Ana Sayfa Haberler “İnsan odaklı kalkınma”, gerçekten mi?- Mustafa Durmuş

“İnsan odaklı kalkınma”, gerçekten mi?- Mustafa Durmuş

0
“İnsan odaklı kalkınma”, gerçekten mi?- Mustafa Durmuş

Şu ana kadar siyasal iktidarın gerçekleri ters yüz edip, üstüne de cila çekip topluma sunma ve onu ikna etme konusundaki becerisi çok yüksek oldu. Bunun nemasını da son seçimlerde aldı.

İktidar bunu seçimler sonrasında yapılan ilk Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında da yaptı. Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı C. Yılmaz, bundan böyle iktidarın para, maliye politikaları ve yapısal reformlarla, enflasyonla mücadeleyi önceleyeceğini ve “insan odaklı” bir kalkınma stratejisini sürdüreceğini açıkladı. (1)

Elbette, ekonominin karşı karşıya olduğu çok ciddi bir döviz krizinin ve bunu öteleyebilmek için de iktidarın elinde sadece iki yeni figürün olduğunun farkında olan başta piyasalar başta olmak üzere tüm ekonomik aktörler bu açıklamadan gerçekte tatmin olmadılar.

Olmayan şeye nasıl devam edilir?

Ancak bu açıklama içinde yer alan “finansal istikrarın pekiştirilirken insan odaklı kalkınmanın sürdürüleceği” ifadesinin özellikle masaya yatırılması gerekiyor.

Çünkü bu açıklama, sanki “iktidar bloku şu ana kadar insan odaklı bir kalkınma uyguluyormuş ve bundan sonra da bunu sürdürecekmiş” gibi bir izlenim yarattı.

Bu yüzden de gerçekte bir insan odaklı kalkınma stratejisinin ve iktidarın sözünü ettiği insan odaklı bir kalkınmanın ne anlama geldiğini kısaca anlatmamızda fayda var.

İnsan odaklı kalkınma nedir?

Dünyada “insan odaklı bir sosyo ekonomik kalkınma” denildiğinde, merkezine insanı alan, onu koruyan ve güçlendiren, onun niteliği kadar yaşam standardını ve refah düzeyini de artırmayı amaçlayan bir strateji anlaşılır.

Öyle ki, böyle bir stratejiyi uyguluyorsanız, öncelikle insanınızı özgürleştireceksiniz.

Ayrıca insanınıza sağladığınız yaşanılabilir bir ücret ve diğer mali desteklerle, nitelikli ve ücretsiz kamusal eğitim ve sağlık,  sosyal güvenlik ve internet gibi kamusal hizmetlerle, onun demokratik hak ve özgürlüklerini, örgütlenme hakkını özgürce kullanabilmesine imkân tanıyarak, onun yaratıcı kapasitelerini ortaya çıkartmalısınız ve sürekli olarak da bu kapasiteleri geliştirmelisiniz.

Böyle bir strateji altında verimliliği de artacağından,  insan üretimden ve milli gelirden daha fazla ve daha adil bir pay alacaktır.

Kendisini daha mutlu hisseden böyle biri topluma daha fazla katkı sağlayacak, siyasetteki, sosyal hayattaki ve ekonomideki demokratik dönüşümlere aktif bir biçimde katkı verecektir.

Hangi insan?

İnsan derken kuşkusuz çocuklardan, gençlerden, yaşlılardan, erkek ve kadınlardan, farklı etnisitelere, kimlik ve inançlara mensup ama asıl olarak da çok büyük bir çoğunluğu işçi- emekçi sınıflardan gelen insanlarımızı kast ediyoruz.

O halde soralım:

Bu açıklamayı yapanlar son 21 yıldır insanımızı güçlendiren, böylece insan odaklı bir strateji uyguladılar mı ki bundan böyle de bu stratejiye devam edecekler?

Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve ekonomik haklar konusundaki çok büyük çaptaki aşınma ortada iken, bu söylem gerçek durumu yansıtmıyor, aksine gizlemeye hizmet ediyor.

İktidarın insan ve insan odaklı kalkınma anlayışı

İşin aslı AKP-MHP İktidar bloku insanımızı güçlendirmekten ziyade daha da zayıflattı, militarist, siyasal İslamcı, ötekileştirici ve kutuplaştırıcı sözler ve eylemlerle onları böldü ve böylece çaresizliğe, işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm etti.

Bugün ülkemizde her üç gençten ve her iki üniversite mezunundan biri işsiz. Bu sayı kadınlarda çok daha yüksek. Üniversitelerde yapılan eğitim, bırakın gençleri özgürleştirmeyi ve geliştirmeyi, onları daha da geriletiyor. Kaldı ki, işsiz gençlerin gelecek için artık hayal bile kuramadığı bir ülkede insan odaklı bir kalkınma nasıl gerçekleşebilir ki?

