Haberler

TTB Pandemi Bültenlerinin 11’incisini yayımladı: “Kovid-19 bir işçi sınıfı hastalığıdır”

“Kovid-19 Bir İşçi Sınıfı Hastalığıdır” başlığı ile hazırlanan bültene ilişkin bilgi veren TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, İstanbul İSİG Meclisinin verilerine göre aşılama yaygınlaşmadan önce iş cinayetlerinde ölen işçilerin yarısının Kovid-19 nedeniyle olduğunu hatırlattı. İşçilerin alınmayan önlemlerle, korumasız olarak virüsün kucağına itildiğini belirten Fincancı, Kovid-19 nedenli ölümlerin iş cinayetlerini yaklaşık yüzde 30 artırdığını söyledi.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu tarafından haftalık hazırlanan ‘TTB Pandemi Bültenleri’nin 11’incisi ‘Kovid-19 Bir İşçi Sınıfı Hastalığıdır’ başlığıyla çevrimiçi olarak düzenlendi. Toplantıda konuşan TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, iktidarın salgını yönetemediğini, bunun yanı sıra yangınlar ve sellerle başa çıkma konusunda da yetersiz kaldığına dikkat çekti.

Evrensel’in haberine göre; Koronovirüs salgının hayatın ve işçi sağlığının başlıca gündemi haline geldiğine dikkat çeken Fincancı, çalışanların iş yerlerinde ve işe gelip giderken salgına karşı korumasız kaldığını söyledi.

“COVID-19 nedenli ölümler, İSİG Meclisi’nin ‘en az’ ibaresi ile kayıt altına alabildiği iş cinayetlerini yaklaşık yüzde 30 artırdı”

Salgının bütün aşamalarında her gün çalışmak zorunda olan milyonlarca işçi için pandemi öncesindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği politikasızlığının daha ağır biçimde ve sonuçlarla devam ettiğine dikkat çeken Fincancı İstanbul İSİG Meclisinin verilerine göre aşılama yaygınlaşmadan önce iş cinayetlerinde ölen işçilerin yarısının Kovid-19 nedeniyle olduğunu söyledi. Fincancı şöyle devam etti:

“Çalışma hayatı ‘her şey normalmiş gibi’ devam etti, ‘çarklar’ elzem/elzem olmayan işyerleri ayrımı yapılmadan ‘döndü’. Son kapanma döneminde e-devlet üzerinden 3 milyon 21 bin 778 Çalışma Muafiyet İzni Belgesi düzenlendi. COVID-19 nedenli ölümler, İSİG Meclisi’nin ‘en az’ ibaresi ile kayıt altına alabildiği iş cinayetlerini yaklaşık yüzde 30 artırdı. İSİG Meclisi’nin salgının birinci yılında COVID-19’dan hayatını kaybeden faal çalışanlara dair yayınladığı raporda yüzde 43 sağlık çalışanları, yüzde 36 ile ise ticaret, büro, eğitim, belediye işkolları gibi elzem işkollarında hayatını kaybedenler oldu.”

Sağlıkları ile işleri arasında tercih yapmaya zorlandılar

Pandeminin başlangıcından bugüne işyerlerinin açık tutulduğunu ve tüm alanlarda üretim faaliyetlerinin sürdüğünü belirten Fincancı, “Çalışanların büyük kısmı bu dönemi sağlığını evinde kalarak korumak gibi bir seçeneği olmadan, çalışarak, işyerlerinde çoğu zaman dip dibe, pandemi döneminde artırılmış işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri olmadan geçirmek zorunda kaldı. Sağlıkları ile işleri arasında tercih yapmaya zorlanarak çalıştıkları bu dönemde; DİSK’in kendi üyeleri arasındaki yaptığı bir anket çalışmasına göre; toplum ortalamasına göre üç kat daha fazla bu hastalığa yakalanan çalışanların, ulaşım koşulları da dahil olmak üzere bir bütün olarak çalışma faaliyetleri sırasında Kovid-19’a yakalanmaları durumunda tanı almaları iş kazası/meslek hastalığı olarak tanımlanması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

Başından beri salgınla mücadele toplumun sağlık gereklerine göre değil her türlü üretimin devamlılığını talep eden işverenlerin yönelimlerine uygun olarak yürütüldüğünü söyleyen Fincancı, çalışanlarda hastalık tespit edilmesi sonrası fabrika yönetimlerinin ‘kapalı devre çalışma sistemi’ adı altında 14 gün süreyle fabrikada tutulması kararını eleştirdi. Kararın hem insan haklarına ve Anayasa’ya hem de 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na aykırı olduğunu söyleyen Fincancı, “Devlet desteğini arkasına alan şirketlerin karşısında, işçileri savunmasız ve güçsüz bırakan uygulamalar yaygınlaşırken, sağlık ve çalışma mevzuatında olmayan bu uygulama ‘çalışma kampları’nı düşündürmektedir. Açıkça ‘işim mi, sağlığım mı’ ikileminde bırakılan çalışanların çaresizliğinin istismarı olmuştur” dedi.

