Victor Hugo ‘Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’ adlı eserinde aşkı, işkenceyi, ölümü ele alırken esas olarak idam cezasını önceler. 1829 yılında yayınlanan bu oyunun ilk baskısında yazar adı vermez, çünkü düşüncelerini henüz netleştirmemiştir, ancak 1832 yılındaki yeni baskısında asıl derdini daha kararlı bir şekilde ifade eder, ölüm cezasının kaldırılması için yazdığını belirtirken şöyle der:
“Bir İdam Mahkûmunun Son Günü, doğrudan ya da dolaylı olarak, ölüm cezasının kaldırılması için yapılan bir söylevden başka bir şey değildir. Yazarın yapmak niyetinde olduğu şey; çok az şeylerle uğraşsalar da gelecek kuşakların onun yapıtında görmelerini istediği şey; seçilmiş herhangi bir katil ya da bir suçlunun, her zaman için kolay ve geçici olacak özel bir savunmasını yapmak değildir. Bugünkü ve gelecekteki tüm suçlular için geçerli olan genel ve sürekli bir davanın savunulmasıdır. Masum ya da suçlu olsunlar, bütün olası sanıklar adına, bütün mahkeme salonlarında, bütün yargılayanların, bütün yargı organlarının önünde uğraşıyor, bunu ifade ediyor ve bunu yineliyor yazar.”
Victor Hugo, Greve Meydanı’ndan geçerken bir idama tanıklık ettikten sonra buradan aldığı esinle bu eserini yazar. Gördüğü sahneler iç burkucudur, giyotinin doğradığı kanlar içindeki insan parçalarını görmenin düşüncesi bile son derece iç karartıcıdır. Bu tanıklıktan sonra vicdanı hep rahatsız olur, izleyicileri kışkırtan boğuk sesleri unutamaz, her idam hükmünde içinde korkunç bir düşünce belirir, kafasının içini jandarmalar, cellâtlar ve çılgın kalabalıklar doldururken idam mahkûmunun son anlardaki ızdırabı gözünün önüne gelir.
“İşte şu anda ona günah çıkartıyorlar; işte şu anda saçlarını kesiyorlar onun; işte şu anda ellerini bağlıyorlar. Ondan, zavallı şairden, bu korkunç olay gerçekleşirken kendi hesabını gören topluma bütün bunları anlatmasını söylüyor, ona baskı yapıyor… Bir işkenceydi bu; gün ışığıyla birlikte başlayan ve aynı anda azap çektirilen bir sefilinki gibi saat dörde kadar süren bir işkence.”
Victor Hugo yazmaya başladıktan sonra iç sıkıntılarını atar ama yeterli değildir, yeni idamların önüne geçme arzusuna kapılır, bu daha yüce bir hedeftir. Oysa çok çetin bir konudur, bu anlayışı devrimler bile yıkamamıştır, yıkılmayan tek ağaç darağacıdır, böyle söyler. Tüm bunları yazarken en alçakgönüllü haliyle kendini önemsiz biri olarak tanımlar, üzerine düşen görevi coşkuyla yerine getirmek istediğini belirtir. Bunların yanı sıra, daha sonra değişse de, o genç yaşında idam bağlamında devrime bakışını da açıklar ki şöyledir:
“Devrimlerin insan kanıyla yetindikleri hiç görülmemiştir ve bunlar toplumun dallarını budamak, kesmek, başını koparmak için geldiklerinden, onların büyük güçlüklerle vazgeçebildikleri budama bıçaklarından bir tanesidir idam.”
Victor Hugo bu süreçte yaşanmış acı olaylardan yola çıkarak idam cezasının kaldırılması gerektiğini açıklarken somut hedefler gösterir, giyotinin maundan yapılmış olmasını diler. Cezanın kaldırılması için umutsuz değildir, mecliste bu konuda çalışmalar da yapılmaktadır. Zaten kısa süre önce cezanın kaldırılması bir ütopya, bir kuram, bir düş, bir çılgınlık, bir şiir gözüyle görülürken artık bakış açısı değişmektedir. Tüm bu çabalar halkın isteği yüzünden değil, bakan olabilen milletvekillerinin arzusu üzerine söz konusu olabilmektedir.
Öte yandan Greve Meydanı’na kurulan siyasi amaçlı bir idam sehpasını devirmek için isyanın kaçınılmaz olacağından da kuşkusu yoktur, günün birinde böylesine kutsal bir isyan olduğu takdirde orada yerini alacağını belirtir. Çünkü tüm idamların içinde siyasal olan, en korkunç, en üzücü, en zehirli ve kökünün kazınması en gerekli olandır, böyle söyler. Sadece siyasal yönden değil, aynı zamanda duygusal yönden de idamın kaldırılması için gerekçeleri vardır. Ancak siyasi olmayan, örneğin, yoksul, kadersiz, sefil hırsız için, yani adli suçlular için konuya daha da farklı bakar, bunlar için idam cezasının kaldırılmasını daha da anlamlı bulur. Bu hedefin her zaman zayıflardan ve küçüklerden korkan, gerçekten güçlü ve gerçekten büyük olanların tarzı olacağını belirtir. Bir paryanın davasını halkın davası olarak tanımlar. Halk için ölüm cezasını kaldırmak ona göre siyasal olandan daha fazla toplumsal niteliktedir.
