dehir 1. dünyâ (bkz: âlem, cihan). 2. Zaman, devir. (Osmanlıca-Türkçe Lûgat, Ferit Develioğlu)
Klasik şiirimizde bu sözcüğe “dehr-i âşub” (dünyayı karıştıran, kargaşalıklara yol açan güzel) tamlamasında rastlarız:
“Bu göz ü kaş u gamze vü hâl ü hat ile yâr
Aşub-ı dehr ü fîtne-i devr-i kamer geçer” (Bakî)
(Bu göz ile kaş ve gamze ve ayva tüyleri ve ben ile sevgili; kargaşalı dünya
ve ay devri fitnesini geçer.)
Bakî bir başka gazelinde sözcüğü bu kez “dehr-i bî-direng” (kararsız dünya) tamlamasıyla kullanır:
“Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm ü neng
Tâ key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng” (Bakî)
(Ey şöhret edinme ve ayıplanma derdinin tuzağına ayağını kaptıran! / Bu fâni, kararsız dünyanın meşgale ve hevesi daha ne kadar sürecek?)
Bu sözcüğe bu satırların yazarı ilk kez bir ders kitabında rastlar. Ziya Paşa’nın İslam dünyası ile Batı dünyasını karşılaştırdığı “gördüm” redifli meşhur gazelinde:
“Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm
Bulundum ben dahi dar-üş-şifa-yı Bab-ı Âli’de
Felatun’u beğenmez anda çok divaneler gördüm
Huzur-ı gûşe-yi meyhaneyi ben görmedim gitti
Ne meclisler ne sahbâlar ne işrethaneler gördüm
Cihan namındaki bir maktel-i âma yolum düştü
Hükümet derler anda bir nice salhaneler gördüm
Ziya değmez humarı keyfine meyhane-i dehrin
Bu işretgehte ben çok durmadım ammâ neler gördüm” (Ziya Paşa)
(Gezdiğim Batı ülkelerinde bayındır kentler, güzel yapılar gördüm. Dolaştığımız bütün Müslüman memleketlerini baştanbaşa yıkık, yoksul, geri kalmış gördüm.
Hükümet merkezi denen tımarhanede çalıştığım zamanlarda Filozof Eflatun’u beğenmeyen nice deliler gördüm.
Çeşitli meyhanelerde nice içki meclisinin şaraplarından tattımsa da meyhane köşesinin dirliğini bulamadım gitti.
İnsanların topluca öldürüldüğü dünyada bütün hükümetlerin bir çeşit kesimhane görevi üstlendiklerini gördüm.
Dünya meyhanesinin insana sonradan gelme baş ağrısı, içilen içkilerin sağladığı zevkten daha acı. Aslında yaşamanın sıkıntılarının, sevincinden daha çok olduğunu böylece anladım.)
Ziya Paşa’nın yine çok bilinen bir başka yapıtı Terkîb-i Bend’de de geçmektedir dehir sözcüğü:
“Dehrin ne safâ var acaba sîm üzerinde
İnsan bırağur hepsini hîn-i seferinde” (Terkîb-i Bend, Ziya Paşa)
(Dünyanın altınında, gümüşünde acaba ne güzellik var, / İnsan hepsini bırakır son seferinde.)
Dehir, kimilerine cefa çektirir, kimilerine sefa sürdürür. Attila İlhan, Lili Marlen Türküsü’nde cefayı çekenlerin sefasını sürme umudunu hissettirir. Lili ve Marlen Birinci Dünya Savaşı yıllarında askere alınan öğretmen Hans Leip’in yaşamındaki iki önemli kadındır. Cephede onların özlemiyle tutuşurken Lambanın Altındaki Kız şiirini yazar.
“Kışlanın önünde büyük bir kapı var
Kapının önünde bir fener yanar
O fenerin önünde bir buluşalım her ikimiz
Lili Lili Marlin Lili Lili Marlin
Fener seni tanırım selvi boyundan
Bana göz kırparsın taa uzaklardan
O fenerin önünde bir buluşalım her ikimiz
Lili Lili Marlin Lili Lili Marlin
Bombalar uçaklar şimdi nerede
Sevgilim acaba hangi siperde
O fenerin önünde bir buluşalım her ikimiz
Lili Lili Marlin Lili Lili Marlin” (Lambanın Altındaki Kız, Hans Leip)
Şiir, yıllar sonra İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya için propaganda marşları yazan Norbert Arnold Wilhelm Richard Schultze tarafından bestelenir ve ilk olarak 1939 yılında Lale Andersen tarafından okunur. Aynı yıl Marlene Deitrich şarkıyı okuyunca çok popüler olur ve 1941’de Almanya’nın Yugoslavya’yı işgal etmesi üzerine Belgrad radyosundan her akşam saat 21.55’te Alman cephelerine yayın yapılarak askerlere moral vermek amacıyla okunur. Şarkı başladığında savaş geçici bir süre durur ve bitince yeniden başlar. Şarkı, bir Nazi propaganda marşı olsa da diğer cephedeki askerler de radyonun sesini açmalarını isterler. Şarkı, yıllar içinde kırkın üzerinde dile çevrilerek okunur. Ülkemizde de Attila İlhan Lili Marlen Türküsü’nü yazar ve bu şiir de Ahmet Kaya tarafından bestelenir. Böylelikle Lili ve Marlen’in varlığı Türkçede de umudu büyütür.
LİLİ MARLEN TÜRKÜSÜ
Akşam olur mektuplar hasretlik söyler
Zagrep radyosunda Lili Marlen türküsü
Siperden sipere ateş tokuşturanlar
Karanlıkta dem çeken ishak kuşu
Bu civarlarda benim bir cennet mekanım olacak
Aslan sıfatlı Johnny hisar boylu silahşör
Arkasında Mısır El Kahire
Ehramlar, cana can katan Nil, cüzamlı dilenci, trahomlu insan
Sağında mavi gözlü dilber Akdeniz
Solunda çöl ve balta girmemiş orman
Biz dünyalılar yemin içtik, imanımız var
Hürriyet için hürriyet aşkına
Savulacak dönem, savulacak düşman
Dehrin cefasını çektik, sefasını süreceğiz
Biz sudanlılar kıbleye karşı namaza duranlar
Aragon’dan bıçak gibi çekilmiş yedi misra
Sidney’den bir muhalif ruzgar
Akşam olur mektuplar hasretlik söyler
Zagrep radyosunda Lili Marlen türküsü
Dost ağlar karanfilim dost ağlar
Marş söylemeden ölmek bize yakışmaz
Ve biz gene yıldızlara bakarız
Ve yine yıldızlar bize bakar
Duadır güneş baht olasın civan oğlum
Hürriyet için dipçik tutan el dert görmesin
ATTİLA İLHAN
Hakan Tuncal
Şiirli Kelimeler