Fincancı daha sonra çalışanlara yönelik hak ihlallerini sıraladı:

  • İşten çıkarma yasağı başlamadan önce kitlesel, haklar ödenmeden yapılan işten çıkarmalar,
  • İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini almadan, pandemi dönemindeki gerekli ek yatırımları yapmadan çalışmaya zorlama,
  • Vaka tespitine rağmen hastalık raporu almasını engelleyerek veya rapora rağmen çalışmaya zorlama,
    İşçiler arasında ayrımcılık yaparak (işçi sağlığı ve sair haklar alanında daha sesli savunanlardan seçmek üzere) ücretsiz izne zorlama,
  • Enfekte iş arkadaşlarının vardiyalarını da devralarak, hasta olmayan işçilerin sayısını aynı tutarak iş yoğunluğunu ve/veya çalışma saatlerini artırma,
  • Ekonomik kriz neden gösterilerek ücret gaspı, yan hak, ek gösterge kesintisi, toplu sözleşme haklarında kısıtlama, emekli olmaya zorlama,
  • Kayıtdışı, sigortasız çalıştırılan işçileri sokağa çıkma yasağında çalışmaya zorlanma,
    İşten atma yasağı döneminde, özellikle sendikalaşan, işçi sağlığı önlemleri başta olmak üzere haklarını talep edenleri Kod-29 tabir edilen “işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı hareket etmesi” diye özetlenebilecek “yargısız infaz” ve karalisteleme teşkil eden İş Kanunu 25/2 maddesine dayanarak işten çıkarma,
  • Farklı istihdam biçimleri arası işçi sağlığı önlemleri ve ödemelerde ayrımcılık,
  • Yemekhaneler kapatıldığı durumlarda, kötü ve kalitesiz yemeklere mahkûm bırakma,
  • Kanunen “tehlikeli işi reddetme” hakkı bile mevcut iken, işçi sağlığı alanındaki sorunlar başta olmak üzere çalışma koşullarının düzeltilmesi için örgütlenme hakkı kullanımlarında sendikalaşmanın işten çıkarmalarla engellenmesi yanı sıra,
  • Özellikle kapanma dönemleri ile işyerinde artan psikososyal risklere karşı herhangi bir önlem alınmadı. Bu dönemde “çalışma ve çalışamama” kaynaklı intiharlar belirgin bir sosyal gerçeklik olmaya devam etti.

Yapılması gerekenleri de sıralayan Fincancı şu noktalara dikkat çekti:

“Tüm hakları ödenerek elzem olmayan işyerlerinin kapalı tutulması, gene haklar saklı tutularak evden çalışmaya geçilmesinin sağlanması, özellikle aşılanmanın başlamadığı erken dönemde “tedbirler hiyerarşisinin” başında yer almaktaydı. Bugün ise işyerlerinde, Kovid-19’a ilişkin risk değerlendirilerek kabul edilebilir seviyelere düşürebilmek için tüm işçilerin ve diğer ilgili tarafların, ziyaretçilerin korunmasına yönelik işverenlerin “mühendislik ve idari” önlemleri (havalandırma, filtrasyon, her vardiya öncesi dezenfeksiyon, sosyal mesafe bariyerleri oluşturmak, güvenli ve mesafeli işyerine ulaşımı sağlamak…) oluşturulup uygulama yükümlülüğü taşımaktadır. Kişisel koruyucu donanımlarla korunma tedbirler hiyerarşisinin en altında yer almaktadır. Öncelikle; işin niteliğine bakılmaksızın bütün işyerlerinde ilgili rehberlerde tarif edilen önlemler alınmadıkça işçilerin çalışmaması sağlanmalıdır. Üretim süresinde, çalışanları ve ilgili bütün tarafları Kovid-19’dan korumak için etkili önlem alınmalı ve bu konuda yapılanlar görünür kılınmalıdır. Önlem olarak güvenli ulaşım, temas süresinin kısaltılması için 6 saatlik iş günü, dinlenme aralarının süresi ve sıklığının artırılması yanı sıra bu dönemde işten kaçınma hakkının tüm işçi sınıfı için geçerli olduğu da değerlendirilmelidir.”

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir