Ana Sayfa Makale Doğanın dili pandemi – Kemal Karataş

Doğanın dili pandemi – Kemal Karataş

1
Doğanın dili pandemi – Kemal Karataş

İletişim kelimesi günümüzde en sık kullanılan kelimelerden. Neredeyse sihirli hale gelen bu kelimeyi kabaca tarif edecek olursak; kendimizi karşımızdakine ya da tam tersi karşımızdakinin kendini bize anlatma çabasıdır denebilir.

Dil ise kendine özgü sembol, hareket davranış ve işaretler bütünü olarak iletişimi sağlayan en önemli öğedir. Üstelik yazının devamında daha iyi anlaşılacağı gibi yalnızca insana özgü bir araç da değildir. Her canlının kendince bir dili, anlatım şekli, iletişim biçimi vardır.

Özellikle belirtmek isterim ki ben dünyanın zenginliği denilince öncelikle doğa ve kültürel zenginliği anlayanlardanım. Dil ve kültür ise bunun neredeyse başında gelir.

Oysa bu soruyu bir ekonomist ya da kapitaliste sorduğunuzda alacağınız cevap (onların diliyle) “Sahip olunan taşınır ya da taşınmaz varlıkların toplamı; yani mal ve para” olarak cevaplayacaktır. Buradan çıkan sonuç açıkça çevremizdeki şeylerin alınıp satılarak sahip olunduğunu anlatmıyor mu?

Meselenin özü de burada yatıyor. Çevreye dahil olduğumuz bir dünya değil de sahip olduğumuz bir dünya olarak bakarsak dilimiz de böyle şekilleniyor.

Bilindiği gibi üzerinde yaşadığımız yerküre insanlar, hayvanlar, bitkiler gibi canlı ve cansız varlıklardan oluşuyor. Bu çeşitlilik bizim dışımızdaki şeylerle sorunsuz yaşamak için empati yapmayı da gerektiriyor. Hatta dayatıyor. Aksi halde sonuçları büyük yıkımlara sebep olan acı gerçekler hafızalarda tazeliğini koruyor. Tarih boyunca yaşanan savaşlar, insan ruhunda ve doğada yarattığı tahribat, son olarak da yaşadığımız pandemi buna bariz örnekler değil de nedir?

Bir kuşun ötüşü, toprağı süsleyen çiçeklerin tomurcuklanıp açması, yeryüzünün ve gökyüzünün döngüsel değişiklileri, bütün bunlar doğanın kendini anlatışı değil mi? Tüm bunlar anlamak isteyene sağlam bir dil oluşturmuyor mu?

Her zaman insan insanla mı konuşur hayatta? Balkondaki sakız sardunya, hercai menekşe ve zambakla az mı muhabbet etmişliğimiz vardır? Sıkıntılı ya da coşkulu zamanlarımızda yakınımızdaki derenin suyuna bırakıvermiyor muyuz duygularımızı? Kim mavi göğe bakıp rahatlamaz?

Kendi adıma acıyı ve mutluluğu hayvanlara, daha çok da insanlara özgü sanan anlayışımın yersizliğini anlayalı bir hayli oluyor. Gazete haberinden öğrenmiştim bitkilerin de acı çektiklerini.

Doğanın dili de insanınki gibi. İyi ya da kötü dışa vuruyor yaşadıklarını. Eğer bir dere kıvrılarak ahenkle akarken yüzyıllar boyunca oluşturduğu yatağına bir kaç ev, baraj, köprü gibi karakterine uymayan yapılaşmada bulunursanız, onun sizinle ahenkli dilinin şekli hızla değişip önüne geleni sürükleyen zapt edilemez bir çığlığa dönüşüveriyor anlayana.

Çoğunlukla iri gözlü sevimli eşeğe yaptığımız eziyet sağlam bir tekmeyle karşılık bulurken; kafasını okşayıp önüne koyduğunuz karpuzun onun dilini ve ruhunu inanılmaz derecede güzelleştirdiğine tanıklık etmişsinizdir.

Sabahın ışıklarıyla uyanan doğanın sakin bir gününde toprak, hava ve güneş kendi diliyle ne anlatır sizce? Bilmediğimiz, bilmediğimiz coğrafyalardaki organizmaların dilleri yok mudur?

Gözle görülemeyen bir virüsün Kovit on dokuz’un nelere mal olduğunu yaşıyoruz. Bu onun feryadı değil de nedir?

Tüm bunlar doğanın dili olarak görülüp kabul edilebilse yaşanan onlarca felaketi yine de yaşamak zorunda kalır mıydık?

Sonuç olarak: Biz her şeyi insan için ve insana dair sanarken, doğa kendine özgü diliyle, “aklını, duygularını kullan ve bana da, kendine de zarar vermekten vazgeç. Yoksa…” diyor.

Duyuyor muyuz?

Kemal Karataş: 1961’de Uşak Banaz’da doğdu. Çocukluk ve gençlik yıllarını burada geçirdi. Bir süre 12 Eylül zindanlarını tanıması sonraki yaşamını derinden etkiledi. Fransa’da yedi yıl zorunlu yurtdışı deneyiminin ardından İzmir’e yerleşti. Evli ve iki çocuk babasıdır. Yazmaya Tüm Emekliler Sendikası Bornova şubesinde oluşturulan okuma ve yazma atölyesin e başladı. Bu atölyenin ortak çalışması olarak basılmış “Ezilmiş Üzüm Tadında Öyküler” ve çocuklara yönelik “Çocukça Öyküler” adlı iki kitapta öyküleri basıldı. Atölyenin çıkardığı fanzinlerde öykü, röportaj, gezi yazısı, deneme ve şiirleriyle yer aldı. Yeşil Sol Gündem, Edebiyat Nöbeti, Yeşil Banaz, Evimiz Bornova gibi dergi ve yerel gazeteler ile internetten yayın yapan bazı medya organlarında araştırma ve çevre konulu yazıları yayınlanmaktadır.

1 YORUM

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here