Türkiye siyasetinde gündeme gelen ‘’helalleşme’’ nin son durağı AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ordu’da yaptığı Fikri Sönmez’i hedef alan konuşmayla başka bir mecraya sıçradı. Erdoğan Fikri Sönmez’le ”helalleşme”yeceğini ilan etmiş oldu! Helalleşme meselesini ”karıştır barıştır” algısına dönüştürmek isteyenleri bir kez daha ters köşeye savurdu!
Bir dönemin yarım yamalak sağcı ”muhalif” gazetecisi Ahmet Hakan bir yumruk yedikten sonra tövbe ederek yandaşlaşan ”gazeteci”ler safına katılan Ahmet Hakan Hürriyet gazetesinde kendine uygun üslubu ile Fatsa halkının Fikri Sönmez’i tanımadığını anlatmaya çalışmış!
Anlatamazsın Ahmet. 12 Eylül darbesini anlayamadığın gibi bu konuyu da anlayamazsın. Anlatamazsın, köşeden boşuna üfürmüşsün!
Haftalık mizah dergisi LeMan’ın yeni sayısı yayınlandı. Dergi bu haftaki kapağına AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedef aldığı Terzi Fikri’yi taşıdı. Fikri Sönmez’in 12 Eylül mahkemelerinde söylediği “Ben ne yaptıysam halkım için, halkımla birlikte yaptım.” sözlerinin yer aldığı kapakta, “FİKRİ SÖNMEZ (Terzi Fikri) ONURUMUZDUR” yazdı.
Paris Komününden Fatsa’ya
Çok farklı tarihsel süreçler olmakla birlikte toplumsal değişim ve dönüşümü örneklemek açısından Fatsa’da gerçekleşen deneyim Türkiye’nin ‘’Paris Komünü ‘’dür. Ve 43 yaşındadır.
Paris Komünü deyince önce “komün” sözcüğünün anlamından başlayalım Fransızlar “komün”ü belediye anlamında kullanırlar. Fransızcada yerel yönetim kast edilir. Türkçe’de komün ve komünizm sözcükleri nerdeyse özdeşleştirilmiştir. Fransa’da komün basitçe belediye demektir. Paris, 19. yüzyılda devrimin başkenti olarak kabul edilir. Toplumsal mücadelelere ev sahipliği yapan bir çok çatışmanın ve siyasi mücadelelerin merkezi Paris’de “Hôtel de Ville” denen mekândır. Burası aslında belediye sarayıdır. Yani bir otel değildir. Bu bilgiyi yeniden hatırlayarak devam edersek, “Paris Komünü devrimciler için neden önemli?” sorusunu şöyle yanıtlayabiliriz.
İnsanlık tarihi açısından Paris Komünü’nde sembolik önemi olan bir takım kararların alınmış olmasıdır.
Paris Komünü başka bir yönetim iddiasında bulunmakdatır ve öncelikle devlet ile din işlerinin birbirinden ayrılması gerektiğini önemle vurgulamaktadır. Komün’de herkes için temel eğitim hakkı kararı alınmıştır. Kira ödemeleri durdurulur, fırın çalışanlarının gece çalışması yasaklanır, çocukların çalışması yasaklanır. Borçlara uygulanan faizler kaldırılır. Seçilmişler liyakata uygunsuz davrandığında geri çağrılabilir kararı alınır.
Fatsa’da da halk komiteleri kurulur. Karaborsacıların depoları halka açılır. Belediye meclisinin yanı sıra halk meclisleri doğrudan karar sürecine katılır. Belediye meclisi toplantıları halka açık yapılır ve belediye hoparlöründen canlı yayınlanır. Çamura son kampanyaları ile Fatsalılar imece usulü kendi yaşam alanlarını düzenler.
Kent sucu işlenmez, bugünkü gibi Fatsa rant alanlarına açılmaz.
Doğrudan demokrasiyi pratik olarak uygulama çabası Fatsa’da ortaya konur. Fikri Sönmez nezdinde bir siyasi hareketin politik ideasının pratiğidir Fatsa..
Devrimcilere saldırgan tutum alan kişiler halkın yararına ortaya konulan siyasete saldırsalar da Fikri Sönmez fikri yok edilemez. Bu fikir Paris Komünü’nden insanlığa miras kalmıştır. Bu miras sınıflar mücadelesinde yeni deneyimlerle zenginleşerek devam edecektir.
Tuğrul Eryılmaz- Düzeyli Magazin Köşesinde; Ameliyat kostümüm çok şıktı | Dev-Genç’ime dokunma | Cihangir’de yaz makalesinde
‘’ Eğer Mülkiye’den 70 plus bir kadın arkadaşım arayıp “Nagehan Alçı bizim Mahir’e bulaşmış” demeseydi, Turgay Ciner‘in Habertürk‘ündeki yandaş hanımefendinin yazısından haberim olmayacaktı. Aslında Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı ile en tepede anons edilen Alçı’yı, bir magazinci olmama rağmen, ciddiye almazdım eğer başlığı “Mahir Çayanlar…” diye başlayan yazısındaki “eleştiri”yi Ufuk Uras‘a dayandırmasaydı.’’ diye başladığı yazısında herkeze hak ettiği dersi vermiştir.
Halk arasında çok kullanılan bir deyim var. Argodur, cinsiyetçidir, hayvan hakları açısından sorunludur vs. Ama Uras’ı deyim yerindeyse ’’ İtin götüne’’ sokmuş.
Serbestiyet internet sitesinde yayınlanan Uras röportajı anlaşılıyor ki Uras’ın yapmış olduğu densiz açıklamalardan sonra sığındığı son liman olmuş. Serbestiye genel olarak D.Perinçek’in eski arkadaşlarının etkili olduğu bir site. Başında Alper Görmüş, Halil Berktay, Oral Çalışlar gibi isimler var demekle yetineyim.
’80 öncesi TKP’ liler, Perinçekgillere’’ Maocu bozkurtlar’’ diye hitap ederlerdi. Bugün AKP-MHP-BBP ittifakının yılmaz savunucusu Perinçek ve ekibi siyasi yelpazedeki yerini yıllar sonra sağlamlaştırdı!
Elbette bugün Serbestiyede bir araya gelenler bu durumda değiller. Fakat mütedeyyin kesimlere olan sevdalarından dolayı özellikle 15 Temmuz sonrası solcularla aralarına mesafe koydular. Bir türlü AKP ile aralarına mesafe koyamıyorlar! Bazıları yandaş tv ve gazetelerde, bazıları da örneğin Halil Berktay gibi ’77 1 Mayıs katliamını ‘’Solcular yapmış!’’ diyerek kendi safını ilan etti. AKP nezdinde ”aklı başında solcu” olarak tanıtılan bu kişiler Gezi direnişi devam ederken ortaya atılan ”Türbanlı bacımıza sadırdılar!!” yalanını papağan gibi sosyal medyada paylaşmaya dahi utanmadılar. Gelinen noktada arkadaşların D.Perinçekle helelaleşme vakti gelmiştir!!
Mütedeyyin kesimlerin AKP’den uzaklaşmasını sağlama, farklı yaşam biçimlerine saygı gösterme siyaseti başka bir şey, siyasallaşmış mütedeyyinler ile işbirliğini savunmak başka bir şey!
Bu bağlamda helalleşme meselesi de yanlış tartışmaların gölgesinde devam ediyor.
‘’Helal Dinin kurallarına aykırı olmayan, dinî bakımdan yasaklanmamış olan, haram karşıtı (sıfat).’’ olarak ifade edildiği gibi İnsanların birbirleri üzerindeki haklarını karşılıklı olarak helâl etmeleri; o hakkı bir diğerine bağışlamaları, haktan vazgeçmiş olduklarını bildirmeleri olarak da ifade edilebilir. Bir kültür olarak ahali kendi arasında kullanır. Kişilerin kavgadan, kırgınlıktan vazgeçmeleri ve barışmaları sonuç olarak kötü bir şey değil.
Türkiye Siyasetinde gündeme gelen kavram ise devlet tarafından yıllarca yapılan haksızlıklar, katliamlar, adaletsizlikler ile ilgilidir. Devletin yüz yıllık geçmişiyle yüzleşmesi haksızlığa uğrattığı kesimlerden özür dilemesi ve halklara güvence olarak kendini demokratikleştirerek ispatlaması anlamında ortaya atıldı. CHP’nin geleneksel devleti savunma yaklaşımından uzaklaşması anlamı taşıdığı için bir çok soru işaretine rağmen olumlu değerlendirilebilir. Bu durum toplumsal mücadelelerin ve taleplerin CHP tarafından değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Demokrsiden, barıştan yana olan bizler yıllardır Türkiye’de hakikatleri araştırma komisyonları kurularak yeni bir toplumsal sözleşmenin yazılmasını talep ediyoruz. Bizlerin bu talebi ulus devleti savunanlar ve milliyetciler tarafındandan beka sorunu olarak görülmüştür.
İşçi sınıfıyla kapitalistler, devrimcilerle faşistler asla ”helalleşmeyecek”. Çünkü kapitalizm sömürü ile ayakta kalabilen bir sistemdir. Ayakta kalabilmek için her türlü faşizmi, militarzmi ve savaşı katliamı uygulamak zorundadır. ”Helalleşmesi” demek bunlardan vaz geçmesi demek, bunu bilmeyene bizim köyde ahmak derler. Fosil yakıtlarla gezegenimizi kirletenlerle, bölgesel savaşlar çıkartarak milyonlarca insanı katleden emperyal güçlerle ve onların kuklalarıyla insanlık ”helalleşmeyecek”. Nihai olarak inanmaktayız ki insanlık tarihi mutlaka birgün toplumsal değişim ve dönüşümü gerçekleştirerek hesap soracak ve kapitalistlerin mukdedir olmadığı yeni bir toplumsal düzeni mutlaka kuracaktır.
Hiç kimse sapla samanı bir birine katarak devrimcilere küfretme hakkını elde edemez. Kendi yaşamlarını insanlığa adayan, hukuksuz bir şekilde idam edilen 3 fidanımızı kurtarmak için dayanışma eylemi örgütleyen Mahir Çayan ve arkadaşlarına helellaşme kisvesi altında saldıran yumurta suratlı iğrenç tiplerin salyalarını üzerimize sıçratmasına izin vermeyeceğiz.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ‘helalleşme’ kapsamında Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyüne ziyareti anladığımız kadarı ile iktidara geldiği takdirde Roboski’ de gerçekleştirilen katliamın hesabını soracağı mesajını veriyor. O dönemin devlet politikasını eleştiriyor. Kürt halkına sorumluları adalete teslim edeceğini taahhüt ediyor. Sadece bir seçim mesajı değilse doğru bir politik tutum.
Bozacının şahidi şıracı olunca Nagihan Alçı’nın şahidi de meczup oluyor. Çünkü meczup birisi Nazi kamplılarından kurtulan Yahudileri kendi safsatalarına malzeme olarak kullanabilir.
İsrail devletinin Filistinlileri öldürmesine onlara, neredeyse soy kırım uygulamasına karşı çıkan binlerce İsrail’li vardır. İsrail devleti, 2001 yılının aralık ayında Batı Şeria’nın Ramallah kentinde Yaser Arafat’ı ev hapsinde tuttuğu yıllarda destek için Ramallah’a gittiğimde Telavi’de güçlü bir savaş karşıtı gösteriye katıldım. Onbinlerce Yahüdi katil Şaron sloganları atıyordu. Şaron’un akrabaları da Nazi kamplarında muhtemelen öldürülmüştür! Meczup kişi bu duruma şaitlik etseydi ”Durun! Şarona Katil demeyin; akrabalarını Naziler öldürdü” diyecekti herhalde!
Dünya halkları arasında hiç bir sorun yoktur. Sorun milliyetci, ırkcı devlet politikalarını uygulayanlardır. Türkiyeli devrimciler ’70 yıllarda bunun en güzel örneğini gösterdiler, be şapşal! Yahudilere karşı savaşmaya gitmediler. Faşist İsrail devletine karşı Filisstin halkının yanıda saf tuttular.
30 Mart Kızıldere katliamında yaşamını kaybedenlere devlet ağzıyla saldıran kımıl zararlısı böcekler her zaman olacaktır. Bunu biliyoruz.
Burada mesele, bir zamanlar demokrasi güçleri içerisinde hasbel kader kendine yer bulmuş şahsiyetlerin belli dönemlerde ortaya çıkıp sivri sinek gibi ortalıkta dolaşmalarının farkına varmamızdır.
Bu yazı, bir polemik yazısı değildir. Çok seviğim arkadaşım Nesrin’nin neredeyse bütün toplantlarda söylediği gibi ”Anladınız siz beni”
Hukukun, adaletin, ormanların, akarsuların, kentlerin, tarım arazilerinin yağmaladınığı yetmedi, umudunun da çalındığı bir ülkede yaşıyoruz. Çapsızlık her düzeyde ortada….