Makale Telgrafın Telleri

MAKAM- Attila Turnaoğlu

O’nun insanı nasıl gördüğü eskiden merak edilebilirdi. Hani henüz saçları dökülmemişken; dili kıvrak ve ateş yanarken; konuşmasındaki ilahi edanın varlığını birilerine hissettirirken; küller etrafa bedava saçılırken ve yutanların mürit olma sürecinde huşu içine girmelerinden duyduğu zevkin doruğa tırmandığı anlarda; önceleri gizlenirken, at arabasında söylediği mazlum sözlerin bir hukuk kitabesi haline geldiği günlerdeyken; bahçe parmaklıkları arkasından çektirdiği fotoğrafları yakınlarına ve müritlerine mahpushane günleri diye anlatırken…O şarkı söylerdi….eskidendi, çok eskiden.

“Ada sahillerinde bekliyorum” (hicaz), derken İstanbullulara seslendiğini sanırdınız, sanki özlem içinde ve Napolyon’un Elbe adasındaki mahpusundan ilham almıştır, Suat, Şadiye ile evlenmeyi bekler, (Şadiye zengin kızı, Surat fakir oğlan) ve Şadiye aileyi ikna edemeden kendini denize atar. Sevgisi için intihara kalkan adamdır. O da kendini muhabbet dolu birisi olarak anlatmış ve insanlara “beni şad edin” diyerek kasıtlı olarak inandırmıştır. Ancak hikayedeki gibi kendini denize atmamış, varlık üzerine varlık elde ederek müritlerince “Şad” edilmiştir.

“Erkilet güzeli bağlar bozuyor, Kirpikleri kalem olmuş yazıyor” (hicaz) diye seslenirken, aslen Kayseri yöresinden olmasa da, kendisini Anadolu’nun bağrından çıkmış bir bozucu olarak tarif edip sanki bereket dağıtıyor edasına kapılmış ve dağıttığı bereketlere karşı, “tek tek basaraktan gelin” diye müritlerinin eline sanki birer inci sıkıştırarak, kendisinin “en güzel bağcı” olarak seçilmesini talep etmiştir. Bu inci dağıtımı yıllardır sürmüş ve kendisine teveccüh devam etmiştir. Hayatında bir salkım üzüm suyu içmediğini kasıtlı olarak saklamış olup bu gerçek bilinmez iken, “en güzel üzüm suyu henüz içilmemiş olan” diyerek henüz zamanı gelmediğini ima etmiştir.

“Pencere açıldı Bilal Oğlan piştov patladı, Varın bakın kanlı da Bilal oğlan yine kimi hakladı” (hicaz) şarkısını dinlerken efkarlanarak Rumeli yöresine kızgınlığını önceleri saklamış ve o yöreye konserlere kasıtlı olarak gitmemiştir. Gitmediği gibi ayırdığı incilerin o bölgede dağıtılmasını istememiş ve sonucunda Edirne, Tekirdağ, Kırklareli’nde şarkıları dillenememiştir. Bu neden ile ihtiyacı olan meşhur “ciğerlerden” yiyememiş olup bunun biyolojik eksiklik olduğunu düşünerek doktorlara başvurmuştur.

“Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına, Ey ufuklar diyorum yolculuk var yarına, Ayrılık görünmüşken yar tutmuyor elimden, Misafirim bugün ben gurbet akşamlarına” (hicaz) Bu şarkı Onun en sevdiği güncel şarkıdır. Kendi bahtının Onu Hicaz yöresine bir rüzgar hızı ile göndereceğini gördüğünde bir yakarış içinde bir masumiyet, bir mahzuniyet kisvesi altında kasten büründüğü bu duruma en çok sitemi “yar tutmuyor elimden” diyerek geçmişte kol kola olan yakın müritleri ile dağıttığı incilere karşı artık basmayacak olan “yar’lara” göndermektedir. Arkasından yapılmasını beklediği o müthiş, milyonlarca TSM sevgililerinin uğurlamasının olmayacağını görmüştür.

“Anlatılmaz bin dert ile geçiyor çileli ömrüm”(hicaz), Eh artık giderayak bir ağıt yakması gerektiğini düşünerek, ömrünün çilelerini dile getirmeye çalışmış ve kasıtlı olarak bu dizeleri çıktığı son gece balkondan mahalleye seslenmiştir.

“Nereden sevdim o zâlim kadını, Bana zehr etti hayâtın tadını” (kürdilihicazkar) Söylediği şarkılarda her kelimenin üzerine basarak, hiçbir cümleyi yutmadan icra edebilmek her sanatçının harcı değildir. Onun harcı hiç olamadı. O hep cümleleri yuttu. Hele Kürdi makamlarını hiç anlamadı. “Dügah perdesinde karar kılan makamlardan olup dügah perdesindeki Kürdi dörtlüsüne neva perdesinde buselik beşlisinin eklenmesinden meydana gelen” Kürdi makamı çok incelik isteyen bir makam idi. Zalimlerin bir başka zalimi sevmiş olmasının doğal olması gereğini hele bu şarkıyı icra ederken hiç iyi ifade edememiş olup, bunu kasten yapmamıştır; doğası gereğidir.

“Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim” (kürdilihicazkar), şarkısını ise bahtının rüzgarının Onu Hicaza doğru yellerken ki dile getirdiği şarkıdır. Burada sevdiğinin kim olduğu tam anlaşılamamıştır. Kimilerine göre balkonundan oturduğu o güzel evi, kimilerine göre kendisini uzun zamandır alkışlayan mahallelileri, kimilerine göre ise “her şeyini uğruna verdiği ve şimdi boş yere olduğunu” idrak ettiği hocasına ettiği sitemi anlatmaktadır. Şan hocası, Hacı Arif Bey ise böyle eserleri hakkıyla söyleyebilmek için en azından bir gönül zenginliği olması gereğini dile getirmiştir. Bilindiği üzere Hacı Arif Bey Sultan Abdülmecit zamanında önce mabeyinci olmuş, sonra ise Harem-i Humayun’daki cariyelere meşk hocalığı yapmıştır.  Ancak bu esnada “Çeşmidilber” adındaki bir cariyeye aşık olunca onunla evlendirilip saraydan uzaklaştırılmıştır. O da Kürdilihicaz makamını bulunca bu makamın derin hisleri ve sevgisini sunabilme yetenekleri olanlar tarafından icra edilebileceğini vurgulamıştır.

“unutulmuş birer birer eski dostlar” (rast) şarkısı ise bir ileri tarihten bu günlere seslenilmiş bir karın ağrısı şarkısıdır. Hicaz macerasında bakıyorsun ki, paye verdiğin, makam verdiğin (en çok nihavent) sözlerini sen yazmasan da ezberinde yer kalmadığı için suflörlerin yardımı ile okuyabildiğin naameler sırasında salonları dolduranlardan       “ne bir selam ne bir haber…” diye yakınırsın. Ancak bakarsın ki, Hicaz diyar makamından uzak kalmak isteyen bazı yakınların ise başka türlere geçmişlerdir; örneğin “country” türüne merak salıp çok sevdikleri “California dreamin..” şarkısını çaktırmadan Nihavent dizilişine çevirmişlerdir.

Buna karşın ise değerli sanatçı “  senden uzak günlerim zindan oluyor”(rast) şarkısını söylemeye başlayıp “ gönül bahçemde yazık hayal gülüm soluyor” diye bitirirken, solan gülü takati kalmamış bir ışık verene bağlıyor. Zaten volfram teli gibi sağlam ancak belli bir ömrü olan kaynakların tükenmesinin doğal olduğu ve bu kaynakların ses tellerine iyi geleceği bilinen bir gerçektir.

Nihayet nihavent makamının kendisine iyi geleceğini düşünerek “ayrılmak ne kadar zor unutulmak çok acı” şarkısını artık geri kalan ömründe başyapıt olarak seslendirecektir.  Ancak suflörlerin dahi başta Fransa olmak üzere sufle yemeğe gitmeleri nedeni ile şarkının devamı gelemiyor. Ne var ki bu unutkanlık başlangıcı zaman ile “ dün gülen bakışların bugün heyhat! artık yabancı” deyişi ile artık sahnelerden yabancılaştığını belirtecektir.

“gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, yeryüzünde sizin kadar yalnızım” (nihavent) bu şarkıyı çok severdi. Kendisini bir yıldız olarak görmenin egosal sonuçları Onu bu coğrafyada yalnız bırakacaktı ki, bunu çoktan anlamıştı. Ancak bu yıldız gökyüzünde olmadığı için bir türlü kutsanmış tütsüler eşliğinde söylediği nihavent türküler Onu Üsküdardan ileri götürememişti. Setresi uzun ve çarıklı erkanın hürmetine erişmiş de olsa külliyelerde kendisinden icra edilmesi istenen nihaventlerin başında “kimseye etmem şikayet” geliyordu. Zira huzurda şikayet çok ayıplanacağı için bu ahir dünyada tattığı bütün zevklerden arınma gereği kaderine boyun eğmek zorunda olduğunu yola çıkmadan önce biliyordu.

“ yine bu yıl ada sensiz” (nihavent), şarkısının kendisi için yazıldığı düşüncesi ile adalıların dilde yalnız dolaşmamaları için, gittiği hicazdan bol sayıda insanı ikna ederek bu coğrafyaya sanki turistmiş gibi yollamış, ve dilden dile kendisi için konuşturarak, adalıların “ne zaman geleceksin, bu kaçıncı bahar” diye hep birlikte tempo tutmalarını dilemiştir.

“Tez geçse de her sevgide bin hatıra vardır, Sevda denilen şey yaşayan hâtıralardır” (hüseyni) şarkısına bayılır. Bunu bugünlerde artık dilden düşürmemektedir. Hani beraber yürüdük filan diyordu ya, yürünen yol da beraberlik filan yoktu, mürid-i korosu o şarkıyı söylerken, kendisi “tez geçsin şu beş-on ay da hatıraları teveccühvari yaşarım 2023 sonrası ne yol kalır ne beraberlik… “tez zamanda tasımı alır giderim” türküsünü tekrar meşhur edecek anlaşılan. Gelelim Hüseyin’e; kendisini ona benzetirdi, güzel yakışıklı gösterişli…e vallahi de öyle zaten…

En etkin makamlardan birisi ise “Uşşak” makamı idi. Bu makamı çok iyi bilirdi, hatta Bill Clinton Barack Obama ve ailelerinin ziyaretinde sahne almış ve sesi titremiştir. En içten şarkısını da o gece söylemiştir:

yalnız bırakıp gitme bu akşam yine erken

Öksüz sanırım kendimi ben sizsiz içerken

En neşeli demler bu gece sazla geçerken

Öksüz sanırım kendimi ben sizsiz içerken”

O taht kurduğunu düşünüyordu, gönüllerde olsa iyi idi ama neyse ki, evinin balkonuna yerleştirdiği iki tahterevallinin yan yana koyulması ile yapılmış sanat harikası kerevetinde otururken Uşşak makamını bu kadar iyi icra etmenin mutluluğu bir yandan güzel iken diğer yandan bir anda öksüz kalmanın acı duygusunu ta Hicazda hissetmeye başlamanın çok zor olacağını biliyordu.

Şarkı mı söylemek istiyorsunuz, dinleyin hangi şarkıyı seviyor ve söylemek istiyorsanız, Makamlara takılmayın, Anadolu’nun Anonim Türkülerinden başlayın, yürüyün gidin, yüreğiniz sizi götürecektir. Sazların becerikli olmasına dikkat edin, ara nağmeler, taksimler önemlidir, gezersiniz bir peşrevde otururken o Parkta ve sonra bir o sokak bir bu sokak, isimlerine bakarak, o sokakların… Kime ithaftır sokak adları? Her birisi bir bestekar, saymayalım şimdi eksik kalır dilimiz ayıp eder sözümüz….

Sözü bir Uşşak ile kapatalım.

Güfte: Bekir Sıtkı Erdoğan, Beste Selahattin İnal, Usul: Sofyan

“gurbetten gelmişim yorgunum hancı,

………………..

………………..

şu bizim hesabı gör yavaş yavaş”…

Her hesap görülür elbette, her makamın bir hesap usulü vardır. Hancılar da yöresine göre sayıları ve sazları değişen heyetleri ile (saz heyeti) sahneye bir kere çıkarlar, pir çıkarlar. Onlar çıkar hesabı yapmadan türküleri, şarkıları doğru söylerler.

Ancak darbukacılara dikkat, ellerinin darbeleri şarkıları çekilmez hale dönüştürebilir.

Saygılarımla

Attila Turnaoğlu –1953 yılında İstanbul’da doğan Turnaoğlu, Lise öğrenimini Kadıköy Maarif Koleji’ndetamamlamıştır. ODTÜ Endüstri Mühendisliği’nde yüksek öğrenimini tamamlayarak 1979 yılında iş hayatına atılmıştır.İş hayatında sırasıyla STFA Grubu’nun çeşitli şirketlerinde (1979 – 1994) Yöneticilik yapmıştır. Daha sonra İntermak grubunda Genel Koordinatör olarak görev aldıktan sonra 1995 – 2001 yılları arasında Transtürk Holding Aş – Israel Jv ortaklığı şirketlerinde Gübre, Fide üretim ve pazarlaması konularında görev almıştır. Daha sonra bir müddet müşavirlik yapmış olup, 2005 -2014 yıllarında Koca Grup bünyesinde Çeşitli Yurt Dışı Projeler Koordinatörü olarak Endüstriyel Tesisler, çeşitli alt yapı inşaat işleri faaliyetlerini yürütmüştür. Ardından Bionas Tarım LTD Şirketinde Genel Müdür olarak Rusya’da Organik Tarım üretimi ve Avrupa Birliği Ülkeleri, USA ve Kanada’ya satışlar gerçekleştirilmiştir.Orta öğreniminden beri müzikle uğraşmış, şarkı sözleri ve şarkılar üretmiştir. Şiire meraklı olup üniversite döneminden bu yana şiirler yazmaktadır. Bir dönem roman yazma konusuna da eğilmiş ancak yazdıkları basılmamıştır.YouTube kanalında şarkılar, şiir okumaları, video yapımları mevcut olup ileriye dönük Şiir kitabı basmayı amaçlamaktadır. Denenmemiş çalışmalara meraklı olup Foto-Şiir çalışmaları yürütmektedir. Yaşama ait kısa yazılar yazmaya da çalışmaktadır.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir