Haberler

Boğaziçi Dayanışması, güvenoyu sistemine dayalı Rektör adayı belirleme sürecine ilişkin akademisyenlere mektup yayımladı

Boğaziçi Dayanışması, güvenoyu sistemine dayanarak Rektör adayı belirleme sürecine ilişkin akademisyenlere mektup yazdı. Güvenoyu sistemine göre; adaylıklarını Boğaziçi kamuoyuna ilan eden adaylar için bir destek oylaması yapılacak, akademisyenlerin katılacağı oylamada üçte birden fazla karşı oy alacak (yani nitelikli çoğunluğu oluşturan üçte iki destek oyunu alamayacak olan) adaylar desteklenmeyecek ve diğer tüm adaylar Boğaziçi Üniversitesi adayları olarak desteklenecek. Boğaziçi Dayanışması mektubunda güvenoyu sisteminin siyasetsizliği beslediğini söyledi.

Mektupta, “Boğaziçi Dayanışması olarak Melih Bulu’nun görevden alınmasını takip eden süreç hakkında bir dizi saptamada bulunmak, direnişin geleceği hakkında bir tartışma açmak niyetiyle bu mektubu kaleme aldık” açıklaması yapıldı. Ardından seçim sürecindeki tutumlarına ilişkin yanlış anlaşılmalara karşı şunlar söylendi:Öncelikle genel bir yanlış anlaşılmaya dair açıklama yapmamız gerekiyor: Akademisyenlerin güvenoyu yoklaması sistemine karşı çıkışımızın başlıca sebebi, bir bileşenler seçiminin örgütlenmemesi değildir. 2021 Türkiye’sinde yaşayan her makul birey gibi biz de mevcut merkezi yasa ve yönetmelikler değişmediği müddetçe, Boğaziçi yerelinde gerçekleşecek bir seçimin karar alıcı iktidar üzerinde baskı kurmak dışında bir anlamı olamayacağının bilincindeyiz.

Ayrıştığımız konu, tam da kurulacak bu baskının karakterine dairdir.

“Güvenoyu sistemi, tepkiselliği ve siyasetsizliği beslemektedir”

Boğaziçi Dayanışması kaleme aldığı mektupta, “Akademisyenlerin üzerinde anlaşmaya vardığı güvenoyu sistemi, tepkiselliği ve siyasetsizliği beslemektedir” diyerek şunları söyledi:Amaç, YÖK ve sarayın önüne geniş bir Boğaziçili aday havuzu sunarak iktidarı Boğaziçi kamuoyu için kabul edilebilir bir rektör seçmeye zorlamaktır. Bu tepkisel bir stratejidir, zira mevcut iktidar bloğuyla tam uyum içinde hareket edeceği varsayılan adaylara karşı bir karalama kampanyasının ötesine geçilememekte, yapısal problemler arka plana itilmektedir. Siyasetsizliği beslemektedir, zira aslında mevcut iktidarın ideolojik çizgisinin ve idari planlarının Boğaziçi’nde hakimiyet kurmasına karşı çıkan fakat bunu dillendirmeye cesaret edemeyen akademisyenler, bu stratejiyle muğlak ve popülist bir “Boğaziçililik” imgesinin arkasına saklanmakta ısrar etmektelerdir. Fakat akademisyenler, “iktidara yakın” Boğaziçili rektör adayının neden X adayından daha kötü bir tercih olduğunu hiçbir siyaset-dışı kriterle açıklayamazlar. Arkasına sığınılan “Boğaziçi çoğunlukçuluğu” da, elitizm eleştirilerine ve Türkiye genelindeki gerici “Cumhur İttifakı çoğunlukçuluğu”na karşı bir cevap olamaz.

“Kritik bir sorun, bu sistemin diğer bileşenleri pasifize edici niteliğidir”

Ayrıca mektupta kritik bir diğer sorun olarak bu sistemin diğer bileşenleri pasifize edici niteliği ele alındı. Şunlar söylendi:Güvenoyu sisteminin bir başka sonucu da üniversite bileşenlerinin ortak mücadelesinin akademisyenler lehine terk edilmesidir. Aslında direnişin başından beri akademisyenler, kendilerini diğer bileşenlerden yalıtık bir konumda tutmaya oldukça dikkat ettiler. Tüm bileşenler birlikte hareket ettiğinde, özellikle öğrenciler cenahından “maksimalist” talepler dillendirilebilmekte, araya mevcut rektör adaylarından birinin ifadesiyle “provokatörler” karışabilmektedir. Bu nedenle güvenoyu sistemini her bileşenin ayrı örgütlemesi kararına şaşırmamak gerek. Bizim açımızdan daha güncel ve kritik bir sorun, bu sistemin diğer bileşenleri pasifize edici niteliğidir. Mevcut anti-demokratik sistem ve popülist bir iktidar karşıtlığının esir aldığı siyasi atmosfer içinde, akademisyenlerin dahi rektör belirlemesini bir lüks olarak gören bileşenler, yönetime katılma taleplerini kolaylıkla erteleyebilir. (Güvenoyu sistemine katılımın düşük seyretmesi ve bu katılımın da çoğunluğunu bireysel olarak oy vermeleri oldukça mantıksız olan mezun bileşeninin oluşturması da bunun ispatıdır.) Makul bir nisap kuralına sahip, mezun bileşeninin de dernekler aracılığıyla güvenoyu ile desteklediği bir bileşenler seçimi ise, bu pasifizasyonun önünde set olabilir ve bu sayede tüm Türkiye için alternatif, uygulanabilir bir rektör belirleme sisteminin propagandası için zemin oluşabilirdi.

