Ana Sayfa Makale Memleketten Zaytung Manzaraları – Hakan Aytaç

Memleketten Zaytung Manzaraları – Hakan Aytaç

0
Memleketten Zaytung Manzaraları – Hakan Aytaç
Hakan Aytaç

Anormal günlerden geçiyoruz. Sadece biz değil, tüm dünya öyle. Fakat anormalin de anormali
olurmuş, o da kendi şahsına münhasır halini her fırsatta gösteren ülkemize nasip oldu.
Soğuk kış günlerinde teması ve virüsün bulaşmasını maksimum düzeye çıkardık, şimdi güzelim bahar
havasında evlere tıkılmış vaziyetteyiz. Gerçi tam kapanma var ama ben hariç, sen hariç, o hariç.
Haliyle İstanbul’da 10 milyon kişi yine dışarıda, caddelerde trafik aynı şekilde devam ediyor, nasıl iş
anlamadık. Memlekette ne pahasına olursa olsun çalışmak zorunda olan bunca insanın olması neyle
açıklanabilir? Yeni genelgeye göre görev belgesi olmayanlar dışarı çıkamayacak. Peki rekor düzeyde
olan sigortasız, güvencesiz, kayıt dışı çalışanlar çevirmeye takılırsa ne anlatacak? Çalışıyor ama
ispatlayamayacak, söylerse zaten canına minnet çalıştıran şirketini şikâyet etmiş olacak ve hemen
kapının önüne konacak. Söylemese zaten kazandığı üç kuruşu da cezaya verecek, işe gitmezse eve
ekmek götüremeyecek. Zor!

Fotoğraf Anka


Vatandaşın sağlığı her şeyin üstünde tutan hükümetimiz yurtdışından gelecek turistlere PCR testi
şartını kaldırmış. “Gel, ne olursan ol yine gel” felsefesiyle harmanlanmışız sonuçta. “Sen Covidlisin,
sen gelme,” diyecek halimiz yok ya! Şimdi turistler deniz, kum, güneş keyfini doyasıya yaşıyorlar, hem
de her daim kalabalık olan bölgelerdeki insansızlığın, ıssızlığın ortasında. Biz de pencereden
burnumuzun direği sızlaya sızlaya onları izliyoruz. Bu ülkede vatandaş olmak zor zanaat, vesselam…
Datça’da bir vatandaş, denize girenleri görünce, o da cumburlop atlamış denize. “Dur bakalım sen TC
vatandaşısın, sana yasak” diye cezayı kesmişler. Yok canım, vallahi Zaytung haberi değil, gerçek. Artık
ajanslara düşen haberleri de Zaytung mu gerçek mi pek kestiremez olduk ya, neyse. Ceza yiyen
vatandaş, “Onlar girebiliyor da neden ben giremiyorum?” diye sormuş, polisler de kendilerine böyle
emir verildiğini söylemişler. “Onun dövizi var, memlekete para bırakacak. Covid mi önemli, döviz
mi?” dememişlerdir, sanmıyorum! “Ne olursan ol gel, dövizin varsa koşarak gel!”
Yazar Başar Başaran da konuyu tek cümleyle özetleyen şöyle bir tweet attı. Ayakta alkışladım:
“Çocuğun topu denize kaçtı, çıkarmaya İngiliz arıyorum.”

Fotoğraf ANKA


Covid ve para demişken, dünyanın acımasız, kapitalizmin ahlaksız yüzünü virüs sürecinde de iyice
gördük. Bazı ülkeler parayı bastırıp nüfuslarının çok üstünde aşı tedarik ederlerken bazılarında tek bir
doz bile uygulanamadı hala! Hatta ‘Süper güç’ler elde aşı vuracak adam bekliyor. ABD’de aşı olmaları
için yurttaşlarına teşvik üstüne teşvik veriliyor. Nakit para, hediye çekleri hatta bazı eyaletlerde 50’lik
bira ikramları bile var! Bizde de içki satışı yasak. Yasak ama tekel bize hediye etse, biz de hediyesine
karşılık jest amaçlı bahşiş kutusuna para bıraksak… O da mı olmuyor, peki!
Fakat kızmayın. Hükümetimiz sanıyorum alkolü alınca sokağa çıkma yasağını unutmayalım veya
alkolün verdiği rahatlıkla nihayet isyan edip dışarı fırlamayalım diye düşünmüş bunu. Aklına başka bir
cin fikir gelen varsa beri gelsin. Bizdeki aşı durumu ne diye sorarsanız, yapılan açıklamalar, “Anlaştık,
anlaşacağız, imza aşamasında, kalemin ucu bitmiş…” şeklinde. “30 milyon, 50 milyon, yok mu
arttıran?” Az daha sıkın dişinizi, ölmez sağ kalırsak salgın bitince herkese yetecek kadar aşımız olacak
sanıyorum!
Bir de maaşı, geliri, varı yoğu tükenenlere verilen destek meselesi var. Amerika’da Work&Travel
öğrencilerine bile 1200 dolar destek verildiğini duyduk. Bizde de Kuşadası’nda restoran işleten

vatandaş ‘Ciro Kaybı Desteği’ne başvurmuş ve hesabına 4 lira 63 kuruş hibe yattığını görmüş. Öpüp
de başına koysun, bunu da bulamayanlar var! Ayrıca 10 yıl sonra bu hibe “4 bin TL” olarak geri
istenmezse iyidir!
Meseleyle alay ediyoruz ama gerçekten çok zor durumda olan insanlar var. Geçtiğimiz hafta İzmir’de
kıraathane, Mersin’de kokoreç dükkânı işleten iki vatandaş intihar etti. İşyeri kirasını ve banka
borçlarını ödeyemeyen kıraathane sahibi arkasında, “Artık dayanacak gücüm kalmadı,” notu
bırakırken, kokoreççi yakın zamanda arabasını satmış ama yine de çaresiz kalmış. Şöyle sitem etmiş
sosyal medyadan: “Ben ölünce mezara mı geleceksiniz? Kaç gündür siftah etmeden dükkânı
kapatıyorum. Oğlum bitmiş, beni affet…”
Sıradan vatandaşın durumu buyken elektrik şirketlerini kurtarmak devletimizin aklına gelmiş. 46
şirkete tam 2.6 milyar TL ödenmesi planlanıyor. Bedeli de vatandaşın faturasına yansıtılacak. Halbuki
herkes fatura borçlarının ertelenmesini bekliyordu. Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan
olmak deyimi bundan daha iyi anlatılabilir mi?
Sorsan anayasaya göre herkes eşit ama bazıları daha fazla eşit!. Down sendromlu oğlunu kimsenin
olmadığı parkta oyalamak isteyen anneye hakaretler yağdırıyoruz ama kapama öncesi Bodrum’a akın
eden insanları nedense hiçbirimiz garipsemedik. Henüz planlama yapmayanlar da “En kötü ihtimalle
Türkiye’de” geçirecek süreci. Öncelikli olarak aşılanması gerekenler varken biz futbolcuları araya
sıkıştırdık, hamdolsun. Brezilya’da bizdeki Gezi Parkı eylemleri sırasında patlayan isyanlardaki bir
pankart geliyor aklıma sık sık. “Bir öğretmen Neymar’dan daha değerlidir!” Değilmiş meğer. Öyle
olmalıdır diyelim en azından.
Memleket iyice Zaytung havasına girmişken, pandemi sürecinde vatandaşına en az destek veren
ülkelerden biri olduğumuz ortaya çıktı. Bir de çıkıp “Süreci en iyi yöneten ülkelerden biriyiz,”
demiyorlar mı? İnsanın çıldırası geliyor. Bari bizi aptal yerine koymayın ey efendiler, çok rica
ediyoruz. Her şeye tamam, bari bunu reva görmeyin bize!

Hakan Aytaç;
1989 yılında İstanbul’da doğdu. Aslen Trabzonludur. İstanbul
Ticaret Üniversitesi’nde Bankacılık ve Finans bölümünü
bitirdi, Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı.
“Yaratıcı Yazarlık Yöntemleri” üzerine eğitim aldı. Çeşitli
gazete, dergi ve internet sitelerinde yazarlık ve editörlük
yaptı. Levent Kırca’nın “Olacak O Kadar” programının skeç
yazarları arasında yer aldı. Kent insanı ve kent yaşamı
konularındaki yazılarıyla ödüller aldı. 2018 yılında yayımlanan
“Tılsım: İstanbul” isimli bir romanı bulunmaktadır. Halen
çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayımlanmakta olup
hikâye, roman çalışmalarına devam etmektedir. Cafe-
restoran işletmeciliği yapmaktadır. Evli ve ikiz çocuk
babasıdır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here