Victor Hugo’ya göre tüm konularda olduğu gibi idam konusunda da içten olunmadığı takdirde güvensizlik ortamı doğacaktır. Bu durumda halk, kendisinin bir değişim süreci içine sokulmak istendiğini gördüğü zaman öfkelenecek, bütün ağırlığı ve açıklığıyla ölüm cezasından yana olduğunu gösterecektir. Bu nedenle beceriksizliğe yer yoktur, açık yürekli, kararlı olunmalıdır, dolambaçlı yollara sapılmamalıdır.
Victor Hugo öte yandan cellâtların acımasızlığını örneklerle anlatırken idam mahkûmun yaşadıklarını betimleyişi insanın içine işler, onu ürpertir. Vahşi sahnelerin yaşandığı yerde infaz sırasında yasalara göre bir hâkimin bulunması şarttır, istenmeyen durumlarda onun infazı durdurma yetkisi de vardır. Victor Hugo anlattığı bir olayda, ki giyotin beş defa inip kalkmasına rağmen kurban hala ölmemiştir, hâkimin nerde olduğunu sorar, bu şekilde bir insan öldürülürken katillerin cezalandırıcısı ne yapıyordu der. Bunu söylerken onun da bir katil olduğunu haykırır.
“Ve yargıç yargılanmıyor! Ve cellât yargılanmıyor! Ve hiçbir mahkeme, tanrının bir kulunun kutsal varlığı üzerinde bütün yasaların bu korkunç yok etme eylemini sorgulamıyor.”
Victor Hugo böylesine daha başka işkenceli ölümleri sıralarken dönemin acımasızlığını tüm çıplaklığı ile gözler önüne serer, kurbanın kadın ya da erkek olması fark etmemektedir. Bir defasında kadının biri, kötü işlenmiş giyotin bıçağı yüzünden başı tamamen kesilemediği için cellâdın uşakları tarafından ayaklarından asılır. Bundan sonra korkunç çığlıklar arasında kadının başını vücudundan çekip koparırlar. Bunlardan başka, tepkiden korkulduğu için gizlice, alelacele yapılan infazlar da vardır. Tüm bunları Victor Hugo iğrençlik olarak tanımlar ve uygarlığın ne olduğunu sorar. Hepsinden önemlisi böylesi cinayetlerden para kazananlar vardır, bunu yüksek sesle dillendirir.
“Duyuyor musunuz? Bir talihsizin suçundan, onun cezasından, çektiği işkencelerden, can çekişmesinden ekmek kazanıyorlar, bir kuruşa kâğıt satıyorlar. Kandan paslanmış bu kuruştan daha korkunç bir şeyin olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Kim topluyor onları?”
Victor Hugo sadece bu eserinde değil, daha sonra diğer eserlerinde de işkenceyi, ölümü işler ki, ileri yaşında yazdığı ‘Doksan Üç İhtilalı’ adlı doyumsuz romanında da ortamı betimleyişi muhteşemdir, belli ki ön araştırmasını ayrıntılı biçimde yapmış, mekânı gözlemlemiş gibidir, dönemin acımasızlığını, kural tanımazlığını tüm dehşeti ile gözler önüne serer. Uzun uzun anlattıktan sonra ölüm cezasının tüm gerekçelerini geçersiz bulur. Ona göre yargıç kurullarının kıyaslamaları hiçe dönüşmüştür, iddianamelerden arda kalanlar çöpe atılmalıdır; mantıklı olan kişi, kötü yargıları yok saymaktadır. Kralın adamlarına da seslenir, bunlar toplumu insanlardan koruma gerekçesiyle uçurulacak başlar istememelidirler. Bunların güzel sözlerinin altında gözyaşı vardır, abartılı sözcüklerdir, tatlı, boş sözlerin altında, yalnızca sert bir yürek, kalleşlik, barbarlık, gayretlerini kanıtlama isteği, para kazanma arzusu yatmaktadır. Bunları söyleyenlere susun der, yargıcın yumuşak elleri altında, cellâdın tırnakları hissediliyordur.
Öte yandan ceza başsavcısının ne olduğunu da sorgular, bu konuda soğukkanlı düşünmenin zor olduğunu söyler. Bu insan başkalarını idam sehpasına göndererek yaşamını kazanan kişidir, onu Grève Meydanının asil müteahhidi olarak görür. Bunun diğer işleri ise biçemde ve yazında belirli savları olan, iyi bir konuşmacı ya da kendisini öyle sanan, gerektiğinde ölüm hükmünü açıklamadan önce birkaç Latince dize okuyan, çevresine etki yapmaya çalışan, kendisine özgü beklentileri olan kişidir.
Tüm bunları ve daha başka şeyleri anlatan Victor Hugo idam cezasının kademeli bir şekilde kaldırılması gerektiğini de ekler, aniden ve tamamen kaldırılmamalıdır. Bundan önce tüm önlemler alınmalı, denemeler, araştırmalar yapılmalıdır. Ötesi sadece ölüm cezasının kaldırılması yeterli değildir, ceza mevzuatı bütünüyle ele alınmalı, yukarıdan aşağıya, sürgüsünden bıçağına varıncaya kadar tam bir değişiklik yapılmalıdır.