“Direnişi bölmekle itham edilen bizler, bu siyasi aklın demokrat ve ilerici bir sonuç yaratamayacağını düşünüyoruz”

Direnişi bölmekle itham edildiklerini söyleyen Dayanışma, direniş boyunca yükseltilen ilke ve taleplerin sümenaltı edilmemesini istedi. Mektup şöyle devam etti:Bu bağlamda, öne sürülen stratejinin Boğaziçi direnişinden etkilenen okul içi-dışı muhalefeti silahsızlandıran bir depolizitasyon hamlesi olduğunu söyleyebiliriz. Bu hamlenin, anaakım muhalefetin iktidardan kurtulmak için önerdiği en geniş “demokrasi cephesi” örme stratejisinin yarattığı siyasetsizliğin bir yansıması olduğunu da tespit etmemiz gerekiyor. Direnişin başından itibaren, “Dayanışma neden HDP’den bahsediyor, neden liyakat söylemine karşı söz söylüyor” gibi söylemlerle direnişi bölmekle itham edilen bizler, bu siyasi aklın demokrat ve ilerici bir sonuç yaratamayacağını düşünüyoruz. İlkesel bir siyasetin zamanı olmadığı ilan edenler, çoğunluğu sağlamak adına kitlelerin gerici temayüllerine teslim olmayı meşrulaştırmakta; fakat Türkiye’deki siyasi kamplaşmaların boyutu nedeniyle çoğunluğu sağlama amaçlarına da ulaşamamaktadırlar ve ulaşamayacaklardır. X partisi seçmeninden oy koparabilmek için LGBTİ+ haklarını dillendirmekten vazgeçenler, göçmen ve mülteciler konusunda insani bir tavır sergilemekten benzer nedenlerle kaçınanlar, HDP’nin siyaset yapma hakkını savunamayıp asgari demokratlığın koşullarını yerine getiremeyenler yolun sonunda nereye varacaksa, Boğaziçi direnişi boyunca yükselttiğimiz ilke ve talepleri sümenaltı edenler de aynı yere varacaklardır.

“Boğaziçi Dayanışması olarak sizi güvenoyu sisteminden vazgeçmeye davet ediyoruz”

Bu tespitler ışığında somut önerilerini şöyle dile getirdiler:Biz, Melih Bulu’nun görevden alınmasını izleyen süreçte, bir bileşenler seçimi örgütleyecek iradenin mevcut bulunmadığı saptamasından hareketle, başlıca talebimiz olan bileşenler seçiminden vazgeçerek, bir bakıma geri adım atmış olduk. Bu momentte, tek bir rektör adayı etrafında birleşmenin ve talepler/ilkeler ekseninde bir itiraz yükseltmenin siyasi anlamının çok daha değerli olacağını tespit ettik. Güvenoyu sistemine katılan adayların bazılarının dolaylı yoldan da olsa talep ve ilkelerimize sahip çıktığını açıklaması olumlu bir adımdır. Fakat sistemin dezavantajları düşünüldüğünde, kim aday olarak seçilirse seçilsin demokratik ve özerk bir üniversite mücadelesi, tam da yukarıda saydığımız geniş depolitizasyonla sekteye uğrayacaktır.

Boğaziçi Dayanışması olarak sizi güvenoyu sisteminden vazgeçmeye ve tek bir aday ya da yönetim kadrosu etrafında talep/ilkeleri ön plana çıkaran aktif, tüm bileşenlerin ortak katıldığı bir kampanya örmeye davet ediyoruz. Bu doğrultuda Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinden ortak bir irade çıkmazsa, bu mektupta dile getirilen saptamaları doğru bulan ve aşağıda paylaştığımız ilke ve talepler ekseninde güçlü bir kampanyayı zaruri gören akademisyenlerle tekil olarak hareket etmek istiyoruz. Melih Bulu’nun atanmasıyla başlayan süreçten bu yana Boğaziçi Üniversitesi bileşenleri tarihsel bir fırsat ile karşı karşıyadır. Bu fırsat, Türkiye’deki kayyum rejimini faş etmeyi, demokratik ve katılımcı bir üniversite çağrısını mümkün kılmaktadır. Tüm akademisyenleri bu tarihsel fırsat etrafında kenetlenmeye çağırıyoruz.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir