Makale

Tek başınalık- Attila Turnaoğlu

Nedir tek olmak; başının tek olması mı veya tek bir başa sahip olman mı…Yalnızlık ile alakası ne? İnsan tek başınalığı yaşarken yalnız mıdır?

Hikaye anlatanlar yalnızlığı acı verici bir durum olarak tariflerine alırlar ve genellikledir. Tek başınalığa ise sanki özgürlükmüş havasına verirler. Acı olması düşünülmez, o bir seçimdir. Kendi ile hesaplaşmıştır ve karar vermiştir, “ ben evde tek başına kalmak istiyorum, sinemaya tek gideyim, sonra kahve içmek için bir bistroya oturayım, hatta yan masadaki hanımlar ile de sohbet ederim. Sohbet etmek birileri ile bir yerde yalnız olmadığın anlamına gelmiyor. O sohbette tek başınasındır belki de.

İnsanlar sosyalleşmeyi önemserken son yıllarda bu önem hala var mı ki? Z kuşağı deyimi ile, “herkes kendi sanalında zan altında.”  Malum telefonlar ve benzeri iletişim araçları nedeni ile insanlar Tek Başınalık yaşamının en zirvesinde. Her gün konuşulanları şimdi tekrarlamayayım. Sadece şunu vurgulayayım, kendisini bir kenara çektiğini söyleyen ve o kişiyi öyle görenler, “tek başınadır.

Toplum içinde yabancılaşmadan konuşalım. Toplum tarifinden ve topluma ait olma duygusundan uzaklaşan ve bundan hatta ki, artık keyif alan insanlar, kendileri için bir günlük çerçevesi çizmektedirler. Nedir bu:

Quick in quick out. Yani, Çabuklukla içeride çabuklukla dışarıda. Yani, çabuklukla içerdeyim, ki günlük hayatımda iş var sohbeti derinleştirmeden görev tarifime uygun çalışıp sonunda “quick out” yaparak kendime gideyim. Eve. Akşama şöyle bir tavuk graten yapayım demek.

Arkadaşlarım var elbette. Haftada bir briç oynarız. Keşke ikili ortaklık olmasaydı, ben ona bağımlı o bana bağımlı. Poker daha iyi aslında, kendine sorumlusun sadece. Ama zaten bu sorumluluktan kime ne ki; kendim dâhil.

Bugün milyonlarca insan ülkede yaşıyor. Her birinin bir penceresi var, bakıyor hayata. Kimi diğerine bağlanmış, kimi işinde diğerleriyle beraber hak arar, kimi az verip çok alma yolunda çalım atar, kimi yaş almış çocukların eline bakar, kimi birçok konuşanın ardına dizilmiş küme olmuş ama kendi parsasını sorar, kimi ellerindeki yağ ve balı temizlemek için gizlice lavaboya gider, velhasıl, oyun kolektif olsa da her kes oscarı kendisine ister.

Örnek çok lafı uzatırım, da doğduğumda tek doğmuştum, (hani şairin (M.A.Ersoy) dediği gibi)

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım
.”

Enginlere sığmazmışım. İşte bu dörtlük de Tek Başınalık ne demek anlatıyor; özgür, zincirsiz, güçlü, yırtıcı, taşkın..”  Şimdi düşünelim, kimler Tek Başına. 

Bir de akım fikirleri var. Yalnızların kendilerini güvende hissetmeleri için,  önce yalnız olmadıklarını vurgularsın, kollarını açanlar var ya hani, “büklüm büklüm boynunda” der…boynuna bir ip atar ve kendisinin bir “avatar” olduğuna inandırır.

Artık hangi tanrı ise…

Yalnızlığını gidermeye çalışmak için yaptıklarının günah olmamasına dikkat edeceksin, zira bu durumu sana avatar layık görmüştür. Ancak sen kalkar sorarsan; “yahu senin şu sertifikanı görelim, nasıl bir avatarsın”; (avanakça bir soru). Avatar da sana dönüp demez mi ki; “sertifikamı kaybedeli epey oldu.; ancak 3 mart günü yenisi gelecek, gösteririm”.

Tek başınalık konusunda şöyle bir bak: seni yönetsin diye seçeceğin insanlar hakkında ne kadar bilgin var. Seçiyorsun, seçene kadar seçkin vatandaşsın, seçtikten sonra kuzu birden avatar oluyor. Avatarın etrafındakilere Avanak denir ya, onlar Avlanırlar, naklederler ve hep tektirler. Toplu götürüş onlarda olmaz. Zevkleri farklıdır.

Ama ileride toplu görüşe çıktıklarında ilk defa yalnız olmadıklarını göreceklerdir. Zira çıktıkları güneşi herkese göre değildir. O güneş bizim için toplar, bir Pazar sabahı voltaya gönderir. Oltaya takılanlar olacaktır, yeni merkeze doğru yol alırlar. Yeni merkez nerede mi? Karaburun’da; hani su alma ağzı var ya, Karadeniz’e hakim işte orada; her odası tek kişilik.

Bakınız, Tek Başınalıkta akıl başa nasıl geliyor biliyor musunuz. Önce tarih kitapları geliyor önünüze. Sonra sosyoloji ve felsefe; beraberce. Bir sonraki dönemde ise yavaş yavaş ekonomi kitapları geliyor. Bu nokta itibari ile; elbette bilmediğiniz çok şey olacaktır, ve hocalara sormak imkanı verilmiştir. Avanak sorar: ” Ava giden nasıl olur da avlanır”.  Davudi sesiyle ve babacan tavrı ile Şen şakrak Öğretmen cevap verir; “ valla nas sebep fatiha sonuç !”.

Kendini çokların içinde zanneden her şeyin çoğu olduğuna inanan, yalnızlıktan korkmaktadır ancak bunu tek başına kaldığında idrak edecektir.

Attila Turnaoğlu –1953 yılında İstanbul’da doğan Turnaoğlu, Lise öğrenimini Kadıköy Maarif Koleji’ndetamamlamıştır. ODTÜ Endüstri Mühendisliği’nde yüksek öğrenimini tamamlayarak 1979 yılında iş hayatına atılmıştır.İş hayatında sırasıyla STFA Grubu’nun çeşitli şirketlerinde (1979 – 1994) Yöneticilik yapmıştır. Daha sonra İntermak grubunda Genel Koordinatör olarak görev aldıktan sonra 1995 – 2001 yılları arasında Transtürk Holding Aş – Israel Jv ortaklığı şirketlerinde Gübre, Fide üretim ve pazarlaması konularında görev almıştır. Daha sonra bir müddet müşavirlik yapmış olup, 2005 -2014 yıllarında Koca Grup bünyesinde Çeşitli Yurt Dışı Projeler Koordinatörü olarak Endüstriyel Tesisler, çeşitli alt yapı inşaat işleri faaliyetlerini yürütmüştür. Ardından Bionas Tarım LTD Şirketinde Genel Müdür olarak Rusya’da Organik Tarım üretimi ve Avrupa Birliği Ülkeleri, USA ve Kanada’ya satışlar gerçekleştirilmiştir.Orta öğreniminden beri müzikle uğraşmış, şarkı sözleri ve şarkılar üretmiştir. Şiire meraklı olup üniversite döneminden bu yana şiirler yazmaktadır. Bir dönem roman yazma konusuna da eğilmiş ancak yazdıkları basılmamıştır.YouTube kanalında şarkılar, şiir okumaları, video yapımları mevcut olup ileriye dönük Şiir kitabı basmayı amaçlamaktadır. Denenmemiş çalışmalara meraklı olup Foto-Şiir çalışmaları yürütmektedir. Yaşama ait kısa yazılar yazmaya da çalışmaktadır.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir