Ana Sayfa Manşet Halk hareketleri ve otoriterleşme: “Siyaset bulaşıcıdır”

Halk hareketleri ve otoriterleşme: “Siyaset bulaşıcıdır”

0
Halk hareketleri ve otoriterleşme: “Siyaset bulaşıcıdır”

”Ben bizi bekleyen geleceğin içinde sadece ayaklanmaların,protestoların artmasını değil aynı zamanda çok hızlı bir şekilde yasal zemine oturan, yani yasallaştırılan bir otoriter dalganın da gelmesini bekliyorum. Bence asıl konuşmamız gereken şey o.”

Arjantin, Ermenistan, Ekvador, Hindistan, Endonezya, İran, Irak, İsrail, Lübnan, Myanmar, Hollanda, Pakistan, Senegal, Sri Lanka, Sudan, Tayland, Tunus, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri…

İlk okuyuşta coğrafi ve siyasi olarak birbirine uzak olduğunu düşündüğümüz bu ülkelerin aslında hepimizin bildiği, bilmese de bir şekilde kulağına çalınan ortak bir noktası var: Aylardır süren protestolar.

İster hükümetlere yönelik yolsuzluk iddiaları olsun ister kürtaj hakkına getirilen kısıtlamalar, dünyanın dört bir yanında milyonlarca yurttaş ifade özgürlüklerini, toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarını kullanarak sokaklara çıkmaya, protesto gösterileri düzenlemeye devam ediyor.

Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Hasret Dikici Bilgin‘e göre, “Bu protestolar, şu anda birdenbire ortaya çıkan protestolar değil.” Aksine, aslında bugün gördüğümüz, “2000’lerin başından itibaren gelen dalganın giderek büyümesinden” ibaret.

Bu bağlamda özellikle pandemi dönemindeki “yanlış ekonomi politikalarına” atıfta bulunan Dikici Bilgin, “Bu pandemi ve benzeri faktörlerle oluşan ekonomik güçlük içerisinde eğer iktidarlar halkın tarafında politikalar geliştirselerdi belki böyle olmayabilirdi” diyor ve ekliyor:

“Zaten dünya çapında kendi içinde meşrulaştırılan baskıcı bir dalga var. Ve bunun içinde birtakım fırsat pencereleri yokluyorlar. Mesela, pandemi…”

Doç. Dr. Hasret Dikici Bilgin ile dünyadaki protestoları ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının durumunu konuştuk…

“Mücadele repertuarı”

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nın derlediği bilgilere göre, 22 Temmuz itibariyle farklı sebeplerden 19 ülkede protestolar sürüyor. Basından takip edebildiğimiz kadarıyla, Sri Lanka’dan ABD’ye toplumsal hareketlerde, özellikle siyasi, ekonomik ve yolsuzluk protestolarında bir artış varmış gibi görünüyor. Siz bu durumu nasıl değerlendirirsiniz? Sizce gerçekten algıladığımız gibi bir artış ya da bu yönde bir trend veya dalga var mı?

Benim bütüncül olarak bakışım şöyle: Bu protestolar, şu anda birden ortaya çıkan protestolar değil.

Biz buna “mücadele repertuarı” deriz. İnsanlar bir yerde ayaklanırlar. Destek almaya çalışırlar. Ama örgütlenemezler, örgütlenme kapasiteleri yetmez. O sönümlenir. Dolayısıyla, çok insan duymaz.

Ama bir yerde bir rejim değiştiğinde, buna yaslanarak bir askeri darbe olduğunda veya bunu bastırmak için iktidardan gelen ciddi, yeni bir baskı oluştuğunda insanlarda da şöyle bir algı oluyor: Her yerde protestolar arttı.

Protestolar önceki yıllara göre arttı mı? Ben bunları birer dalga olarak görme eğilimindeyim. Bence biz 2000’lerin başından itibaren gelen dalganın giderek büyüdüğünü görüyoruz.

“Siyaset bulaşıcıdır”

Dünyada farklı ülkelerde farklı hareketler olduğunu görüyoruz. Siz bu hareketlerin birbirini etkilediğini ya da tetiklediğini düşünüyor musunuz? Özellikle sosyal medya veya diğer iletişim olanaklarını düşünürsek sizce burada özellikle son yıllarda nasıl bir dinamik var?

Bu, protestocuların birbirinden haberdar olmasıdır. Biz, örneğin, derslerde toplumsal olaylardan bahsederken veya siyasi gelişmelerden bahsederken şöyle deriz: “Siyaset bulaşıcıdır.” Yani, bir yerde bir ayaklanma olduğunda bunu hem diğer halklar duyar, hem diğer iktidarlar duyar ve birbirlerini tetiklemeye başlarlar.

Sönümlendiği zaman o korku da gelir, insanlar sokaklardan geri kaçmaya da başlarlar. Ama bir yandan da birbirlerinden haberdar olduklarında, o isyanların dalgasının büyüdüğünü fark ettiklerinde örgütlenme, örgütlü hareketlere katılma eğilimi de artar.

Şu anda gördüğümüz ayaklanmalar birbirlerinden çok farklı görünüyor. Örneğin Myanmar’da ne var? Bir önceki iktidarı deviren bir askeri rejim var. O askeri rejimin baskıcı politikalarına karşı insanlar ayaklanıyorlar. Buna karşı hareket olarak hatta çok yakın zamanda dört kişi idam edildi Myanmar’da.

Hem yerel, hem küresel

Burada görünen şey şöyle: Sanki bizim coğrafyamızdan çok uzakta ve çok bağımsız bir şeymiş gibi görünüyorlar. Yani, bir askeri darbe oldu dünyanın bir ucunda ve insanlar buna ayaklanıyorlarmış gibi…

Ama baktığınız zaman bu ayaklanmalar çıkıyor. Tunus’ta da var. Tunus’ta da bir otoriterleşme eğilimi var. Güney Amerika’da da görüyoruz.

Yani, bütün ülkelere özgü etkenleri tabii ki göz ardı etmemek lazım ama neoliberalleşmenin yıkıcı etkilerinden tutun da yeniden yükselen aşırı sağcı dalganın iktidarları etkilemesine kadar bence bir küresel eğilimle de ilintili bu.

Artan gıda fiyatları ve bir türlü halkı korumaya yönelik politikalar geliştirilememiş olması, sonunda bu hareketlerin büyümesine neden olacaktır diye düşünüyorum.

Yanlış ekonomi politikaları

Bir yandan da son dönemde pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı ve beraberinde getirdiği bir dizi etmenin dünya çapında ekonomik zorluklara ve artan enflasyona sebep olduğunu görüyoruz. Siz bu ekonomik sebeplerin de bunda etkili olduğunu düşünüyor musunuz?

Tabii tabii, mutlaka. Yani, dalgalar halinde dememin nedeni o zaten. O yapılan neoliberal dönüşümlerin açların, yoksulların, dışlanmışların, ezilmişlerin sayısını arttıracağını teorik olarak da öngörmek mümkündü.

Ama şimdi o dalgaların üzerine bu gelişmeler binmeye başlıyor. İşte, pandemi bindi. Bir sürü insan işsiz kaldı. Üretim kısıtlanmaya başlandı. Fiyatlar artmaya başladı. Ve yanlış ekonomi politikaları…

Yanlış ekonomi politikasıyla şunu kastediyorum: Bu pandemi ve benzeri faktörlerle oluşan ekonomik güçlük içerisinde eğer iktidarlar halkın tarafında politikalar geliştirselerdi belki böyle olmayabilirdi. Ama ne yaptılar? Önce sermayeyi koruma, önce işvereni koruma… O yönde politikalar geliştirmeye başladılar.

Sonucunda şu anda ne görüyoruz? Hem pandemi döneminde bir türlü korunamamış halk kesimleri hem de ondan sonra artan gıda fiyatları, konut fiyatları, enflasyon, bunun altında ezilen ve hâlâ da beklediği desteği göremeyen halk kesimlerini görüyoruz.

Tunus’ta da mesela şu anki ayaklanmalar sadece anayasa ile ilgili değil. Sadece siyasi baskılarla ilgili değil… Altında yatan çok ciddi ekonomik sebepler var.

O halde, birden fazla saikin iç içe geçtiğini söyleyebiliriz...

Evet, yerelle küresel dinamiklerin etkileşimi içinde olduğu ama ekonomik sebepleri kesinlikle dışlayamayacağımız bir süreçten bahsediyoruz.

“Bahane” olarak pandemi

Peki, genel anlamda dünyadaki ifade özgürlüğünün, toplanma ve gösteri yapma hakkının durumunu ve özellikle hükümetlerin bu protestolara karşı tavrını nasıl değerlendirirsiniz?

Siz zaten Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nın raporundan bahsettiniz. Onun dışında araştırmalar da var. Örneğin “Demokrasinin Türleri” (Varieties of Democracy) grubu var. Onlar da ortaya koyuyorlar. Başka, daha geniş kapsamlı araştırmalar da ortaya koyuyor:

Zaten dünya çapında kendi içinde meşrulaştırılan baskıcı bir dalga var. Ve bunun içinde birtakım fırsat pencereleri yokluyorlar. Mesela, pandemi… Demokrasinin Türleri grubunun bir tabiri var: “Pandemiye bağlı demokratik gerileme.” Bir hastalıktan dolayı demokratik gerileme olamaz tabii… 

Ama şöyle: Pandemi koşulları hükümetlere birtakım sınırlayıcı önlemler alma, politikalar geliştirme hakkı verdiği zaman bu şuna da dönüşüyor: “Ben bunu bahane ederim. Kamu sağlığını bahane ederim. Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma haklarını sınırlarım.” Ama nasıl sınırlarım? Benden yana olanların haklarını sınırlamam. Göçmenlerin, işçilerin, öğrencilerin ayaklanmalarında sınırlarım, onların gösteri haklarını sınırlarım. Göç bahane ediliyor; onunla gelen ciddi baskıcı politikalar var.

Yani, bunun bir kısmı meşrulaştırma şeklinde yeni yasalarla gösteriyor kendini. Bir kısmı da yapılan hak ihlallerine sırtını dönme, görmezden gelme şeklinde… “Ama şu anda olağanüstü koşullardayız” diye.

“Haklarda iyileşme yok, halk hareketleri artacak”

Bu söyledikleriniz aslında çok tanıdık geldi, özellikle protesto etme hakkının pandemi sebebiyle baskılanmasını Türkiye’de de son dönemde sık sık gördük…

Tabii tabii… Demek istediğim şey şu: Küresel ve ülkeye özgü dinamikler var ama ben küresel olarak şu anda baskın olan şeyin artık bunun mümkün olduğunu fark eden iktidarların pandemiden göçe kadar, doğal afetlere kadar, konut krizine kadar birtakım şeyleri bahane ederek otoriter politikalarını yürürlüğe koyduklarını düşünüyorum.

TIKLAYIN – “Türkiye, otokratikleşmeye en çok direnen ülkelerden biri”

Peki, sizce toplumsal hareketler ve protestolar açısından bizi nasıl bir gelecek bekliyor? Örneğin, siz bir artış öngörüyor musunuz?

Ben halk hareketlerinin artmasını bekliyorum. Neden bekliyorum? Birtakım öngörülebilir sebeplerden… Artan gıda fiyatları ve bir türlü halkı korumaya yönelik politikalar geliştirilememiş olması sonunda bu hareketlerin büyümesine neden olacaktır diye düşünüyorum.

Bir de tabii şu var: Bu ekonomik krizin içerisinde aynı zamanda son 20 yıl öncesiyle karşılaştırdığımızda azınlık haklarında dünyada bir iyileşme görmüyoruz. Çalışan haklarıyla ilgili bir iyileşme de görmüyoruz. Tam tersine, bir gerileme görüyoruz. Evet, eninde sonunda bunun yeni protestoları tetikleyeceğini öngörebiliriz diye düşünüyorum.

“Yasallaştırılan otoriter dalga”

Eklemek istediğiniz bir şey var mıdır?

Öncelikle bu konuya tekrar gündeme getirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Çünkü bu herkesin kafasında olan bir soru: “Dünya nereye gidiyor?”

Ben bizi bekleyen geleceğin içinde sadece ayaklanmaların, protestoların artmasını değil aynı zamanda çok hızlı bir şekilde yasal zemine oturan, yani yasallaştırılan bir otoriter dalganın da gelmesini bekliyorum. Bence asıl konuşmamız gereken şey o.

Artık anayasayı göz ardı eden otoriter rejimler, anayasayı delen rejimler, otoriter anayasaları, otoriter yasalarına yaslanarak ayrımcılık yapan, baskı kuran rejimler dönemine tekrar girdiğimizi düşünüyorum.

TIKLAYIN – Hem tanıdık hem yeni: Sinsi otoriterleşme

 (SD)

Selay Dalaklı

Mart 2018’den bu yana bianet İngilizce editörü. Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim bölümünden 2015 yılında mezun oldu. Yüksek lisansını Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve Berlin Humboldt Üniversitesi’nin birlikte yürüttüğü Türk-Alman Sosyal Bilimler Uluslararası Ortak Yüksek Lisans Programında tamamladı. 

Bianet

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here