmiştir. Manzara, doğa, hayvan tabloları yaratan ressamlar, ne anlatmak isterler. Mesaj olarak gönderilen fark edilmek üzere tasarlanmış gördükleri eşsiz doğa güzelliklerini resmederek insanlara hayatın anlayışını bütün çıplaklığı, gerçekliği ve yalınlığı ile sunulmasıdır.

“ben doğayı geometrik formlar olarak görüyorum ”diyen Fransız ressam Cezanne’dan önce de her şey geometrik biçimlerden oluşuyordu, Cezanne doğaya bir resim olarak bakmayı ve görmeyi keşfetmiş ve öğrenmişti. Kainat baştan başa bir resim ve tablo gibi olup içindeki, her şey bir tasarım, bir çizim ve boyamadır diyerek, resmin bakmasını ve görmesini bilene çok manalar anlatan bir görsel anlatım dilidir. Resim insanları hedef almaz, onların duygularının kendi içlerinde açığa çıkmasına yardımcı olur. İnsanlar ressamlara resimlerinin anlattıkları nedenler ile gönül vermezler. Kendi içlerindeki güzel duyguların, resmedilen doğaya bağlanmanın verdiği huzur karşısında iç dünyalarında hayatı sevmeyi pekiştirirler.

Salvador Dali mesela, yarattığı eserlerde bazı objeleri, fikirleri ustalıkla gizlemiştir ve bakanların bu resme dalıp gitmelerini ve hem saklananların keşfedilmesini ister, hem de bu süreç içinde izleyicinin yaşamdan bir mana çıkarmasını, çelişkilerin farkına varmasını ve Dali ile bir paralellik kurarak, benzer düşüncelerin gelişmesini arzu etmiştir. Mesela bir sözü şöyledir: “her sabah uyandığımda büyük bir haz duyuyorum, ve hayran hayran soruyorum, Dali bugün ne gibi olağanüstü şeyler yaratacak”. Yaratmak ile kalmayıp insanlara sunarak sürrealist akımın dilinin anlaşılması için sadece kendisini sahneye alıyor; hiçbir izleyicisi ile derdi yok.

Leonardo Da Vinci bir mucit, mimar, heykeltraş, ressam, sanatçı ve herşeyden önce bir bilim adamıydı kuşkusuz. “Son Akşam Yemeği” tablosunu 1490 yılında yaptı. Pek çok kişi bu tabloda, Hz. İsa’nın Romalı askerler tarafından yakalanıp, çarmıha gerilmeden önceki akşam, havarileri ile birlikte yediği son yemeğin tasvir edildiğini düşünür fakat gerçek çok daha başkadır. Burada Da Vinci, Hz. İsa’nın havarilerine içlerinden birinin kendisine ihanet edeceğini söylediği anı tasvir eder. Tabloda, ihanet edileceğini duyan havarilerin o anda verdikleri tepkiler resmedilmiştir.

http://denizlilife.net/wp-content/uploads/2020/05/Michelangelo_zekeriya-tablosu1.jpg

Michelangelo’nun ünlü Zekeriya tablosu dönemin papasına hakaret eden bir ayrıntıyı gizlemektedir Rönesans döneminin en önemli sanatçılarından biri olan Michelangelo, geriye pek çok eser bıraktı. Eserlerinde pek çok gizemi barındıran Michelangelo, 1505 yılında Papa II. Julius için bir tablo yapar. Fakat II. Julius nefret edilen biridir. Ünlü ressam yaptığı tabloda Peygamber Zekeriya tasvirini Papa II. Julius’a benzetmiş ve ondan ne kadar nefret ettiğini göstermek için resme gizli bir mesaj yerleştirmiştir. Bu resimde Zekeriya’nın arkasına yerleştirilmiş iki çocuktan biri, o dönemde ağır bir küfür olarak bilinen bir el hareketi yapmaktadır. Papa, tabloyu Vatika’nın en gözde noktasına yerleştirmiş ve her gün oradan geçerken onurlandığını sanırken aslında yapılan el hareketiyle hakarete uğramaktadır. 


HEYKEL

Güzel sanatların en eski kollarından birisi Heykel sanatıdır. “Estetik bir amaca yönelik olarak ve belli bir form verilmiş malzeme aracılığı ile mekan içinde bir nesnenin temsili ve telkinidir. Temsil, simgelemeyi, telkin ise duygu ve düşünceyi uyandırmayı anlatır.” Sanatçı eserine kendi özgün anlatım şeklini/stilini vermektedir. Bir mekanda bir heykelin önünde durup uzun süre izleyip sanatçının özgün anlatımından etkilenen bir kişi, nasıl tepki gösterir sorusu kişinin içinde bulunduğu ruhsal duruma, seyrettiği eseri nasıl algıladığına ve yaşamının bir yerine sığdırıp sığdıramayacağına bağlı olabilir mi? Karşısında bir nesne vardır ve o nesneyi yaşamında bir başka nesne ile özdeştirebilir mi? Eğer evet ise sanatçının bir haberi ve kusuru var mıdır, yoksa kişi kendi dünyasında karşısındakine bir yer mi açmıştır.

Geçen yıl 29 Ekim itibari ile Koç Müzesi’nde sergilenen, Çekyalı heykeltraş Patrik Prosko imzasını taşıyan ‘Anamorfoz Atatürk’ eserinde muazzam ayrıntılı bir 3-boyutlu kompozisyona belli bir açıdan mercekle baktığında birbiriyle ilgisiz onca nesnenin aslında bir Atatürk imgesini içlerinde barındırdığı görülüyordu.

MÜZİK

Müzik insana duyup düşündüklerini seslerle anlatma olanakları veren bir dil’dir. Müziğin anlamı insanın yaşam karşısındaki davranışlarıdır. Schopenhauer bütün sanatlarda müzik olma isteği olduğunu vurgularken müziğin soyut özelliğini ön plana çıkarmaktadır. Sanatçı doğrudan dinleyicilere ulaşır ve dinleyicilere ulaşan müzik, yazarın bir form ve içeriği belirleyerek sınıflandırdığı bir yapıttır.

Genel olarak besteciler, hangi tür müzik yaparlarsa yapsınlar, ezgileri keşfederler, bir yaratım değildir. Becerileri de ezgilerin kulağa hoş gelmesi, heyecan yaratması, dinleyicileri sürüklemesi, duygulandırmaları, sözlü müzik ise, anlatılan hikayenin dinleyici tarafından benimsenmesidir. Elbette sözlü şarkıların, türkülerin, deyişlerin anlattıklarının insan ve toplum hayatında bir yere oturması, kişisel veya toplumsal meselleri dile getirmeleri, beğenilerin yoğunluğunu belirler. Müzik türlerinden ziyade ne anlattıkları, neyi vurguladıkları ve etkilemek istenilen düşünce ve fikirlerin neler olduğu önemlidir. Mesela marşlar, bilinçaltına veya açık dile mesajlar barındırır. Aşk şarkıları, güftecilerin nice sözcükleri kullanarak sevgiyi, ayrılıkları, acıları dile getirdiği ve bestecilerin o sözleri bir müzik formu içine alıp şarkıları insanlara sunarlar. Özgürlük şarkıları, devrim şarkıları dillere destandır. İnsanları ajite ederler, harekete geçirirler, birlikteliği sağlamak için keskin ifadelere yer verilir.

Timur Selçuk harika aşk şarkıları yanı sıra çeşitli şairlerin şiirlerini ustalıkla bestelemiştir. Nazım Hikmet, Ümit Yaşar, Attila İlhan, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi şairler Onunla müziğe ulaşmıştır. Yaptığı Hiciv içeren şarkılar keyifle izlenmiştir.

Şimdi bakalım; subliminal yaklaşım ile şarkı yazılır mı? Bir hikaye yazıyorsunuz, üzerine bir şarkı oluşuyor ve yayınlıyorsunuz. Sözleri, dinleyene sanki kişiye özel yazılmış duygusu veriyor olabilir mi? Mesela Sezen Aksu bazı şarkılarını ayrıldığı sevgililerine ithaf en yazmıştır: “git”; “haydi bakalım kolay gelsin” Ama bunlar hedef isim verilmese de subliminal yaklaşımı olan şarkılar olarak addedilmemelidir, zira içerik açıktır. Nice Türk Sanat Müziği şarkısında sevgiliye nice sıfatlar yakıştırılır, açık ve nettir. “huysuz ve tatlı kadın” nihaventinde bir serzeniş dile getirilir.

“Avcı” başka bir örnek, açık ve seçik ne anlattığı bellidir, gizli bir mana içermez. İçerik ne diyorsa odur, başka anlamlar yüklemenin, buzağı arama çabalarının yanlış olduğunun gerçeği bu kadar nettir.

Bazen dinlediğiniz bir şarkının hikâyesi sizin hayatınızın içinden pasajlar içeriyormuş gibi gelebilir. Bir çok kişi de böyle hissedebilir, benzer hayatlar epeyce çoktur ülkemizde, “aa bak şu cümle sanki beni anlatıyor” gibisinden benzetmelerin şarkıyı yazan ile hiç alakası olmadığı gibi, siz bu benzetme veya başka anlamlar yüklerseniz, subliminal yaklaşımı asıl siz yaratmış olursunuz. Siz doğmadan önce yazılmış şarkıların içinden bir tanesi için böyle düşünün, eski bir şarkıyı yaşantınızın içine zaten sokamazsınız, zaman farkı vardır. Dedim ya, insanlar buzağı aramaya pek meraklıdır.

KAVRAMA

Hayatımızda sanat olduğu sürece etkileşim olacaktır. Duygularımızın bizlere iyilik etmelerini bekleriz, iyi ve kötünün ayırdına varma yolunda, iyi olana ön yargıların getirdiği bir yaklaşımla kötü yaftası yapıştırmaya kalkmak, iyiyi ilgilendirmez, o yafta sahibinin ayıbıdır. Daha kötüsü insanların sanata, anlatımlara, insana yaklaşımlara, hayatın içinden gelen güzelliklere kendi nevrotik kişilikleri bağlamında yaklaşıp iyiyi kötülemeye kalkışmaları maalesef hayatı ve doğanın gerçeklerini ısrar ile anlamamaya ve açıkçası, Yaşamı Kavramamaya yöneltmektedir.

Subliminal yaklaşım hayatın birçok evresinde, ögesinde karşılaşılabilecek bir etken olabilir. Bu yaklaşımları sezmek, irdelemek, açık ve net olan iyi ile, hayal ürünü, kurgulanmış gayri gerçekleri ayıklamak bir Kavrama işidir. Bilincin açık, aklın yerinde, muhakemenin adil ve belgin olan üzerine kurulmuş olması yargıların kirlenmeden bir gönül içine yerleşmesini sağlayacaktır. Gelene bakınız, görünüz, anlayınız, değer veriniz, hayatınıza alınız. Güzel Sanat içinizdedir.

Attila Turnaoğlu –1953 yılında İstanbul’da doğan Turnaoğlu, Lise öğrenimini Kadıköy Maarif Koleji’ndetamamlamıştır. ODTÜ Endüstri Mühendisliği’nde yüksek öğrenimini tamamlayarak 1979 yılında iş hayatına atılmıştır.İş hayatında sırasıyla STFA Grubu’nun çeşitli şirketlerinde (1979 – 1994) Yöneticilik yapmıştır. Daha sonra İntermak grubunda Genel Koordinatör olarak görev aldıktan sonra 1995 – 2001 yılları arasında Transtürk Holding Aş – Israel Jv ortaklığı şirketlerinde Gübre, Fide üretim ve pazarlaması konularında görev almıştır. Daha sonra bir müddet müşavirlik yapmış olup, 2005 -2014 yıllarında Koca Grup bünyesinde Çeşitli Yurt Dışı Projeler Koordinatörü olarak Endüstriyel Tesisler, çeşitli alt yapı inşaat işleri faaliyetlerini yürütmüştür. Ardından Bionas Tarım LTD Şirketinde Genel Müdür olarak Rusya’da Organik Tarım üretimi ve Avrupa Birliği Ülkeleri, USA ve Kanada’ya satışlar gerçekleştirilmiştir.Orta öğreniminden beri müzikle uğraşmış, şarkı sözleri ve şarkılar üretmiştir. Şiire meraklı olup üniversite döneminden bu yana şiirler yazmaktadır. Bir dönem roman yazma konusuna da eğilmiş ancak yazdıkları basılmamıştır.YouTube kanalında şarkılar, şiir okumaları, video yapımları mevcut olup ileriye dönük Şiir kitabı basmayı amaçlamaktadır. Denenmemiş çalışmalara meraklı olup Foto-Şiir çalışmaları yürütmektedir. Yaşama ait kısa yazılar yazmaya da çalışmaktadır.

Attila Turnaoğlu

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here