ETELGRAF HABER-
Netflix’in Güney Kore yapımı dizisi “Squid Game” 90’dan fazla ülkede zirvede yer alıyor. Buradaki “hayat memat” oyunu, kan banyosunu renkli ambalajlı şekerleme gibi sunmanın ötesinde, sosyal bir olguyu gündeme taşıyor.
Çok yoksul ve çok zengin insanlar, önemli bir ortak noktada buluşuyor: Hayat onlar için hiç de eğlenceli değil! En azından Netflix’in rekorlar kıran dizisi “Squid Game” bu temel düşünceden hareket ediyor. Türkçeye “Kalamar Oyunu” olarak çevrilebilecek Güney Kore yapımı bu dizide, kimileri kendileri ve ailelerinin en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak kadar çaresiz durumdayken, bazıları ise bolluktan adeta sıkılıyor. Dizi, işte bu iki grubu bir araya getiriyor.
Gırtlağına kadar borca batmış ve İngilizce tabirle “loser” olarak adlandırılan yüzlerce “kaybedenin” verdiği ölüm-kalım mücadelesi, kendilerini VIP (Very Important Person/Çok Önemli Kişi) olarak tanımlayan bir grup zengin insan tarafından büyük bir keyifle izleniyor; hatta kimin kazanacağına dair bahse bile giriliyor. Toplam altı etaptan oluşan Squid Game’de her bir oyunda başarısız olanlar ise “diskalifiye olduğu” adı altında hunharca öldürülüyor. Sonunda hayatta kalmayı başaran kişi ise 45 milyar Güney Kore Wonu (33 milyon Euro/350 milyon TL) tutarındaki büyük ödülü almaya hak kazanıyor.
İzlenme oranları bakımından Netflix tarihinin tartışmasız en başarılı dizisinde oynanan ölüm oyunları ise görünüşte hayli “masum” olan çocuk oyunlarını esas alıyor. Örneğin trafik ışıklarından ilham alınan “kırmızı ışık, yeşil ışık” oyununda, devasa bir kukla bebek, bu iki rengi sürekli tekrar ederken, katılımcılar da hedefe ulaşmak için var güçleriyle koşuyor. Ancak kukla birden susunca herkes durmak zorunda. Bu esnada küçük bir kıpırdama dahi “yanma sebebi” sayılıyor ve oyuncu makineli tüfeklerle vurularak anında infaz ediliyor. Oyun sonunda hayatta kalanlar ise bir sonraki etaba geçmeye hak kazanıyor. Şeker kalıbı, halat çekme, misket, camdan köprü ve diziye adını veren kalamar gibi isimleri olan diğer etap oyunlarında da aynı mantık işliyor: Kaybeden, bedelini canıyla ödüyor!
Acımasız ve dayanılmaz
Olaylar ve özellikle infaz sahneleri o kadar hunharca ki, diziyi izlemeye başlayan pek çok insan, bu denli yüksek şiddet dozuna dayanamayıp izlemeyi bırakmak zorunda kalmış. Buna rağmen Squid Games, bir ayda dünya çapında 111 milyondan fazla izleyiciye ulaşarak, online film ve dizi platformu Netflix tarihinin tüm rekorlarını alt-üst etmeyi başardı.
Peki böylesine aşırı şiddet içerikli bir proje, kimin ve neden aklına geldi? Dizi, Güney Koreli yönetmen ve senarist Hwang Dong-hyuk imzasını taşıyor. Aslında hikâye 2008’den beri hazır bekliyordu ancak hiç bir yapımcı şirket ve dijital platform, bu projeyle ilgilenmedi. Potansiyel yatırımcılar, aşırı şiddet içerikli temayı pek ilginç ve gerçekçi bulmadıkları için dizinin ilgi görmeyeceğini ve dolayısıyla yatırımın zararla sonuçlanacağını düşünüyordu. Çaldığı tüm kapılar yüzüne kapanınca, Hwang Dong-hyuk, aç kalmamak için dizüstü bilgisayarını bile satmak zorunda kaldı.
Ancak tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi süreciyle birlikte her şey bir anda değişti. Zengin ve yoksul arasında giderek büyüyen uçurum, korona salgınıyla birlikte iyice belirgin hale geldi. Hwang, bu durumu şöyle açıklıyor: “Dünya değişti. On yıl öncekiyle karşılaştırıldığında gelinen nokta, hikâyeyi günümüzdeki insanlar için çok daha gerçekçi hale getirdi.”
Toplumun aynası
2020’de yılında film dünyasında bir “ilk” yaşandı ve “En İyi Film” Oscar’ını, Güney Kore yapımı “Parazit” kazandı. Bu filmde de Kore’nin toplumsal yapısı ana temayı oluşturuyordu. Elde edilen bu büyük başarıyla birlikte Güney Kore’nin sosyal ve kültürel hayatına olan uluslararası ilgi de arttı. Kuşkusuz Squid Game’in başarısında, bu da önemli faktörlerden biri oldu.
Hür Berlin Üniversitesi ve Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’nde film ve medya bilimcisi olan Dr. Sulgi Lie, Kore sinemasında özellikle retrospektif (geçmişe odaklanma) konusunda bilimsel çalışmalar yapıyor. Lie, dizinin Güney Kore’deki sosyal sorunları alışılmadık bir şekilde tüm çıplaklığıyla gösterdiğini düşünüyor: “İstihdam alanları azaltılıyor, yabancı işçiler sömürülüyor ve hakları büyük oranda gasp ediliyor, hiyerarşik düzenin ağırlığı giderek daha yoğun şekilde etkisini gösteriyor. Korona krizi sürecinde herhangi bir sosyal güvenceden mahrum olan ve toplum dışına itilen insanlar arasında intihar vakaları artış gösterdi. Küresel çaptaki genel toplumsal eğilim, Güney Kore’de daha yoğun şekilde yaşanıyor.”
Nitekim dizide, ölüm oyununa katılanların da toplumun farklı katmanlarına mensup olduğu görülüyor: Otomobil endüstrisindeki işini kaybeden bir firma çalışanından, uzun süredir maaşını almayan ve sosyal haklardan mahrum olan bir Pakistanlı işçiye, bir zamanların elit öğrencisi olan ve yasadışı borsa işlemleriyle vurgun yapmaya çalışırken zimmetine geçirdiği tüm parayı batıran bir finans danışmanından, Kuzey Kore’den kaçan bir kadına, hatalı tedavi uyguladığı için itibar kaybeden ve karanlık işlere bulaşan bir doktordan, yer altı dünyasını çarpmak isterken çarpılan gangstere, beyninde tümör olan ve sayılı günleri kalan yaşlı bir adamdan erken yaşta kanunsuz işlere bulaşmış yapayalnız bir genç kıza… Hiçbirinin “dışarıda” var olma şansı yok; çünkü toplum, kaybedenlere acımasızca davranıyor.
Bu yüzden oyunun ilk etabında hayatta kalan herkes, gönüllü olarak bir sonraki aşamaya devam ediyor. Çünkü onlara göre; “İki cehennem var: Biri ahiretteki Cehennem, diğeri de dışarıdaki acı gerçekler. İşte bu dünyadaki acı gerçekler Cehennemi, çok daha beter!
Acımasız olan sadece şiddet sahneleri değil…
“Squid Game” aşırı şiddet sahneleri nedeniyle yoğun şekilde eleştiriliyor. Ancak bu, popüler filmlerde veya dizilerde yeni bir şey değil. Örneğin senaryosunu Quentin Tarantino’nun yazdığı 1996 yapımı “From Dusk Till Dawn” (Gün Batımından Şafağa) adlı filmde, kan adeta oluk oluk akıyordu. Ödüle doymayan 2011-2019 yılları arasında tüm dünyada geniş bir hayran kitlesi kazanan fenomen dizi “Game of Thrones” (Taht Oyunları) da aşırı şiddet içerikliydi.
Lie’ye göre dizinin en acımasız yanı, kum havuzu ya da tırmanma çiti gibi basit çocuk oyun alanlarının, aniden kanlı katliamların yapıldığı bir arenaya dönüşmesi. Aynı durum, oyun türleri için de söz konusu: “Dizideki oyunların, misket ya da halat çekme gibi geleneksel çocuk oyunlarına dayanması, basit ama son derece etkili bir yöntem. Şiddet tam da böyle bir ortamda tırmanıyor. Yani asıl ilginç olan, şiddetin kendisi değil, oyun ve şiddet arasında oluşan yüksek gerilim.”
Film ve medya bilimci Dr. Sulgi Lie, Squid Game dizisinin özellikle gençler tarafından büyük ilgi görmesini ise şöyle yorumluyor: “Birçok şey bilgisayar oyunlarını anımsatıyor. Örneğin sık sık ölüler sayılıyor ya da bir seviye başarıyla tamamlandıktan sonra bir üst seviyeye geçiliyor.”
Şaşırtıcı zikzaklar
Sıkı müdavimler, genelde birkaç bölüm sonra bir dizinin mantığını çözüp, ileriki bölümlerde neler olabileceğini kolayca tahmin edebilir. Ancak Squid Game’de bunu yapmak o kadar da kolay değil. Zira senarist Hwang Dong-hyuk, her zaman yeni sürprizler sunuyor. İzleyiciler, senaryoda temel bir örgü bulmakta zorlanıyor ve hiçbir karakterle özdeşleşemiyor. Her etapta yeni ekipler kuruluyor. Bazı oyunlarda bir arada kalmak zorunda olanlar, bir başka oyunda birbirine rakip olabiliyor. Burada kimse güvende değil: En güçlü katılımcı, birdenbire en zayıf halkaya dönüşebiliyor.
Hikâyenin bu denli keskin bir şekilde anlatılması, Güney Kore’nin kültürel ve siyasi geçmişiyle de yakından ilgili. Kore’de gelenek ve modernite arasında birçok çelişkinin olduğunu ve tüm bu tezatların, varlıklarını aynı anda sürdürdüğünü ifade eden Sulgi Lie, sözlerini şöyle noktalıyor: “Bu farklı çatışma alanları, film ve diziler için de çok ilginç malzemeler sunuyor. Bu yüzden hikâyeler daha radikal bir şekilde anlatılıyor. Çünkü toplumda sürekli bir gerginlik mevcut.”
© Deutsche Welle Türkçe
Silke Wünsch