Çocuk yoksulluğunda OECD ülkeleri arasında en yüksek üçüncü ülke olduğumuz, okul yaşaındaki çocuklarımızın bir kısmının örgün eğitimin dışındaki kontrolsüz cemaat ve tarikatlarin ellerine bırakıldığı, örgün eğitimde olanlarınsa en son ÇEDES projesiyle imamlara teslim edildiği, dahası bu tarikatlar yüzünden son vaka olarak Şanlıurfa’da 12 yaşındaki Abdülbaki’nin canına kıydığı gerçeği (2) canımızı yakarken,  insan odaklı kalkınmadan söz edebilir miyiz?

Bu toplumun yarısını oluşturan ama çoğunluğu eve kapatılan, diğer yandan ev içi üretimleri üretimden sayılmayan, üstelik işyerlerinde ve evlerinde mobinge, tacizlere, tecavüze ve cinayetlere maruz bırakılan kadınlar söz konusu iken nasıl insan odaklı bir kalkınma gerçekleştirebiliriz?

On milyonlarca yaşlının ve 16 milyonu aşkın emeklinin açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edildiği, yaşlı insanlarımızın OECD ülkeleri yaşlıları arasında devletten en az mali yardım alan üçüncü ülke olduğu gerçeği ortadayken insan odaklı kalkınmadan söz edilebilir mi?

Tekçi bir rejim altında, gerçekte eşit yurttaş sayılmayan on milyonlarca Kürt ve Alevinin ötekileştirilip dışlandığı ve siyasal rant için ve korkunç bir emek sömürüsü gerçekleştirmek için kullanılan milyonlarca sığınmacının olduğu bir ortamda insan odaklı kalkınma nasıl sağlanabilir?

Son olarak, her gün iş cinayetlerine kurban giden, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından yetersiz hatta kötü koşullarda ve çok uzun saatler çalıştırılan, sendikalaşmasına, örgütlenmesine, hak aramasına izin verilmeyen, buna karşılık ücretleri açık sınırının dahi altında tutulan milyonlarca emekçi söz konusu iken gerçek anlamda bir insan odaklı kalkınma hayata geçirilebilir mi?

Özetle

İktidar blokunun ve ardındaki sermaye çevrelerinin insandan kastı, ucuz, örgütsüz, aşırı sömürüye sessiz kalan, milliyetçi ve dini duyguları sömürülerek sınıf bilinci köreltilmiş, hiçbir şeye itiraz etmeyen, sahip olduklarına şükretmekle yetinen bir insandır.

Böyle bir insana dayalı kalkına stratejisi ise ucuz işgücü ile yapılan üretim, ihracat ve finansal ve inşaat-emlak rantlarına dayalı bir sermaye ve servet biriktirme stratejisidir. Bunun gerçek anlamda bir kalkınma ile ilgili yoktur.

Bu stratejinin karşısında bizim savunduğumuz kalkınma anlayışı ise; emperyalist sermaye hareketlerinden nemalanan değil, ona olan bağımlılığı ortadan kaldıran, emeğin haklarını koruyan ve onu güçlendiren, adaletli bir üretim ve bölüşümü amaçlayan, doğa ile uyumlu (doğa odaklı), kârı değil toplumsal ihtiyaçları önceleyen, kadını güçlendiren ve farklı halklar, etnisiteler ve kimlikler arasında eşitliği ve kardeşliği hedefleyen bir sosyo ekonomik kalkınmadır.

Dip notlar:

  • https://www.ntv.com.tr/ntvpara/bestepede-ekonomi-koordinasyon-kurulu-toplandi (15 Haziran 2023).
  • https://twitter.com/egitimsen/status/1668945662845628418https://www.birgun.net/haber/12-yasindaki-abdulbakinin-olumu-kacak-medresenin-fahri-imami-serbest-birakildi (17 Haziran 2023).
Öğretim üyesi, yazar Mustafa Durmuş, 10 Nisan 1956 yılında Gümüşhane’de dünyaya gelmiştir. 1981 yılında Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisine Bağlı Bankacılık ve Sigortacılık ve Yüksek Okulunda Asistan olarak göreve başlamış, aynı yıl Akademiye bağlı Maliye Fakültesinde Doktora Programına kabul edilerek bu programdan mezun olmuştur. 1989 yılında Gazi Üniversitesine Bağlı Sosyal Bilimler Enstitüsünde “İhracata Yönelik Sanayileşme ve Güney Kore Modeli” isimli tezini savunarak Maliye Doktoru unvanını almıştır. 1981-1991 yılları arasında İngiltere’de York Üniversitesinde İktisat ve İlgili Bilimler Bölümünde Araştırmacı Misafir Öğretim Görevlisi olarak bulunmuştur

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here