Onlarca yerde yangın var. Biri sönmeden diğeri başlıyor. Durdurulamayan bir ateşle adeta tüm ülke yanıyor. Aslında hayır, sadece yanmıyor; bir yanı ateşte kavrulurken başka bir yanı sularda boğuluyor. Yangın haberlerinin gölgesinde kalsa da Van ve çevresindeki sellerle de boğuluyoruz bir yandan.
Biz, doğal olarak kendi yanan canımıza odaklanmış durumdayız ama aslında dünyayı yakan daha büyük bir yangın var. Dünyada birçok yer de yanıyor.
İhmal, sabotaj, kuraklık gibi birçok neden konuşuluyor. Hepsi birden doğru olsa bile tamamından daha fazla can yakan en büyük doğru, yangınların ve diğer felaketlerin her geçen yıl öncekileri aratan derecede büyüdüğü gerçeği.
Yapılan açıklamalarda, başka ülkelerdeki yangınlar örnek gösteriliyor, bu facianın sadece bizim başımıza gelmediği söyleniyor. Ne yazık ki bu doğru. Bunu bilerek teselli olmamızı bekliyorlar ama asıl hepimizi kara kara düşündürecek şey tam da bu. Gezegen olarak her geçen yıl daha büyük yangınlarla, kuraklıkla, sellerle, çölleşmeyle karşılaşıyoruz. Uykumuzu asıl bunlar kaçırmalı.
Ağaçlandırma yaparak yanan ormanı rehabilite edeceklerini söyleyenler de çok. Ağaçlandırma yapmak elbette çok iyidir fakat böyle yaparak yanan ormanın yerine yenisini koymak mümkün değil. Orman, sadece ağaçlar topluluğu değil, zengin bir ekosistemdir. Orman ekosisteminde ağaçların yanı sıra hayvanlar, mikro organik canlılar, orman altı örtüsü, on binlerce yıldan beri o ekosistemle etkileşerek şekillenmiş bir toprak yapısı ve diğer fiziksel ortam unsurları da yer alır. Bir yangında bu unsurların tamamı tahrip olur. Ağaçlandırma yaparsak en iyi olasılıkla bu ekosistemin sadece bir unsurunu yerine koymuş olacağız. Ağaçlandırma yaparak orman ekosistemini yeniden elde edemeyiz, olsa olsa kendimize birkaç koruluk yapmış oluruz. Bu nedenle, ağaçlandırma yapmayı sorunun çaresi olarak gösterenler ya bu konunun cahilidir, ya da bilerek doğruyu söylemiyorlar.
Soruna doğru adı koyamazsak uygun çareyi bulmamız olanaksız olur. Sorun, son yıllarda artık adını daha çok duyar olduğumuz iklim krizi. Krize neden olan şey ise ‘büyüme’ ve ‘kalkınma’ odaklı kapitalizm.
Evet, iklim kendiliğinden de değişen doğal bir olgudur. Dünya iklimi hiçbir zaman sabit kalmamış, hep değişe gelmiştir. Değişim zaten doğanın kendi ruhunda olan bir şey. Örneğin dünya iklimi son 20 bin yılda 4 santigrat derece ısınmış. Oysa sanayi devriminden bu yana geçen son 150 yılda gerçekleşen ısınma ortalama olarak 1 santigrat derece. Yani doğanın kendi doğal döngüsü içinde 5 bin yılda gerçekleşmesi beklenen ısınma sadece 150 yılda gerçekleşmiş. İşte sorun tam da burada. Doğanın işleyişini allak bullak eden bir sistemden bahsediyoruz. Gelişen kapitalizmle birlikte dünyanın çehresi değişti. 1830 ile 1870 yılları arasındaki 40 yılda geçmiş 4 bin yıldakinden daha fazla endüstriyel ve teknolojik değişim yaşandı. Sanayide, doğadan elde edilenler (hava, su, toprak, ağaç vs) hep ucuz veya ücretsiz kaynaklar olarak görüldü. Doğanın hiç de sınırsız büyüklükte ve ucuz bir kaynak olmadığını artık çok iyi biliyoruz. Bu yaşadıklarımız, kapitalizmin bugüne kadar doğadan aldıklarının bize çıkan pahalı faturası.
Şimdiki yangınlar elbette söndürülecek ya da kendisi sönecek. Bundan kuşkum yok. O zaman bir anlığına hepimiz rahat nefes alacağız. Ama korkarım ki o nefes uzun süre kimseyi rahatlatmayacak. Ferahlığımız en çok bir sonraki yangına kadar sürecek.
Aslında sermaye grupları doğaya ne yaptıklarının farkında. Hem de emin olun bizden daha çok farkındalar. Volkswagen, Rockefeller, Ford, Fiat gibi büyük uluslararası sermaye kuruluşlarının finanse ettiği araştırma kurumu Roma Kulübü, 1972’de yayınladığı “Büyümenin Sınırları” adlı raporunda, mevcut ekonomik büyüme eğilimlerinin aynen sürmesi haline, insanlığın varlığını sürdürmesini sağlayabilecek maddi koşulların 2100 yılında tamamen yitirileceğini ön görmüş ve ilginçtir “sıfır büyüme” önermişti. Peki, aradan geçen 50 yıl içinde ne değişti? ‘Büyüme’ durdu mu? İklim değişikliği krize dönüşmeden engellenebildi mi? Doğal yaşam alanları korunabildi mi? Yüzümüzü daha iyi yaşanılır bir dünyaya doğru dönebildik mi? Hayır! Kapitalizm sürüyorken bu sorulara olumlu yanıt vermek olanaksız. Doğa ve kapitalizm bir arada yaşayamaz. Ya biri, ya öteki!
Her yıl açıklanan büyüme rakamları, aslında bilinen sona yaklaşma hızımızın büyüyen ivmesinden başka bir şey değil. Soruna yol açan sistemin kendisinden çare ummak, doğa katliamı üzerine kurulmuş bir sistemin içeriden onarılabileceğini sanmak aşırı iyimserlikten de öte bir şey olur.
Evet, bu yangınlar elbette sönecek, havalar soğuyacak, azalmış olsa da yağmurlar yeniden başlayacak, kış geldiğinde az da olsa yine kar yağacak. Bizler dayanışarak, yardımlaşarak, birbirimizin elinden tutarak, bugünkü yaralarımızın en azından bir kısmını mutlaka saracağız.
Peki, sonra ne yapacağız?